Mutluluk Senin Yürek Ülkende
Karşılaştığımız iki insandan biri mutsuzluktan ve gelecekle ilgili kaygılarından şikâyet ediyor. Mutluluğun kaynağını sorduğunuzda ise alacağınız cevap belli: “para, mevkii ve eğlenmek” Eğer maddiyat tek başına mutluluk getirmiş olsaydı, bugün ekonomik gücü ellerinde tutan birey ve toplumlar ruhsal ve manevi rahatsızlıklara duçar olmazlardı. Oysa bilim ve teknolojinin çığır açtığı o toplumlarda fertler, kaygı bozukluğu, depresyon, intihar ve stres gibi sorunların göbek noktasında yer alıyor. Demek oluyor ki, para tek başına mutluluk getirmiyor kardeşim…
Günümüzde insanlar bir dakikalık mutluluk için, akla hayale gelmeyecek yollara başvuruyor ve huzur ve mutluluğa olan özlemlerini her fırsatta dile getiriyorlar. Fakat ne mutluluğun peşinde koşan fertler ne de insan üzerine araştırma yapan bilimsel çevreler mutluluğa ulaşmanın formüllerini keşfetmiş değiller.
İnsanoğlu bilim ve teknolojide büyük mesafeler kat ediyor, daha rahat ve daha konforlu yaşayabilmek için yeni araçlar icat ediyor hatta bununla da kalmayıp uzayda yaşam olup olmadığını araştırıyor. Fakat dış dünyada bu kadar büyük başarılara imza atan insan kendini keşfedemiyor, fıtratında mevcut olan huzur ve mutluluğun çekirdeğini göremiyor. Mutluluğu hep dışarıda arıyor oysa mutluluk onun iç dünyasında, fıtri kodlarından yer alıyor.
Günümüz insanı kalıcı olan huzurun değil, geçici olan hazzın peşinde koşuyor. Heveslerine kapılıp, haram helal çizgisini aşıyor ve elde ettiği geçici hazzı mutluluk zannediyor. Oysa huzur ahiret kökenlidir ve dünya zevkleri ile elde edilebilecek bir değer değildir.
Dünyaya bir kere geldim, hayatımı yaşamalıyım diye düşünen ve geçici hazlar peşinde koşan kişiler huzur ve mutluluğa giden kanalları tıkayarak karanlık bir girdabın içine sürükleniyorlar. Nitekim yaşanan hazzın ardından büyük bir pişmanlık, endişe ve mutsuzluk ortaya çıkıyor.
Bilinmelidir ki, mutluluğun kaynağı dışarıda değil içeridedir. Mutluluğun çekirdeği koskoca bir dünyaya sığmazken insanın gönül evine sığabilmekte ve orada kendine bir yer edinmektedir. Fakat şunu da kabul etmek zorundayız ki, bizim dünyaya gelme nedenimiz sırf mutlu olmak ve mutlu yaşamak değildir. Dünyaya gelme nedenimiz makam ve mevki sahibi olmak da değildir.
Dünyaya gelme nedenimiz maddi anlamda güç ve imkânlara sahip olmak da değildir.
Bizim dünyaya gelme nedenimiz Allah’ın koyduğu ölçüler çerçevesinde bir yaşam sürmek ve Cennet ehli bir mümin olabilmektir. Fakat nedense günümüz insanı varoluş mahiyetinin aksine, bütün ömrünü bir şeylere sahip olabilmek için harcıyor.
Allah’ın koyduğu ölçüler, dünya üzerinde ihtiyaç duyabileceğimiz huzurun teminatıdır. Fakat daha evvel de belirttiğim gibi bizim sorumluluğumuz mutluluğun peşinde koşmak değildir, bizim sorumluluğumuz doğru yaşamak ve doğru düşünebilmektir.
Fatma Tuncer.