Hz. Peygamber’in Kendisine Zulmedenlere Duası
Büyüklerimiz cahile laf anlatmak iğneyle kuyu kazmaktan daha zordur demişler ve cehaletin hakkı algılama istidadını etkileyen ve insanı körleştiren bir sorun olduğunu ifade etmişlerdir.
Hatırlarsınız Sevgili Peygamberimizin Mekke’de halkın karşısına çıkıp, “Gittiğiniz yolun sonu uçuruma çıkıyor sizi bu uçurumdan korumak ve ebedi saadete davet etmek ediyorum” dediğinde büyük tepkilerle karşılaşmış ve baskılara maruz kalmıştı. Oysa Mekkeli halk onu güvenilir kişi olarak görür ve en karmaşık meseleleri dahi onunla istişare ederlerdi. Fakat Resulullah putlara ve şirk geleneklerine karşı olan hak dinin tebliğini yapınca bunu hem kabullenemediler hem de çıkarlarına aykırı buldular. Para ve kabileciliği üst bir değer olarak gören müşrikler böyle bir görevin ancak kendilerine verilebileceğini ileri sürdüler ve Resulullaha karşı savaş ilan ettiler.
Risaletin ilk günlerinde Hz. Peygamber ve sahabesi müşrikler tarafından ağır baskılara maruz kaldılar fakat yaşadıkları bu baskılar onları davalarından alıkoyamadı aksine daha da güçlendirdi. Resulullah bu meşakkatli günlerde en büyük desteği ise eşinden aldı ve önemli konuları onunla istişare etti. Hz. Peygamberin ve ailesinin barındığı sevgi evi, vahyin tebliğ edildiği bir okul ve bir istişare merkeziydi aynı zamanda. İlmi çalışmalar burada yapılır ve topluma sunulurdu.
Hz. Peygamber tebliğ çalışmalarının alanını genişletmek için Mekke dışına çıkmaya karar vermiş ve akrabalarının ikamet ettiği Taif’e giderek, burada Sakif kabilesinin ileri gelenleri ile görüşmüş ve onları hakka davet etmişti.
Ancak Taiflilerin tavrı Mekkeli müşriklerden farklı olmamış, “Allah neden ileri gelenlerin birini seçmedi de seni seçti” deyip tepki göstermişler ve kabilenin gençlerini kışkırtarak Resulluhı taşlamışlardı.
Taifli gençler Resulullaha taşlarla saldırırken o bir yandan yüzündeki kanları siliyor diğer yandan onlar için dua ediyor, “Bilmiyorlar ya Rabbi, bilmiş olsalardı yapmazlardı” diyordu.
Cebrail yanına gelip, “Allah beni sana gönderdi istersen şimdi Taif’i yok ederim” dediğinde şefkati galip gelmiş ve “hayır Taiflilerin helakını istemem Rabbimden, onların soylarından sadece Allah’a ibadet edecek ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayacak bir nesil getirmesini dilerim” demişti.
Resulullahın kendisine taş atanlar için dua etmesi ve onlara öfke beslemeyip bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı deyip af etmesi Kur’an’ın onun benliğinde nasıl hayat bulduğunu göstermekteydi ki, sevgili eşi, “O’nun ahlâkı Kur’an’dı” ifadesi ile bunu vurgulamıştı.
Peki, bizler neden acaba iyiliği tavsiye ederken kendimizi dışarıda bırakır da diğerlerini dikkate alırız? Resulullahın hayatına ne kadar benziyor mazbut hayatlarımız ya da? Kabul etmeliyiz ki bizler Resulullah için mersiyeler düzüyor, hayatından örnekler veriyor, nasıl yaşadığı ile ilgili aktarımlar yapıyoruz ama ona benzeme noktasında hiçbir çaba göstermiyor, asıl meselenin bu olduğunu göremiyor, görmek istemiyoruz. Oysa Hz. Peygamber’i sevmek ve anlamak onun hayatını nasıl sürdürdüğünü hikâye etmekle gerçekleşmez bu ancak onun ahlâki özelliklerini benimsemek ve yaşantıya dönüştürmekle mümkün olabilir.
Fatma Tuncer.