İletişim Bir Gereksinimdir
İnsan yavrusu yaşamının ilk yıllarında egosantriktir, ben odaklı hareket eder. Çocuk ötekinin ihtiyaçlarını dikkate almaz, kendi gereksinimlerine odaklıdır. Çocuk taleplerinin ertelenmesinden hoşlanmaz, istediği şeyin hemen olmasını ister.
Fakat zamanla hayatın bir alışverişten ibaret olduğunu kavrar ve oyuncaklarını arkadaşıyla paylaştığında bundan hoşnut olur. Çocuk büyükleri gözlemler, onların birbirlerine karşı gösterdikleri saygı, anlayış ve empatiyi modeller, çocuk hayata ve devir daim eden alışverişe katılır.
Çocuk, okul çağına geldiğinde sosyal alanın evin içi ile sınırlı olmadığını görür ve topluma adapta olmak için çaba gösterir. Bu süreçte çocuk, ben olmaktan biz olmaya doğru yürümektedir ve bu yürüyüşünü akranları ile birlikte sürdürür. Çocuk soru sormakta ve öğrenme evrenini geliştirmektedir.
Çocuk, arkadaşına hediye aldığında yaşadığı hoşnutluğu içselleştirmekte ve doğal olarak bahşedilen ödülün bilincine varmaktadır. Ve oyuncağı arkadaşına uzatırken iki tarafta da pozitif bir akış olduğunu görebilmektedir. Çocuk, arkadaşına yardımcı olduğunda kendisini iyi hissetmekte ve yardımlaşmanın görünenin ötesinde bir mutluluk iksiri olduğunu hissetmektedir.
İslam toplumlarında çocuklar ben algısından biz algısına evrilirken zorlanmaz, bu sürece uyum sağlamakta güçlük çekmezler. Zira İslam kültürü ilkelerini paylaşım üzerine kurmuş ve bunun pratize edilmesini tavsiye etmiştir. Paylaşım etkin bir değerdir ve bu değer aynı zamanda bencilleşmeye karşı kalkandır.
İnsan hayatı ötekinin varlığı ile anlam kazanır. Öteki ile kurduğumuz ilişkiler bir eğitim ve sosyalleşme sürecidir ki bu süreç hep devam eder.
Nitekim bugün tek kişilik adaya çekilen modern bireylerin, yalnızlaşma, depresyon, kaygı bozukluğu ve uyum sorunlarına duçar olduklarını görmekteyiz.
İnsan ilişkilerine kadim kültürümüzün gözlüğü ile baktığınızda İslam kardeşliğinin öne çıktığını görürsünüz. Nitekim İslam kardeşlik olgusunu ihdas ederek fertler arası ilişkileri iyileştirmiş ve paylaşıma teşvik etmiştir. Fakat bugün insanlar maruz kaldıkları ruhsal sorunları çözüme götürürken ait olmadıkları kulvarlarda koşuyorlar.
Günümüzde bencilleşme özgürlüğün bir parçası olarak algılanıyor ve adeta destekleniyor. Oysa bencillik kişiyi öteki ile ilişkilerinden elde edeceği kazanımlardan mahrum bırakıyor. Kişiyi dar bir alana kilitleyerek sevgiden, sevmenin getirdiği pozitif enerjiden uzaklaştırıyor.
Bencilleşme empati duygusunu zayıflatıyor ve kişiyi bir nesneye dönüştürüyor. Zira empati, anlayış, paylaşım ve sevgi insanı özel kılan değerlerdir ki, bu değerler öteki ile kurulan ilişkiler vasıtasıyla gelişir. Bencilleşen kişi bu duyguları geliştirme fırsatı bulamıyor ve adeta robotlaşıyor. Bugün özellikle genç bireylerin yaşadığı en büyük sorun budur yani robotlaşmak. Duyguları tanımadan yaşamak, ben odaklı hücrelere hapsolmak ve cansız bir nesneye dönüşmek. Ne büyük tehlike değil mi?
Fatma Tuncer.