İnsanın Kendine Değer Vermesi Adalettendir
Ahlâki değerler, bir zincirin halkaları gibidir, biri olmadan diğeri olmaz, birini kaybettiğinizde diğerini de kaybedersiniz. Meselâ, merhamet olmadan adalet olmaz, sevgi olmadan şefkat olmaz yani yüce değerlerin her biri diğerinin tamamlayıcısı mahiyetindedir.
Gündelik hayatta en fazla ihtiyaç duyduğumuz şefkat kavramını ise sevgi ile bütünleştirir ve birlikte telaffuz ederiz. Zira sevgide hayat bulamayan bir kişinin şefkatle buluşması mümkün olamaz.
Toplumumuzda kişinin kendini sevmesi, kendine hak ettiği değeri vermesi yerilen bir durumdur ve pek kabul görmez. Oysa insanın Allah’ın seçkin bir kulu olarak yaratıldığının bilincine varması narsist bir eğilim değildir, sorumluluğunun farkına varması ve kendisine hak ettiği değeri vermesidir. Varoluşuna bu noktadan bakan kişi güvensizlik sorunu yaşamaz, sevgi eksikliğinden yakınmaz ve ihtiyacı olan şeyi kendi imkanları ile elde eder. İnsanın kendisine olan saygı, anlayış ve empatik yaklaşımını ifade eden öz şefkat doğru anlaşılmalı ve tıpkı insan gibi hak ettiği noktada değerlendirilmelidir.
Şefkat kavramı kişinin kendisi için hissettiği sevgi ve kucaklayıcı tavrını başkaları için de hissedebilmesidir.
Bu, aslında bir yerde kişinin kendisine karşı adil davranmasıdır. Zira kendisine karşı adaletli olabilen kişi diğerleri ile ilişkilerinde de kucaklayıcı olur ve şefkatle yaklaşır. İnsanın kendisine karşı desteğini içeren öz şefkat, kişinin duygularını fark edip, ihtiyacı olan sevgi ve şefkat gereksinimini kendisine sunabilmesi, kendisini koruyabilme ve destekleyebilme becerisidir. Meselâ, işinizle ilgili bir hususta aksaklık yaptınız ve müdürünüzün tepkilerine maruz kaldınız, burada kendinizi suçlamak yerine hatalıyım ama şu an anlaşılmaya ihtiyacım var, başkalarına karşı gösterdiğim empati ve anlayışı kendime de gösterebilmeliyim diyebilmelisiniz. Öz şefkat en kritik anlarda dahi duygularınızla yüzleşebilmeniz ve ihtiyacınız olan sevgi, anlayış, empati ve tahammülü kedinize sunabilmeniz, yani kendi yağınızla kavrulabilmenizdir.
Ruh hekimleri, kişi, çocukluk döneminde ebeveyninin sevgisinden yeterince beslenebilmişse bu takdirde diğer insanlara gösterdiği sevgi ve şefkati kendisine de gösterebilir diyorlar. Yani sevgi ve şefkat gibi değerler okulda öğrenilmiyor, anne baba ile kurulan ilişkiler sayesinde öğreniliyor ve içselleştiriliyor. O nedenle çocuklarımızla kurduğumuz iletişimin temelini neyin üzerine bina ettiğimiz oldukça önemli.
Akıl sahibi bütün insanların buluştuğu tek nokta vardır ki; ebeveyninin sevgisini hisseden insan, sevgiyi doğal olarak verebilir. Ancak kendinizi dar bir kapana sıkıştırıp, sevgisiz büyüdüm o yüzden çocuklarıma sevgimi gösteremiyorum deme hakkına da sahip değilsiniz. Zira Rabbimiz her insanın kalbine sevgiyi üretebilecek potansiyeli bahşetmiştir, dış dünyadan bunu sağlayamamışsanız, içsel kaynaklarınıza yönelir ve sevgiyi burada üretebilir ve çocuklarınızla paylaşabilirsiniz.
Sevgi bütün varlık aleminin müşterek değeridir, dağların doruklarında yaşayan vahşi hayvanların da, ıssız sahralarda yalnızlığa terk edilmiş yaşlıların da, adım adım ilerleyen karıncanın da, ağzı süt kokan bebeklerin de aşina olduğu ve ihtiyaç hissettiği duygusal bir besindir sevgi. O nedenle sevgide cimrileşmek en büyük zarar olarak görülmüştür.
İnsan, Allah’ın bahşettiği nimetin farkına varıp kendisine hak ettiği değeri ve şefkati cömertçe sunabilmeli ve sevgiyi üreterek diğerleri ile paylaşabilmelidir. İnsan, çocuklarına, arkadaşlarına, eşine, tanıdıklarına ya da tanımadıklarına gösterdiği anlayışı kendisine de göstermeli ve kendisine de şefkatle bakmalıdır. Bunu başarabildiği takdirde insanlarla daha başarılı ve güvenli ilişkiler kurabilecektir. Zira insan, kendisiyle nasıl ilişki kuruyorsa ötekilerle de öyle ilişki kurar.
Fatma Tuncer.