HER ZERREDE ALLAH’IN ADALETİNİ GÖREBİLİRSİNİZ
Allah’ın Resulü vefat etmeden önce helalleşmek için insanları yanına çağırır ve onlardan helallik ister, hakkı olanlar gelip alsınlar der. Sahabe toplanır, herkes hüzünlüdür. Ukkaşe adındaki sahabe atılır ve Resulullaha döner ve devesine vururken yanlışlıkla çıplak sırtına kamçı vurduğunu kendisinin de şimdi bunun kısasını almak istediğini belirtir. Resulullah sırtını açar ve vurmasını söyler. Bunun üzerine Ukkaşe eğilir ve Resulullahın nübüvvet mührünü öper ve maksadının bu olduğunu söyler.
Ukkaşe ve Resulullah arasında geçen bu olay onun hakkaniyet konusundaki hassasiyetinin bir özetidir. Kur’an’ın omurgası adalettir,
Resulullahın ahlakı ise Kur’an’dır. Evreni, insanı, tabiatı, gök kubbeyi ayakta tutan adalet ve adaletin terazisidir. Adaletin sarsıldığı yer ister aile olsun, ister toplumsal alan olsun burada kaos, kargaşa, zulüm ve despotizm hakim olacaktır. Adaletin sarsıldığı toplumlarda cinayet, hırsızlık, gasp, adam kayırma, işgal, katliam, sömürü ve zulmün her türlüsü kol gezecek ve insanlar bir lahza huzura ihtiyaç duyar hale geleceklerdir. Yeryüzünü de insanı da eşyayı da ayakta tutan Allah’ın adaletidir.
Yüce değerlerin mahiyetini anlamaya çalışanlar bu değerlerin yeryüzünde bulunamayacağına dair bir yaklaşım sergiliyorlar. Onlara göre adalet gökyüzünde barınan ve asla yeryüzüne inemeyen bir değer. Onlara göre adalet evrende yer kaplayan canlı ve cansız varlıklara ulaşamaz, bu değer ancak göklerde var olabilir.
O yüzden adalet deyince neyi anlıyorsun diye sorulduğunda insanlarımız kendilerini bundan beri tutup göksel bir kavramdan bahsetmeye başlıyorlar. Oysa adalet bizim kendimizle, aile efradımızla ve toplumla ilişkilerimizde en ufak teferruatlara kadar her konuyu içine alan bir kavramdır. Adalet zerreden kürreye her şeyi kapsayan bir değer. Önemsemediğimiz küçük ayrıntıların içinde dahi adaletten kırıntılar vardır. İncir çekirdeğini doldurmayacak meselelerin içinde dahi adaletin olduğunu göremeyen kişiler kaosa ve zulme yönelirler. Nasıl mı? Mesela yolda yürürken bir kişi diğerine çarpar ve özür dilemeden yürümeye devam eder.
Bu kişi eğer karşı tarafı affederse bu bir erdemdir. Affetmediği takdirde kendisine çarpan kişiye neden dikkatli yürümediğini ifade etme hakkı vardır. Eğer bunun ötesine geçerse zulüm olur. Zira kısasta denklik önemli görülmüştür. Peki, adaleti hayatında değil de ötelerde arayan kişi ne yapıyor? Kendisine çarpan kişinin üzerine öfke ile yürüyor ve darp etmeye kalkıyor…
Olay o kadar büyüyor ki şahıslardan biri ölüyor. İşte adaleti hayatından sürgün eden kişinin hali budur!
İnsanlık tarihinde vuku bulan bütün cinayetler, katliamlar, işgal ve vurgunlar, soygunlar ve hak kapsamında değerlendirilen her şey adaletin katledilmesi ile ortaya çıkmıştır. Adaletin katledildiği toplumlarda zulmün her türlüsü kol gezer ve burada kimse kendini güvende hissedemez. Zira hayatın omurgası adalet çökmüştür.
Fatma Tuncer.