Tarihe İz Bırakanlar
Hz. Asiye’yi sadece Firavun’un eşi ve Musa’ya annelik yapan bir şahsiyet olarak biliriz. Oysa çağın en karanlık yüzlü diktatörünün evinde Musa’yı büyütmek ve hakka tabi olmak çileli bir yolculuktur ki, Hz. Asiye’yi çağlar ötesine taşıyan sabrı kuşanarak revan olduğunu bu çileli yolculuğu olmuştur. İstediği her şeye sahip olabilirdi Asiye ama o çileyi omuzlarına aldı ve ebedi saadeti seçti.
Denize bırakılmış bir bebeğe ve onun ailesine kucak açan Hz. Asiye ırkçılığa, zorbalığa, şiddete, siyasi çatışmalara karşıydı ve bütün bunların sergilendiği bir ortamda ağır bir sınav veriyordu. Şefkatli yüreği ezilenlerle birlikte çarpıyordu Hz. Asiye’nin ve ait olmadığı bir ortamda kendini hiç olmadığı kadar yalnız hissediyordu. Merhametliydi ve bir o kadar da etkin ve dinamikti… Koca yüreği ile yoksulları, kimsesizleri, yetimleri kucaklayan, onlara annelik yapan, adil ve cesaretli bir şahsiyetti o… Lüks ve şatafatı reddedip, erdemli bir hayatı seçmişti Hz. Asiye ve Allah onu hakikatle buluşturarak ödüllendirmiş ve imanının, sabrının, merhametinin bereketini çağlar ötesine taşımıştı. Hz. Asiye şatafat içinde yuvalanan kokuşmuşluğa başkaldırıp, özüyle kucaklaşmaya karar verdiğinde bir kuş kadar hafiflemişti ve sanki üzerinden bir yük kalkmıştı… Hakka teslim oldu ve yaşadığı bütün zorlukları unutuverdi.
Hz. Asiye’nin Hz. Musa’ya tabi olduğunu öğrenen Firavun onu kararından vazgeçirmek için ağır baskı ve işkenceye maruz bıraktı ve mahrumiyete terk ederek gücünü göstermeye çalıştı. Yaşadığı işkence dayanılmaz boyutlara ulaşınca Hz. Asiye şehadetin ışığını bütün hücrelerinde hissedip Rabbine şöyle duada bulundu: “Rabbim benim için katında bir cennet, bir köşk yap” (Tahrim, 11). Hz. Asiye sonlu olanı değil sonsuz olanı seçti ve devasa eserleri, yazıtları, anıtları ve tarihi zenginlikleri ile dünyaya nam salmış bir ülkenin en yetkin kişisiyken sahip olduğu her şeyi elinin tersiyle itip, hakkı seçti, cennete talip oldu. Hz. Asiye zamanın en zalim diktatörünün evinde bir peygamber büyütmüş ve onun yolunu seçerek ebedi saadete ulaşmıştı.
Hz. Asiye’nin içinde yaşadığı şaşaalı saraylar ve etrafından pervane olan hizmetkârlar ilgisini çekmiyor, dünyaya ait ziynetler, makam ve mevkiler onu zerre kadar etkilemiyordu. Yetimlerin annesiydi o, denize bırakılmış bir çocuğu ve onun ailesini koşulsuz bir sevgi ile kucaklamış ve onların en büyük destekçisi olmuştu. Kalbi zayıflarla, yoksullarla çarpıyordu Hz. Asiye’nin ve kendini bulunduğu yere ait hissetmiyordu. Zayıfları ezen ve toplumu baskı ile susturmaya çalışan bir diktatörün sarayında merhameti yeşerten ve adalete susayanların umudu olan asil ve lider ruhlu bir kadındı o. Kendini ırkçılığa, zorbalığa, hoyrat ve baskıcı yönetimlere hiçbir zaman yakın hissetmedi ve ezilenlerin annesi olmayı tercih etti. Firavun’un baskı ve dayatmaları altında hayatlarını sürdüren yoksullar için Hz. Asiye koca bir toplumu besleyen Nil Nehri gibiydi ve Firavun’un sarayına adaletin kulelerini korkusuzca dikmişti.
Hz. Asiye yaşadığı ağır işkenceler karşısında daha da güçlendi ve teslimiyet gösterip şehadete ulaşacağı anı bekledi. Dünyaya hiç itibar etmedi, avucuna bırakılan şatafatlı hayatları reddetti ve ebedi saadeti seçti.
Dünyanın geçici bir konaklama yeri olduğunu fark etti ve hiç bitmeyecek bir mutluluğun kokusunu hissettiğinde rahatlayıp duaya durdu… Sonra dünya yolculuğu sona erdi ve Hz. Asiye şehadete ulaştı.
Hz. Asiye’nin gösterdiği teslimiyet kendisiyle aynı kaderi yaşayanlar için bir motivasyon kaynağı oldu ve eşlerinden, çocuklarından koparılarak zindanlara kapatılan, ağır işkencelere maruz kalan kadınlar onun sabrını kuşanarak güç elde ettiler.
Fatma Tuncer.