İrade İtiyat ve Sabır
İslam, insanı sahip olduğu dünyevi imkânlar üzerinden değil, tutunduğu içsel zenginlikler üzerinden değerlendirir ve hak ettiği şekilde konumlandırır. Buna göre en yüksek mevkii insan olmak ve insan kalabilmektir ki, bu ancak iman ve takva ile mümkün olabilir. İcra ettiğiniz mesleğin, devam ettiğiniz eğitimin, eylemlerinizin ve aldığınız kararların mutlaka bir başlangıcı ve bir sonu vardır. Değerlerle yolculuğunuzun ise bir sonu yoktur… Unutmayın, insansınız ve mezuniyeti olmayan bir okulun öğrencisisiniz. Nefesiniz bittiğinde okulunuz da biter ve ebedi âleme giderken yanınızda sadece itina ile biriktirdiğiniz erdemleriniz olur.
Adına “hayat” dediğimiz şey, içinde türlü türlü imtihanları barındıran bir yolculuktan ibaret. Acıyla neşenin iç içe olduğu bu yolculukta rahat yol alabilmemiz için şu üç değere tutunur ve yola devam ederiz: İrade, itiyat ve sabır…
İrade: İrade eğitimini aile ortamında spontane olarak alırız ve tercihlerimizi yaparken iyi olanı, doğru olanı seçmeye özen gösteririz. Fakat etki alanımız genişledikçe hayat bizi zorlar ve tercihlerimiz arasında gidip geliriz. İki seçenek arasında kaldığımız anlar olur, bir tutam geceyi renkli bir kutuya koyup tutuştururlar elimize. Böyle durumlarda sözü iradenin süzgecinden geçirir ve titizlikle ayıklarız… Ne kadar çok şeye sahip olduğumuzla değil, ne kadar insan olduğumuzla konumlandırılır ve tevazu ile başımızı yere eğeriz.
İtiyat: Alışkanlık haline gelmiş bir davranışı değiştirebilmek, sanıldığı kadar kolay değildir, yerleşik parçacıkları çıkarıp atmak ve yerine sağlam bir duvar inşa etmek epey zaman alır. Ancak sarsılmaz bir imana sahipsek aşılmaz sandığımız engeller toza dönüşür ve meşakkatlerin üstesinden pekâlâ gelebiliriz. Asıl mesele patolojik davranışı onardıktan sonra bunu kalıcı hale getirebilmektir yani itiyattır. İtiyat davranışlarda değişimi sağladıktan sonra bunu bilinçli bir alışkanlığa dönüştürmek ve tutunmaktır. Eğer iyiliği bilinçli bir alışkanlığa dönüştürmemişsek, rüzgâr hafif estiğinde dahi savrulur gideriz. O nedenle dava insanları ahlaki değerlerin benliklerde hayat bulması ve yeşermesi için büyük büyük çaba göstermişler ve bilinci uyanık tutmaya önem vermişlerdir.
İtiyat, kişinin edindiği davranışı meleke haline gelinceye kadar tekrar etmesi ve alışkanlık haline getirmesidir.
Tasavvuf geleneğinde müridin kötü alışkanlıklarını terk edip yerine iyiliği inşa etmesi anlamına gelen riyazet de aynı şekilde iyiliğin meleke haline gelmesini ifade eder.
Günümüzde değerler eğitimine yönelik çok yönlü çalışmalar yapılıyor ancak buna rağmen toplumun suç oranı her geçen gün artıyor, cinayet, şiddet, madde bağımlılığı, hırsızlık, gasp, soygun, davranış bozuklukları toplumun güvenliğini tehdit edecek boyutlara ulaşıyor.
Peki neden? Çünkü bilgi bilince ve itiyada dönüşemiyor yani meleke haline gelemiyor. Davranışçı ekolü takip eden terapistler kişinin bilincini uyandırdıktan sonra olumlu davranışın yerleşmesi için ödevler verirler ve bunun kalıcı hale gelmesini sağlarlar. Asırlar önce gelen İslam’ın eğitim modelinde de bu vardır. Kur’an’ın 23 yıl gibi bir sürede inmesi, içkinin yasaklanmasına dair inen ayetlerin tedrici olarak gelmesi, Rabbimizin hikmeti, bilgisi ve rahmetinin bir sonucudur. Rabbimiz bizlere eğitimde kullanacağımız yöntem hakkında yol ve yön göstermektedir.
Sabır: Değişim hemen gerçekleşmiyor, zaman alıyor ve büyük meşakkatleri barındırıyor. Bu meşakkatleri avantaja çevirebilmek için azme ve sabra ihtiyacımız olacaktır. İnsan eğitimi doğumla başlar ve ölünceye kadar devam eder. Yani hayatın kendisi mezuniyet vermeyen bir okuldur ve okulu başarı ile tamamlayabilmek için itiyat, irade ve sabra tutunmak zorundayız.
Fatma Tuncer.