* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: NAMAZ ORUÇ KURBAN KONULARINDA SIKÇA SORULANLAR VE FETVALAR  (Okunma sayısı 3444 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7234
NAMAZ ORUÇ KURBAN KONULARINDA SIKÇA SORULANLAR VE FETVALAR
« : Ağustos 04, 2024, 08:14:44 ÖÖ »
 

NAMAZ  ORUÇ  KURBAN KONULARINDA SIKÇA SORULANLAR VE FETVALAR

NAMAZ

Abdest

1. Saç boyası, kına, ruj, oje, jöle gibi makyaj malzemeleri abdest ve gusle mani midir? 

    Abdest alırken, yıkanması gereken uzuvlardan birinde kuru yer kalırsa, abdest sahih olmaz. Gusülde ise vücutta, suyun ulaşabildiği her yerinin yıkanması gerekir.

    Bu itibarla, abdest veya gusül alacak kimsenin, yıkanması gereken uzuvlarında, suyun altına ulaşmasına engel olacak bir tabaka bulunmamalıdır. Oje gibi vücut üzerinde tabaka oluşturup da suyun bedene ulaşmasına mani olanlar abdest ve gusle manidir. Abdest veya gusülden önce bunların çıkarılması gerekir. Buna karşılık, tabaka oluşturmayan saç boyası, kına gibi makyaj malzemeleri abdest ve gusle mani değildir.

2. Abdest uzuvlarında yara veya hastalık bulunması halinde nasıl abdest alınır? 
    Abdest uzuvlarından birinde yara veya hastalık bulunan kişi, bu organın yıkanması zarar verecekse, yıkamayıp ıslak elle mesheder. Mesh edilmesinin de zarar vermesi durumunda, bu da yapılmaz. Bu rahatsızlık abdest veya gusül uzuvlarından çoğunluğunda ise, abdest veya gusül yerine teyemmüm edilmelidir.

3. Özürlünün abdesti ve özrü sebebiyle elbisesine bulaşan necasetin hükmü. 
    Dinmeyen burun kanaması, yaradan kan sızması, idrar tutamama, devamlı kusma, hayız ve nifas dışındaki kadınların akıntısı gibi bedenî rahatsızlıklar, en az bir namaz vakti süresince devam etmesi halinde özür olarak kabul edilmiştir. Böyle olan kimseye de mazûr denir.

    İslâm dini kolaylık dinidir; kişiye gücünün üstünde yük yüklemez. Bu nedenle özürlü sayılan kişilerin ibadetlerini yerine getirebilmeleri için onlara kolaylıklar getirmiştir. Özürlüler, her vakit için abdest alır ve mazeret  teşkil eden rahatsızlığından başka abdest bozan bir hal meydana gelmedikçe bu abdestle o vakit içerisinde dilediği gibi namaz kılar, Kur'an-ı Kerim okur ve diğer ibadetlerini yaparlar. Namaz vaktinin çıkmasıyla veya başka abdest bozan bir halin meydana gelmesiyle özürlü kimsenin abdesti bozulur.

    Özür, bir namaz vakti boyunca hiç meydana gelmezse, özür ortadan kalkmış olur ve o kimse özür sahibi olmaktan çıkar.

    Özürlü kimseden akan kan, irin, idrar gibi şeylerin çamaşıra bulaşması halinde, bundan kaçınılması mümkün değil ve temizlendiğinde tekrar bulaşacaksa yıkamadan namaz kılınabilir. Fakat tekrar bulaşmayacaksa, yıkanması gerekir.

4. Tuvalette abdest alınabilir mi? 

    Tuvalette abdest alınmasında bir sakınca yoktur. Ancak böyle yerlerde besmele, zikir ve duaların içten söylenmesi uygun olur.

5. Sargı Üzerine Mesh 

    Vücudun herhangi bir yerinde kırık, çıkık veya yaradan dolayı sargı bulunduğunda, abdest alırken veya guslederken bu sargı çözülerek altı yıkanır ve yaranın üstü meshedilir. Ancak sargının çözülmesinin zararlı olması halinde çözülmeyip üzerine meshedilebilir. Sargının çoğunluğunun sadece bir defa meshedilmesi yeterlidir. Yapılan bu mesh, o uzvun hükmen yıkanması sayılır. Hatta meshetmenin de zararlı olması halinde, bundan da vazgeçilebilir. Sargının abdestsiz veya cünüp iken sarılmış olması meshe engel olmadığı gibi belirli bir süresi de yoktur; yara veya kırık iyileşinceye kadar devam eder.

    Sargıya meshettikten sonra bu sargı değiştirilirse veya sargı düşerse, mesh bozulmaz; iade edilmesi de gerekmez. Ancak, yaranın iyileşip sargının çıkarılması halinde, mesh bozulur. Yara iyileştiği halde, sargı olsa bile mesih bozulur. Bu durumda, yaraya zarar vermeden sargı çözülerek altının yıkanması gerekir.

6. Çorap Üzerine Mesh 

    Mestler üzerine meshin caiz olmasının şartları arasında; mestlerin bağsız olarak ayakta durabilecek kadar katı olması, içine su almaması ve normal yürüyüşle en az 12 bin adım (yaklaşık 5 km.) veya daha fazla yürüyüşe dayanıklı olması yer almaktadır. Bu şartları taşıyan çorapların üzerine meshetmek caizdir. Bu nitelikleri taşımayan çorap üzerine meshedilmez.

    Bunun yanında, mestler üzerine giyilen çoraplar, ince olup, abdest alırken üzerine meshedildiğinde altına ıslaklığı geçirirse, üzerine meshedilmesinde sakınca yoktur. Mest üzerine giyilen çorap altına ıslaklığı geçirmediği takdirde üzerine meshedilmesi caiz değildir.

