Hayat bir nehir gibidir
Günümüz insanı ölüm düşüncesinden mümkün olduğunca kaçmaya çalışıyor. Yaşlanmayı geciktirebilmek için akla hayale gelmeyecek yollara başvuruyor. Böylece küresel kapitalizm de zayıflama ve kozmetik ürünlerini pazarlayabileceği bir ortam buluyor. İnsanlar vaktin çoğunu spor yaparak geçiriyor, beslenme düzenlerini değiştiriyor stresten uzak bir yaşam sürmeye çalışıyorlar. Fakat ölüm hiç beklenmedik zamanlarda beklenmedik sebeplerle geliyor ve insanları terkisine alıp götürüyor.
Görünür olmanın insan olmaktan daha evla sayıldığı bir çağda yaşıyoruz. O yüzden insanlar yaşlılığın insanlar nazarındaki değerlerini düşüreceğine ve kendilerini etkisiz kılacağına inanıyorlar. Oysa bizim kültürümüzde yaşlılara büyük değer atfedilir. Zira ilerleyen yaşınızla birlikte bazı kazanımlar elde etmişsinizdir ve artık bu kazanımları diğer insanlarla paylaşabilmek için imkânlarınız vardır. Yüzünüzde beliren her çizik, hatıralarınıza düşen her olay, belleğinizde yer alan her şeyin bir anlamı vardır. Elde ettiğiniz bilgi, birikim ve tecrübelerinizle etrafınızdaki insanlara faydalı olurken vaktin nasıl tükendiğini anlayamazsınız bile. Her yolculuğun bir sonu mutlaka vardır ve yolunu tamamlayan her yolcu yorgun düşecektir. Fakat yaşlılıkta bedenen yorgun düşseniz de, zihnen bilgeliğe sahipsinizdir ve Allah’ın bahşettiği ömre şükredip vakti nakde çevirmenin yollarını ararsınız. Eğer yaşlılığa bu pencereden bakarsanız, ölümün de yaşam kadar doğal bir gerçek olduğunu kabul edersiniz.
Yaşlanmaktan ve ölüm duygusundan kaçarak kendilerini eğlenceye veren insanlar, ölümü yok oluş olarak görüp hüsrana uğrarlar. Çünkü Allah’ın bahşettiği ömrü onun rızasına uygun şekilde tüketmemiş ve beyhude bir hayat yaşamışlardır. Bütün enerjilerini, bütün emeklerini ve bütün vakitlerini görünür olmak üzerine kuran bu insanlar mülkün ve bedenin geçici olduğunu fark ettiklerinde ise her şeyini kaybetmiş bir yoksula dönüşür ve dirençlerini kaybederler.
Hayat coşku ile akan bir nehir gibidir. Nehrin kıyısında ne varsa içeriye doğru sürüklenir ve ebedi akışa eşlik eder.
Hayat akar
Zaman akar
Toprak akar
Ömür akar
Ve insan yaşamını işgal eden ne varsa her şeyi bırakır sonra katılır yaşamın seline.
Çocukluğun da, gençliğin de yaşlılığın da bir sonu mutlaka vardır. En son nokta ise ölümdür… Ve ölüm bizi hangi şartlarda olursak olalım mutlaka bulup, terkisine alacaktır. Müslüman için ölüm bir yok oluş değil bir diriliştir, yeni bir hayatın adıdır. Yeniden doğuştur, yeni bir bakıştır ve yaşamın bir bütün olarak özetidir.
BİR KAÇ SÖZ
“Beni mezara koyunca ‘elveda!’ demeye kalkışma; Mezar cennet topluluğunun perdesidir. Sana batmak görünür ama o doğmadır, parlamadır. Mezar, hapis görünür ama o canın hapisten kurtuluşudur. Batmayı gördün ya! Doğmayı da seyret. Güneş’le Ay’a batmaktan ne zarar gelir ki?... Yere hangi tohum ekildi de bitmedi, yeşermedi? Niçin insan tohumuna gelince bitmeyecek, yetişmeyecek zannına kapılıyorsun?.. Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde arama, ariflerin gönüllerindedir mezarımız bizim”
Mevlana.
Fatma Tuncer.