Öteki Mahallenin Sakinleri
Kendilerini toplumun kaymak tabakası olarak gören şarkıcı, oyuncu ve fenomenler doğup büyüdükleri toplumun kültürel değerlerine karşı o kadar yabancılaşıyorlar ki, ördükleri bu mesafe onları gülünç duruma düşürüyor. Doğal bir akıştır, doğduğunuzda ait olduğunuz kültürün rutinlerini hazır bulur ve tabi olursunuz. Misal bir yakınınız vefat ettiğinde geride kalanlarla nasıl iletişim kuracağınızı, ölen kişinin ardından hangi ritüelleri yerine getireceğinizi, duaya iştirak eden kişilere neler ikram edeceğinizi bilir ve buna uygun davranırsınız.
Bütün bu bilgiler ilmek ilmek işlenerek size kadar ulaşmıştır. Bayramlarda neler yapabileceğinizden tutun da misafirlerinizi nasıl ağırlayacağınıza kadar her şeyi hazır bulur ve severek tabi olursunuz. Zira bu rutinler inandığınız değerlerden süzülüp gelmiştir, bunu bilirsiniz. Öteki mahallenin sakinleri ise ara bir noktada sıkışmış ve kendilerini ne tam olarak bu tarafa ait ne de öteki tarafa ait görebiliyorlar. Ne yardan geçebiliyorlar ne de serden.
Ramazan ayında bu kişilerin çoğunu iftar ziyafetleri verirken, dua ederken ve bağışta bulunurken görüyoruz. Muhafazakâr kesimden biriyle karşılaştıklarında Allah, din ve Peygamber’den bahseder, duada bulunurlar. Ölüm ve hastalık gibi durumlarda dillendirdikleri ifadeler ise bu insanların yaşadığı kimlik karmaşasını bariz şekilde ortaya koyuyor. “Işıklar içinde uyusun, toprağı bol olsun, yıldızlara ulaşsın, üzerine ışık yağsın” gibi ifadeleri sık sık işitmişsinizdir. Hatta mevtayı bir tiyatro salonundan alkışlarla çıkararak ölümü bir şova çevirdiklerini dahi görmüşsünüzdür.
Ritüellere önem veriyor ve ölenin ardından dua ediyorlar. Fakat köklerinden uzaklaşarak ara bir sokağa girmişler ve ne bu mahalleye dâhil olabiliyorlar ne de öteki mahalleye. Arada sıkışıp kalmışlar. Kendilerini modern kültürün hamileri olarak görüyor ve ritüellerini buna uygun yapmaya çalışıyorlar. Işıklar içinde uyusun, yıldızlarla komşu olsun derken bu ifadelere tam da inanmış gözükmüyorlar. Zira arada kalmak en zor iştir.
Öyle ya hangi tarafa yöneleceksiniz, nerede duracaksınız, biraz oradan biraz buradan kırptığınız şeyler sizi ne kadar ikna edecek…
Bir insanın kültürel kimliği onun ismi kadar önemlidir. Zira kimliğiniz sizin kim olduğunuzu, nereye ait olduğunuzu ve bağlı bulunduğunuz değerlerin ne olduğunu gösterir. Bu durumda siz hiçbir belirsizlik, hiçbir karmaşa yaşamazsınız, her şey hazır verilmiştir, tabi olur ve kendinizi iyi hissedersiniz. Kültürel kimliğinizden uzaklaştığınızda ise kendinizi arada bir yerde bulursunuz ve bir karmaşa ile karşılaşırsınız. Bu durum iç dünyanızdaki dengeyi de bozar ve çıkmaz sokaklara düşersiniz. O nedenle ait olduğunuz kültürün bir kazanım, bir imkân olduğunu bilip bu değerlere sımsıkı sarılmalısınız. Unutmayın Allah’ın sizin ne ibadetinize ne de yapıp ettiklerinize ihtiyacı var ama siz ihtiyaçlısınız. O istemese bir dakika dahi nefes alıp veremezsiniz, her şey O’nun elinde ve O’nun iradesiyle gerçekleşiyor…
Fatma Tuncer.