İnsan İnsanın Aynasıdır
Hz. Peygamber, “Kişi kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe gerçek mümin olamaz” ifadesi ile insani ilişkilerin empati ve paylaşım üzerine kurulu olduğunu vurgulamıştır. Zira kişiler arası ilişkiler sadece fertlerin bir araya gelip kelam etmeleri değildir, bunun yanında bir etkileşim ve öğrenme sürecidir.
İyiliğin, ihsanın, mutluluğun, tebessümün, sevgi ve şefkatin ne olduğunu insanlarla kurduğunuz ilişkiler neticesinde öğrenirsiniz öyle değil mi?
Fani dünyada istediğiniz her şeyi elde etmiş olsanız dahi diğerlerinin yüreklerinden sızan takdir, onay ve sevgiye ihtiyaç duyarsınız. Hayata değer katabilmek için büyük çabalar sarf eder ve bir ürün elde edersiniz peki ama bu üründen faydalanacak fertler yoksa bunun ne anlamı olabilir? Kat ettiğiniz başarıyı görüp sizi onaylayacak ve değerli olduğunuzu hissettirecek kişiler yoksa ürettiğiniz ürünün ne kıymeti var?
Bütün dünyayı avucunuzun içine sıkıştırsalar dahi ekmeğinizi paylaşacak kimse yoksa ne önemi var? Öteki olmadan sevmeyi öğrenemezsiniz, öteki olmadan paylaşımı, sabrı, katlanmayı, şefkati, hakkaniyeti öğrenemezsiniz.
Ötekinin ihtiyaçlarını karşılamakla aslında kendi ihtiyacınızı karşılamaktasınız farkında mısınız?
Sevmeden sevmeyi öğrenemezsiniz, paylaşmadan paylaşımı öğrenemezsiniz, sabrı kuşanmadan tahammül etmeyi öğrenemezsiniz ve bütün bunların gerçekleşmesi için kendi türünüzle ilişkilerinizi geliştirmeye ihtiyaç duyarsınız. İnsani ilişkileri yeşerten ve sürekli kılan etkin değerlerden biri de empatidir.
Resulullah, “Kişi kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe gerçek mümin olamaz” ifadesi ile insanları birbirlerinin duygu ve düşüncelerini anlamaya ve dayanışmaya teşvik eder. Zira insani ilişkilerinizde muhatabınızın duygu ve düşüncelerini anlamadan onunla sağlıklı iletişim kuramazsınız.
Bir düşünür, “İyi insanların kurallara ihtiyacı yoktur çünkü onlar empatiyle yaşarlar” der ve empatinin fertlerin haklarına saygılı olmayı gerekli kıldığını ima eder. Zira ötekinin halini anlayabilen kişi insanların huzurunu kaçıracak eylemlerde bulunmaz, doğayı kirletmez, gürültü yapmaz, kul hakkı yemez ve toplumun ahengini bozacak durumlardan mümkün olduğunca kaçınmaya çalışır.
Halden anlamak, hemhal olmak Müslümanların insani ilişkilerinde riayet ettikleri temel bir değerdi. Batı ise şimdilerde bu temel değeri empati adı altında piyasaya sürerek pazarlamaya çalışıyor. Neden? Bireysel hücrelere hapsolan insanlar bir zaman sonra yalnızlığa, ruhsal sorunlara, suça eğilim göstermeye başladılar ve bilirkişiler bu sorunların maddiyatla çözülemeyeceğini anladılar. Laboratuarlar kuruldu, deneyler yapıldı ve çareler aranmaya başlandı. Peki, başarılı oldular mı?
Elbette hayır. Zira halden anlama ve yardımlaşma teşvik ve telkinle olmaz inanç ve değerlerle olur.
İslam kültüründe çocuğun empati duygusu kardeşiyle kurduğu ilişkiler vasıtasıyla spontane olarak gelişir.
Büyük kardeş küçülen giysilerini küçük kardeşine hediye eder, kardeşler sofraya birlikte oturur ve birbirlerinin haklarına riayet ederler. Küçük kardeşin bakımını büyüğü yapar ve onunla şefkat eksenli ilişkiler kurar.
Geleneksel aile yapımızda çocuklar empati duygularını bu şekilde geliştirir ve hayata katılırlar. Ancak ailenin küçülmesi ve çocukların kreşlere yönlendirilmesi ile bu kazanımlar zayıfladı ve birbirlerini hiç anlamayan bir nesil ortaya çıktı. Ve bu çocuklar sadece insanlara değil kendilerine de yabancılaşmaya başladılar.
Fatma Tuncer.