ISSIZ EVLER
Ev, aile fertlerini bir arada tutan bir değerdir. Sevginin üretildiği bir yuvadır ev, bir korunak, etkin bir eğitim merkezidir. Ne zaman bir sıkıntıya duçar olsak ya da mahrumiyete uğrasak eve koşar ve burada sevdiklerimizin enerjisi ile toparlanmaya çalışırız. İçinde barındığımız ev bizim için bir değerdir. Zira birinci derecede yakınlarımız, sevdiklerimiz acı ve neşemizi paylaşabileceğimiz kişiler burada barınmaktadırlar. En mahrem sırlarımız, duvarlara serptiğimiz hüzünlerimiz, dualarımız ve insani hallerimiz evde gizlidir. O yüzden evi kendimizden bir parça bilir ve kendimizi iyi hissedebilmek için eve koşarız.
Günümüzde seküler kültürün seline kapılan Müslümanlar eve atfettikleri anlamı kaybedip can sıkıntısına ve ruhsal sorunlara duçar oldular. Onlar için ev artık bir yuva, bir dayanışma ve sevgi ortamı değil, sırf barınmaya yarayan ruhsuz bir mekân. O yüzden ev onların mutluluk alanlarına hiçbir katkı sağlayamıyor.
Evinde aradığını bulamayan fertler kendilerini anlamsız şekilde sokağa bırakıyor ve akan insan seline katılıyorlar. Zira ev artık fertlerin kendilerini iyi hissettikleri bir mekân olarak görülmüyor. Aksine donuk, ıssız ve sevgisiz bir ortam olarak algılanıyor.
Ruhsuz ve maneviyatsız bir mekâna dönüşen ev, insanların mutluluk alanlarına hiç bir şey katamıyor. O yüzden kimse evde vakit geçirmek istemiyor, genç, yaşlı herkes kendini AVM’lere atıyor ve burada mutluluk dilenciliği yapmaya devam ediyorlar. Günümüzde sevgi ve ilgiden mahrum olan sadece fertler değil onları bir arada tutan mekânlar da artık bu değerlerin yoksunluğunu çekiyor.
Eskiden ev, aile bireylerinin kendilerini iyi hissettikleri bir yuva olarak görülürdü. Ev ailenin bütün bireylerini aynı çatı altında toplar ve bir yakınlık hissi uyandırırdı. Gün boyu çalışan anne-baba akşam vakti çocukları ile bir araya gelir ve hemhal olurlardı. O zamanlar “keşke evime gidip ayaklarımı şöyle bir uzatsam, evimde kendimi çok rahat hissediyorum, ev beni dinlendiriyor…” gibi ifadeleri sık sık işitirdiniz. Eşini kaybeden büyükanneniz duvarları aşınan o metruk evde yaşamayı ve burada geçmiş günlerin enerjisini solumayı tercih ederdi. O zamanlar ev yakınlarınızla bir araya gelip sohbet ettiğiniz huzurlu bir ortam olarak bilinirdi. O yüzden dışarıda yaşadığınız meşakkatlerin yoğunluğu ne olursa olsun eve geldiğinizde kendinizi iyi hissederdiniz.
Küresel kültürün istila ettiği toplumlarda ev, hiçbir öneme haiz değil. Sabahın erken bir saatinde evden çıkan anne ve babalar giderken çocukları bakıcıya emanet ediyorlar. Akşam geç vakit eve geldiklerinde atıştırmalık bir şeyler alıp odalarına çekiliyor tek bir kelam dahi etmiyorlar. Ev onlar için sadece geceleri kalma imkânı sağlayan bir mekân. Evin enerjisi ve ruhu yok. Evde sevgiye dair hiçbir şey mevcut değil. O yüzden insanlar evde yalnız kalmaktan sıkılıyor ve kendilerini dışarı atmak, kalabalıklar arasında kaybolmak istiyorlar. Evde üretemedikleri sevgi ve güveni dışarıda aramaya çalışıyorlar fakat olmuyor. Ne gidip eğlendikleri mekânlar ne de harcadıkları para onları mutlu edebiliyor. Evde kaybettikleri değerleri sokaklarda arasalar da elleri boş dönüyor ve boşluğa düşüyorlar.
FATMA TUNCER.