İnsan Kendi Cennetini Dünyada İnşa Eder
Thomas Hobbes’in, “Hiçbir korkuluğu kurt suretinde yapmamışlar, ayı ve leopar gibi de yapmamışlar, zannederim ki insandan daha korkuncunu bulamamışlar ve insandan yapmışlar” sözü zihnime bir ok gibi saplandı ve çocukluğumda gölgesinde oynadığım korkulukları olgun yaşta bir insan nazarıyla yeniden değerlendirdim.
İnsanlar acaba hangi tehlike ile karşı karşıya kaldılar, geçimlik ürünlerini kimden nasıl korumak istediler de insan suretinde yapılmış korkuluklara ihtiyaç duydular.
Aslında bu soru kapınızı niçin kilitleyip de çıkıyorsunuz sorusu kadar anlamsız. Zira hayvanattan değil, insandan gelebilecek tehlikeyi dikkate alarak kilitliyorsunuz evlerinizin kapılarını. Mesele açık, insanın kötüsünden Allah muhafaza etsin… Varlık âleminin göbeğine merhamet tohumları ekenlere de, tarihin gece renkli haydutlarına, büyük katillere de insan deniyor. İnsan hem iyi, hem kötü, hem merhamet, hem şiddet, hem paylaşım, hem bencillik... İnsan kimi bedenlerde erdem, kimi bedenlerde ise zifiri karanlık, zulüm ve şiddet…
İnsan özgür iradesi ile seçimini yapabilecek ve kendini değiştirebilecek bir güçle donatılmış kuşkusuz. Fıtratında var olan şiddet eğilimini, imanın gücüyle dönüştürüp zirveye de çıkabilir, kendisini alt edip dibe de vurabilir.
Yani insan isterse merhametiyle yükselip insanlaşabilir ya da aşağıların aşağısına düşerek kendi kazdığı kuyuya düşebilir. Her şey tercihte bitiyor, her şey kişinin neyi istediğine bağlı…
Rabbimizin Tin Suresi’nde belirttiği, “Biz insanı en güzel şekilde (ahsen-i takvim üzere) yaratırız sonra onu aşağıların aşağısına çeviririz” ifadesi, insanın çift yönlü bir varlık olduğuna ve tercihi yönünde bir hayat seçebileceğine işaret eder. İnsan kendi içinde iki varlık, iki iradi güç, iki farklı kutup ve iki şeyden birini seçmek zorunda. Ya hak olanı seçecek ya da batıl olanı…
Rabbimiz Ahzab Suresi, ayet 72’de şöyle buyurur:
“Biz emaneti göklere, yeryüzüne ve dağlara teklif ettik; ama onlar bunu yüklenmek istemediler. Ondan korktular ve onu insan yüklendi. Şüphesiz insan çok zalim, çok cahildir.” Rabbimiz insana büyük bir kabiliyet bahşetmiş ve hiçbir varlığın üstlenemediği emaneti o üstlenmiştir.
Ve böylece insan dünya üzerinde sahip olabileceği en büyük onura sahip olmuştur…
Bütün kâinat insanın hizmetine sunulmuş, denizler onun için var edilmiş, toprak su hava onun hayatını sürdürebilmesi için bahşedilmiştir. Eğer insan kadrini bilir ve bu doğrultuda yaşayabilirse hak ettiği yere, yani ahsen-i takvim derecesine yükselebilir. Aksi takdirde onurunu ve üzerinde taşıdığı merhamet tacını kaybedip, yeryüzünde fitne ve fesat eken karanlık bir güce dönüşür.
İnsan şerri tercih etmişse fıtratında mevcut olan bütün değerleri yıkar ve şiddeti yaşam tarzı haline getirir. Kendi türüyle ilişkilerinde yaslandığı kardeşlik duygularını katleder ve onları bir tehlike olarak görmeye başlar. İnsan insanın hasmı haline gelir, yakar, yıkar, katleder, çalar, gasp eder ve her türlü kötülüğün hamiliğini yapmaya başlar.
Teknolojinin gelişmediği dönemlerde insanlar kendilerini koruyabilmek için silah taşıdılar, evlerinin kapılarına köpek bağladılar, ürünlerini korumak için bahçeye insan suretinde korkuluklar diktiler. Bugün teknoloji gelişti, insanların büyük çoğunluğu üniversite tahsili aldı, köyler küçük birer şehre dönüştü ancak insanın benliğinde üretilen kötülük hep devam etti ve korkulukların yerini kapı kilitleri, anahtarlar, güvenlik kamaraları, büyük duvarlar, örülmüş çitler almaya başladı.
Hiçbir makam ve mevkii insanlaşmaktan, insan olmaktan daha yüksek değildir. Fakat sekülerizme doğru evrilen toplumlarda fertlerin ölçüsü bu değil, onlara göre güç ve değer maddi olanaklara göre belirleniyor. Seküler kafalar kendilerine bahşedilen imkânları dünya ve ahiret saadeti için harcamak yerine kutsamayı ve amaç haline getirmeyi tercih ediyorlar. Elbette fertler özgür iradeleri ile istedikleri yolu seçebilirler, ancak kötüler arttıkça iyilerin yükü ve sorumluluğu da artıyor.
Şu bir gerçek ki; dünyayı süper güçler kurtarmayacak, dünyayı ahlâk ve maneviyat diyen ve bu değerleri kuşanan güçlü şahsiyetler kurtaracak, buna yürekten inanıyorum.
Fatma Tuncer.