Manevi Yoksulluk
Rabbimiz ayetlerinde şöyle buyurur:
“Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah dilediğine kat kat artırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir. (Bakara, 261) Rabbimiz ayetlerinde Allah için hayır hasenatta bulunanların kazancından bahsediyor. Fakat nedense insanoğlu yaptığı hayırları bir kazanç değil kayıp olarak görüp, beğenmediği, gözden çıkardığı şeyleri verir. Çünkü yaşadığı dünyanın büyüsüne kapılmış ve istikametini manaya değil maddeye çevirmiştir.
Resulullah, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışın buyurmuş ve tutarlı bir dengeye işaret etmiştir. Sekülerizmin seline kapılan insanlar ise bu dengeyi hiçe sayıp, küçümseyerek tek dünyalı varlıklara dönüşmekteler. Elbette insanın biyolojik anlamda varlığını sürdürebilmesi için beslenme, giyim, sağlık, barınma ve güvenlik gibi ihtiyaçları vardır ve bu ihtiyaçların karşılanması esastır.
Fakat insan sadece maddi bir varlık değildir onun manevi gereksinimleri de vardır ki bu gereksinimler yüce değerler ekseninde toplanmıştır.
İnsanoğlu maddi ihtiyaçlarına ulaşamadığında nasıl yoksullaşıyorsa, iç dünyasını ihmal ettiğinde de inanç ve değerlerinden uzaklaşıyor ve manevi bir yoksulluğa düşüyor. Bilinmelidir ki, manevi yoksulluk kişiyi doyumsuzluğa, bencilliğe, muhterisliğe ve vicdani körlüğe sürükler ve onu dünya ile meşgul edip hakikatten uzaklaştırır.
İnsan yaşamını sürdürebilmek için yeterli imkanlara sahip olduğu halde mutsuzluktan ve can sıkıntısından şikayet ediyorsa anlayın ki, bu kişi manevi yoksulluğa düşmüş çare aramaktadır. Lütfen ona yardımcı olun, tutun elinden ve fıtratında barındırdığı özle buluşmasını sağlayın.
Bencillik ve cimrileşme insanı yalnızlaştırır ve mutsuzluğa sürükler. Ne yazık ki günümüz insanı aç kalma endişesi ile malı bir birikim ve gösteriş aracı olarak görüp bencilliğin kıskacına takılıyor. Yoksulun hakkını gözetmiyor, mülkü verene şükretmekten uzak kalıyor, her şeyi kendinden menkul bilip kibre kapılıyor ve manevi yoksulluğa düşüyor.
Manevi anlamda yoksullaşan kişinin gönlü çoraklaşıyor ve o artık varoluşsal nedenini, fıtratında taşıdığı zenginlikleri, hangi potansiyellere sahip olduğunu göremez hale geliyor. Çok şeye sahip olduğu takdirde mutlulukla tanışabileceğine inanıyor fakat sahip olduğu hiçbir şey onu mutlu kılamıyor. Fakat neden diye sormuyor, aksine daha da cimrileşiyor ve her şeyi kendinden bilmeye başlıyor. Oysa sahip olduğu hiçbir şey hiçbir nesne, hiçbir mülk, hiçbir imkan kendisine ait değil. Peki, hiçbir şeye sahip olmayan insanın zengin olması mümkün müdür? Elbette hayır, Rabbimiz bunu şöyle ifade ediyor, “Allah zengin siz fakirsiniz.” Muhammed, 38
Manevi yoksulluk kişiyi dibi görünmez bir dehlize sürüklüyor. Bu durumda kişi asli değerleri hayatının dışında tutuyor ve ihtirasların, rekabetin, kavga ve çatışmaların kol gezdiği bir dünyaya açılıyor. Allah’ın koyduğu denge bozuluyor ve her şey ters yüz oluyor.
Rivayete göre Resulullah (S.A.V.) Ebu Zer’e (R.A.) şöyle bir soru sorar: ‘Ey Ebu Zer, malın çokluğuna zenginlik mi diyorsun?’ Ebu Zer ‘evet’ deyince Resulullah tekrar sorar, ‘Malın azlığına fakirlik mi diyorsun?’ Ebu Zer ‘evet’ deyince Allah’ın Resulü, ‘Zenginlik kalpte olur, fakirlik de kalpte olur. Gönlü zengin olanı dünyadaki mal zengin etmez, ancak cömert yapar’ buyurdu.
Seküler kültürün tesirinde kalan toplumlar maddi kazancı birincil hedef olarak gördüler ve paylaşımı unuttular, onları manevi anlamda zengin kılacak teslimiyet, zikir, dua ve tefekkür gibi değerleri hiçe saydılar. Bu durum depresyon, kaygı bozukluğu ve stres gibi sorunları tetiklemeye başladı. İnsanlar bir şeylerin yolunda gitmediğini fark edip çözüm aradılar ancak gittikleri adres doğru değildi o yüzden sorunlarının içinde boğuşmaya devam ettiler.
Fatma Tuncer.