Kuşaklar arası çatışma
Erişkinler gençlerin sorumsuzluğundan, saygısızlığından büyüklerin nasihatlerine kulak asmadıklarından şikâyet ederler. Gençleri her fırsatta eleştirir ve kendi yaşamlarından örnek vererek onları yerden yere vururlar. Oysa Hz. Ali’nin de dediği gibi çocukların eğitiminde geçmişten ziyade içinde bulunduğumuz çağın şartları dikkate alınmalıdır. Bizler tarımsal alanın çocuklarıydık.
Toprakla, hayvanlarla ve doğal ortamla iç içe yaşadık. Komşunun hakkıdır deyip, annelerimizin elimize tutuşturduğu yemek tabağını taşımaktan haz duyduk. Binbir zorlukla elde ettiğimiz giysilerde küçük kardeşimizin hakkı olduğunu bilip itina ile koruduk. Topraktan, ağaç dallarından, küçük bez parçalarından oluşturduğumuz oyuncaklarımızı arkadaşlarımızla paylaşmanın bir erdem olduğunu o yaşlarda öğrendik.
Bugünün çocukları ise bizim yaşadığımız o imkânlardan mahrum büyüdüler. Onlar doğar doğmaz tanıştılar teknoloji ile. Toprağın kokusuna, ağaçların ahengine yabancı kaldılar. Onlar arkadaşları ile ilişkilerinden elde edebilecekleri doyumu bilgisayar üzerinden kurdukları sanal iletişim üzerinden elde etmeye çalıştılar. Oyuncaklara meyletmediler bunun yerine bilgisayar oyunlarını tercih ettiler.
Toprakla tanışma imkânları olmadı, bütün yaşamlarını kibrit kutusu kadar odalarda tek başına geçirmek zorunda kaldılar. Ellerinde bilgisayar vardı onların… Burada kendilerine sanal bir dünya kurdular. Onlar bizim çağımızda, bizim yaşadığımız şartlarda yaşamadılar. Bizim sahip olduğumuz imkânlara sahip olmadılar. O yüzden tıpkı yaşamları gibi hayalleri de farklıydı onların.
Bugünün çocukları hayal dünyalarını geliştirme, duygularını doğru şekilde kullanma noktasında zayıf kaldılar. İnsanla değil sanal dünya ile iletişim kurdular, o yüzden ne kendilerini ne de ötekileri tanıma fırsatları oldu. Biz büyükler ise onlara kendi pencerelerinden bakmak yerine eleştirmeyi tercih ettik. Onların gönüllerine girip, hemhal olmak yerine dışlamayı tercih ettik. Onların sevgi dillerini öğrenip yakınlık kurmayıp kendimizden uzaklaştırmayı tercih ettik. O yüzden ne onlar bizi anlayabildiler ne de biz onları. Aynı mekânda yaşayan yabancılar gibi birbirimize sırt dönmeye devam ettik.
Fatma Tuncer