Merhametinizde Bütün Canlıların Hakkı Vardır
Dünyada yaşanan hak ihlallerini, katliamları ve gök kubbeye kadar uzanan imdat çığlıklarını düşündüğümde, ilk evvela katillerin çocukluğu canlanır zihnimde. Ve dünyaya aciz bir varlık olarak gelen o çocuğun bir caniye dönüşmesinde gölgesinde büyüdüğü ailenin, toplumun ve kültürel yapının da büyük etkisinin olduğuna inanırım. Elbette suç bireyseldir, sahibini bağlar ancak kötülüğün yayılmasında sadece anne-babanın değil, insan oluğunu iddia eden her kişinin bir payı mutlaka vardır, bunu kabul etmek zorundayız. Anlayamıyorum... Yüreklerimizde merhamet gibi ulvi bir güç varken nasıl oluyor da şiddeti sevgiye dönüştüremiyoruz. Eğer çocuklarımızın tabiatında mevcut olan bu duyguyu yeşertemiyor bu konuda çaba gösteremiyorsak, kabul etmeliyiz ki, bizler merhamet yoksunlarıyız ve yaşanan zulümlere dolaylı yoldan ortak olmaktayız.
Okullarda merhamet eğitimi verilmez, bunun önemine hiç değinilmez, çocuklar için hazırlanan kitaplarda merhametin sadece tanımı yapılır fakat ruhuna inilmez. Nitekim kalplerde hayat bulan merhamet, kitapların satırları arasına sığmayacak kadar derin ve büyük bir değerdir. İlginçtir kitapların sayfalarına sığmayan bu yüce değer anne-babanın desteği ile çocuğun kalbinde hayat buluyor ve bütün dünya sevgi ile buluşuyor. Anne-babanın çocuğuna yapabileceği en büyük iyilik onun tabiatında mevcut olan merhamet duygusunu geliştirmek ve yeşertmek olmalıdır. Bu her ebeveyn için asli bir sorumluluktur.
Merhamet duygusu canlılar âleminde sadece insana bahşedilmiştir ki, bu duygu sayesinde kendimizi güvende hissediyor ve özgürce hareket edebiliyoruz. Düşünüyorum eğer insana merhamet bahşedilmemiş olsaydı açlığa, yalnızlığa, çaresizliğe terk edilen ve kıyıya itilenlerin durumu ne olacaktı? Yurtlarından sürgün edilen mazlum halklar hangi elle buluşacak ve ne yapacaklardı? Merhamet olmasaydı dostluk ve kardeşlik de olmayacak aldığımız her nefeste binlerce tehlike ile karşılaşacaktık. Kulların kalbine merhameti bahşeden Rabbimiz, hayatlarını iyilik ve ihsan üzere sürdürenler vasıtasıyla bizim güvenliğimizi sağlıyor ve merhameti kötülüğe karşı kalkan kılıyor.
Merhamet her insana bahşedilmiştir ancak bu çekirdeğin yeşermesi için çocuklarda erken yaşlardan itibaren empati ve hakkaniyet duygusunun gelişmesi ve karaktere dönüşmesi gerekir. Tıpkı sevgi gibi fedakârlık gibi merhamet duygusu da doğal olarak aktarılıyor ve kişinin karakteri haline geliyor. O nedenle çocuklar önce anne-babanın merhametiyle kucaklaşmalı ve bunun kendilerine hayatın her döneminde lazım olacak bir güç olduğunu kavramalıdırlar. Elbette kişi bir aile ortamına sahip olmasa dahi kendi çabası ile potansiyel olarak taşıdığı merhamet duygusunu geliştirebilir ve tüm canlılara merhametle yaklaşabilir ancak dış uyaranların yoğun olduğu bir dönemde bunun örnekleriyle pek karşılaşamıyoruz.
Merhametin okulu sizsiniz, sizin göğsünüzde taşıdığınız yüreğinizdir sevgili anne-babalar… Lütfen önyargılarınızı yıkın ve yaklaşın çocuğunuza, hangi yaşta olursa olsun sarılın ona… Farkında mısınız, çocuğunuzla fiziki olarak aynı ortamdasınız fakat kalben çok ötelerdesiniz… Buna niçin ihtiyaç duymaktasınız? Sevginizin azalacağından mı endişe ediyorsunuz? Hayır, hayır bu doğru değil, sevgi verdikçe artan bir değerdir. Sizin şefkatinizi hisseden çocuğunuz, yüreğinde büyüttüğü sevgiyi koca bir dünya ile paylaşacak ve kazananlar safındaki yerini alacaktır.
Unutmayın… Merhamet bütün canlıların hak sahibi olduğu bir mücevherdir ve sizin merhametinizde toprağa yaslanmış bir çiçeğin de bir karıncanın da bir çocuğun da bir yaşlının da hakkı vardır, hak sahibine verilmelidir. Ve sizin çocuğunuza bırakabileceğiniz en kıymetli miras onun kalbine aktardığınız sevgi ve merhamet değerleri olacaktır, bundan kuşkunuz olmasın…
Fatma Tuncer.