Salihat ve Hasenat
Rabbimiz zayıf bırakılmışların, yaşlıların, çocukların, yetim ve öksüzlerin, yoksulların ihtiyaçlarını diğerlerinin üzerine yükleyerek vicdani bir uyanışın ve bir paylaşım ağının oluşmasını sağlıyor. Günümüzde sosyal sorumluluk projesi olarak tanımlanan ve kurumsal bir hüviyete bürünen yardımlaşma İslam’ın insana yüklediği asli bir sorumluluktur. İslam, zayıfların, öksüz ve yetimlerin korunmasını emrederek yürekleri ısındırıyor ve sevginin, mülkün paylaşımını ilke haline getiriyor.
Allah’a kulluk edin. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetim ve öksüzlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, size bağımlı olanlara iyi ve güzel davranın. Allah, kasılıp böbürlenen şımarıkları sevmez.” (Nisa Sûresi, 36)
İnsan Sûresi 8. ayetinde Müslümanların vasfından söz edilir ve “Yoksula, yetime yemeği severek yedirirler” buyrulur. İyilik ve ihsan üzere yaşayan Müslüman ihtiyaç sahipleri için yaptığı hayrı bir fedakârlık değil sorumluluk olarak görür ve karşı tarafı minnet altında bırakmaz, rencide etmez, aksine hayrına vesile olduğu için teşekkür eder.
Yapılan hayrın görünenin dışında kişinin ruh sağlığına da büyük katkıları vardır. Allah için yapılan alışverişler kalpten kalbe yol olur ve ruhsal huzura, sükûnete dönüşür. Günümüzde ruhsal rahatsızlıkların bu kadar artmasının nedenlerinden biri de bencilliğin sıradanlaşması ve paylaşımın azalmasıdır. Paylaşmak yoksulluğa düşürmez, aksine zenginleştirir fakat bencilliğin kıskacına takılan kişilere bunu anlatmak mümkün olmuyor.
Salihat ile hasenat arasında ince bir nüans farkı vardır ki; bu farkın bilincinde olan kişiler vaktin bir kısmını ibadet ve tefekküre ayırırken kalan vakitlerde insanların yaralarına merhem olmaya çalışırlar. Hasenat kişinin Allah için yaptığı zikir, dua ve kıldığı namaz gibi ibadetlerdir, salihat ise bunun yanında kişinin bencilliğin kapanından kurtularak dünyaya “biz” olarak bakabilmesi ve ihtiyaç sahiplerine kucak açabilmesidir ki; maddi ve manevi her türlü yardımlaşmayı bu kapsamda değerlendirebilirsiniz. Salih amel kişinin fert olarak sorumlu olduğu ibadetleri yerine getirmekle birlikte diğerlerinin ihtiyaçlarına da duyarlılık gösterip el uzatabilmesidir. Yani hayır, hasenat ve iyilik kapsamında değerlendirilecek her şeydir…
Salihat paylaşmak, ikramda bulunmak, hakkı tavsiye etmek ve hayra yönelmektir. Hayra yönelen kişi ise bencilliğin kıskacından kurtulur ve toplumun sorunları ile hemhal olmaya başlar. Toplumun ıslahı için çaba sarf eder. Hayrın toplumsal boyuta taşınması aynı zamanda toplumun huzurunu ortadan kaldıran adli idari, siyasi, iktisadi sorunların ıslahı demektir öyle değil mi? Peki buna ihtiyaç duymuyor muyuz?
Salih kişi hem ferdi hem de toplumsal sorumluluklarını yerine getiren duyarlı kişidir. Nitekim Resulullah saliha bir eşin kişinin dünya mutluluğunun garantisi olduğunu vurgulamış ve ahlaken iyi olanın tercih edilmesini tavsiye etmiştir. Ahlaken iyi olan eş, başta yaratıcısına karşı, kendine karşı ve yaşadığı topluma karşı sorumluluklarını bilen kişidir. Salih ya da saliha eş fedakâr ve paylaşımcıdır, şefkatli ve vicdanlıdır.
Nitekim salih kişi demek insan olmuş, insanlaşmış kişi demektir ki, bu aynı zamanda dünyaya geliş sebebimizdir. Ancak bizler Allah’a verdiğimiz sözü unuttuk ve yolunu kaybetmiş biçarelere dönüştük. Şimdi yeniden dirilip yola revan olma vaktidir. Bunun için her sabah kalktığımızda aynaya bakıp şu soruyu sormak zorundayız: Ne kadar insanız ya da ne kadar insanlaşabiliriz?
Fatma Tuncer.