İslam algısı, fetvalar ve değişen şartlar
İslam dini ortaya koyduğu kurallarla son ilahi, ebedi ve evrensel dindir. Toplumları tevhide davet etmiş, sosyal ve ahlâki hükümler ortaya koymuştur.
Zamanın ve şartların değişimine bağlı olarak içtihadi anlamda değişebilecek kurallar vardır. Bazı konularda emir ve yasakların topluma ve günün şartlarına bağlı olarak birtakım düzenlemeler yapılsa da inanç esasları hiçbir şekilde sorgulanamaz ve değiştirilemez.
Fıkhi açıdan, itikadi sorun teşkil etmeyen, günlük hayatla ilgili; evlenme, borçlar ve ticaret gibi bazı toplumsal hükümlerde ise esneklik olabilir. Nitekim önceki dönemlerde aynı anda kişi baldızı ile evlenebilirken sonraki milletlerde bu uygulama yasaklanmıştır. Cumartesi çalışma yasağı ve öncesinde yenilmesi helalken sonradan haram kılınan yiyecekler de buna örnek olarak verilebilir.
Fıkıhta kamu yararı ve toplumsal menfaati gözetmeye yönelik, istihsan ve maslahat gibi delillerle hükümler değişebilir.
Mecellede yer alan, “Ezmânın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz” kuralıyla zamanın değişimiyle fıkhi hükümlerin değişebilmesinin mümkün olabileceği belirtilir.
HELAL-HARAM KOYMA YETKİSİ ALLAH’A AİTTİR
Bu kısa girişten sonra gelelim son günlerde kamuoyunda tartışılan bazı konulara. Malum olunduğu üzere bazı fetvalar kamuoyuna sunuş biçimi itibariyle insanların dine ve dini değerlere yaklaşımını sorgulatmakta, insanlarda dinimize karşı antipati oluşmasına sebep olmaktadır.
Özellikle de son dönemdeki bu fetvaların sosyal medyada paylaşılması, insanların zihinlerinde olumsuz düşüncelerin oluşmasına neden olmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde ne zaman ve kim tarafından yayınlandığı bilinmeyen “kabuklu deniz ürünlerine yönelik fetva” da bunlardan biridir. Kalamar, midye ve ıstakoz gibi ürünlerin tüketilmesinin haram olduğuna dair Hanefi Mezhebi’nce verilen fetva kamuoyuna yansımış, bu da tepkilere neden olmuştu.
Bir fetvanın kapsama alanının dönemsel olduğunu anlatabilmek daha sıhhatli bir bakış açısı oluşturabilir. Çünkü günümüzde Güneydoğu Asya’da Malezya, Endonezya gibi halkının büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu ülkelerde bu ürünler rahatlıkla tüketilmektedir. Hatta ülkemizde ve birçok Müslüman ülkede de çiğ olarak da yenilebilmektedir. Burada önemli olan helal ve haram yetkisinin, sadece Allah’a ait olduğunu kabul etmektir.
Allah’ın belirlediği helal ve haram sınırlarını aşmak büyük günahtır. Hatta insanı dinden çıkarmaya bile götürebilmektedir. Bu nedenle fetva verirken şartların gözetilmesi ve seçilen kelimelere titizlikle dikkat edilmesi gerekir.
İlgili yetkili kurum adına yapılan açıklamalarda bu tarz hususlar göz ardı edilmemelidir. Çünkü daha önceden verilmiş bir fetvanın olduğu gibi günümüze aktarılması doğru olmayabilir. Günümüzde yaşanan problemleri tartışıp, çözüm üreterek kamuoyuna fetva olarak sunabilmek hedef olmalıdır.
TOPLUM BEKLENTİLERİ VE TEBLİĞ
Toplumun dini otoriteden farklı beklentileri ve duymak istedikleri şeyler de vardır. Bu tür çıkışlar zaten dinle ve dini değerlerle bağları hayli zayıflamış, kopma noktasına gelmiş insanların dinden soğumasına, dindar insanlarla arasına mesafe koymasına neden olmakta ve sonuç sıkça şahit olunduğu üzere deizm gibi bir sonucu ortaya çıkarmaktadır.
Ötekileştirmeden, kucaklayan bir din algısının temsilcisi olma yönünde gayret sarf edilmeli, bir camiaya hapsolmaktan kurtularak herkesin kendini bulabileceği bir ifade biçimi tercih edilmelidir.
İnsanlara, dini değerler anlatılırken adaletten ve iyilikten söz edilmeli, zulüm, istismar, israf, kayırma, rüşvet ve yalan gibi temel ahlâki değerlerle birebir ilişkili problemlerden de söz edilmelidir.
Bu tür alanlarda lafı evirip çevirerek konuşmak, kimseye faydası olmayan tarihi ve ihtilafa açık konularda bu tür çıkışların hiçbir faydası yoktur.
Elbette zulmün açıkça işlendiği bir yerde susmak; karşılığında da basit, önemsiz ve ihtilaflı konularda kati ifadelerle fetva verme gayretinde olmak dinin toplum algısındaki güvencesine ve kabulüne büyük ölçüde sıkıntı oluşturacaktır.
Hutbelerde de sıkça şahit olunduğu üzere; konu seçiminde mevcut yapının siyasi söylemine paralel hususların ön plana çıkarılması, bir yerlere mesaj verme formatında olunması ve aşı konusunda olduğu gibi henüz uzmanlarınca bile doğruluğu ispatlanmamış alanda dini vecibeymiş gibi sözler sarf edilmesi sorun oluşturmaktadır.
Bu nedenle bu hususta yetkin olup, o sorumluluğu üzerine alarak davranışta bulunması ve bu alandaki sözlerin dine, dindara ve değerlere yönelik büyük tehdit oluşturacağı hesap edilmelidir.
Toplumun büyük bir çöküşle karşı karşıya olduğu bu dönemde özellikle de din alanında görev üstlenen kişilerin herkesten çok daha fazla sorumluluk bilinciyle hareket etmesi beklenmektedir.
Doç. Dr. Necmettin Çalışkan.