7. Varis Çorabına Mesh 

    Tedavî maksadıyla giyilen ve çıkarılmasında güçlük bulunan varis çorabı üzerine meshetmek caizdir.

8. Abdestin tam olup olmadığı konusunda vesvese 

    Vesvese, nefs ve şeytanın meydana getirdiği iç karışıklığı, aslı olmayan ihtimaller, kuruntular demektir. Çok kere abdest ve guslün tamam olup olmadığı şeklinde görülmekte, elde olmayan kötü ve yanlış düşünceler şeklinde de olabilmektedir.

    Vesvese sebebi ile, gusül ve abdestin tekrarlanması gerekmez. Vesvese gelse bile abdest ve gusle devam edilmelidir.

    Kişi vesveseye itibar etmemeye çalışmalı, içe doğan şüphe ve tereddüt hallerinin asılsız  olduğunu kendine telkin etmeli, ayrıca zaman zaman Felak ve Nas Surelerini okumalıdır.

Namaz Vakitleri 

1. Namazların beş vakit oluşu 

    İslâm'ın beş temel esasından biri olan namaz, günün belli zaman dilimleri içerisinde yerine getirilmesi gereken bir farzdır. Vakit namazın şartlarından biri ve farz olmasının sebebidir. Yüce Allâh Kur'an'da, "ªüphesiz namaz vakitli olarak farz kilindi" (Nisa 4/104) buyurulmaktadır. Bu nedenle, namazların vakitlerinden önce kılınması caiz olmadığı gibi, vaktinden sonraya bırakılması da caiz değildir.

    Kur'an-ı Kerim'de beº vakit namazdan söz edilmedigi ileri sürülerek, günde beº vakit namazin farz olmadigini iddia edenler bulunmaktadir. Öncelikle, şunu belirtmek gerekir ki, hadisler olmaksizin Kur'an'ın doğru anlaşılması mümkün değildir. Kur'an'da namaz vakitlerinden açıkça bahsedilmediği gibi, nasıl kılınacağı da bildirilmemiştir. Namazın nasıl kılınacağını ancak hadislerden öğrenebiliriz. Aynı şekilde namazların vakitleri de Hz. Peygamber tarafından gösterilmiştir:

    Cebrâil (a.s) Hz. Peygamber'e gelerek namazı bir defa ilk vakitlerinde, bir defa da son vakitlerinde kıldırarak namazın vakitlerini göstermiştir (Müslim, Salât, 138). Hz. Peygamber de ashabına bu vakitleri bildirilmiştir (Müslim, Mesacid ve Mevâdiu's-Salât, 138). Asr-ı saadetten günümüze kadar da namaz vakitleri 5 olarak kabul edilmiş ve öylece kılınmıştır. Namaz vakitlerinin bundan aşağı olduğunu söyleyen çıkmamıştır.

    Diğer taraftan, namazla ilgili Kur'an ayetleri bir bütün olarak ele alındığında, beş vakte işaret edildiği görülür. "Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah'a saygı ve bağlılık içinde namaz kılın." (Bakara 2/238) ayetinde namazlardan ve orta namazından bahsedilmektedir. Namazlar çoğuldur, bu nedenle en az üç vakit olması gerekir. Ayrıca bir de orta namazından bahsediliyor dolayısıyla en az beş vakit olmalıdır. Belki orta namazının üç vakit içerisine dahil olacağı ileri sürülebilir. Ancak namazla ilgili diğer ayetlere de baktığımızda üç vakitten fazla namaza işaret edildiği görülecektir; orta namazı olabilmesi için de dolayısıyla en az beş vaktin olması gerekir. Şöyle ki, "Güneşin batiya yönelmesinden, gecenin kararmasina kadar (belli vakitlerde) namaz kil; bir de sabah vaktinde namaz kil. Çünkü sabah namaz‎i şahitlidir." (İsra 17/78) ve "Haydi siz, akşama ulaştiginizda (akşam ve yatsi vaktinde) sabaha kavuştugunuzda, gündüzün sonunda ve ögle vaktine eriştiginizde Allah'‎ tesbih edin (namaz kilin). Göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur." (Rum 30/17-18) ayetlerinde açık olarak dört vakitten bahsedilmektedir.

2. Namazların Cem'i (Birleºtirilerek Kilinmasi) 

    Belirli şartlari taşiyan her Müslüman'a günde beş vakit namaz farzdir. Her namaz kendi vakti içinde edâ edilmek üzere farz kilinmiºtir.  Nitekim Kur'an-ı Kerim'de : "Namaz, müminler üzerine belli vakitlerde edâ edilmek üzere farz kılınmıştır" (Nisa Suresi, ayet 103) buyurulmaktadır. Bu itibarla normal şartlar içinde her namazın vaktinde kılınması gerekir.

    Hanefi mezhebine göre hac mevsiminde arefe günü Arafat ve Müzdelife'nin dışında hiçbir yerde namazların birleştirilerek kılınması caiz değildir.

    Bununla birlikte, Hz. Peygamber'in sahih hadisleri ve uygulamaları dikkate alındığında, yolculuk, hastalık, doktorun ameliyatta bulunması gibi zorunluluk hallerinde öğle ile ikindi, akşam ile yatsı namazları duruma göre takdim veya tehir edilerek birlikte kılınabilir. Birleştirilerek kılındığında, iki namaz arasındaki sünnet namazlar terk edilir; her bir farz için ayrı kamet getirilir.

3. Namazların Kazası 

    Kur'an'da  vaktinde kılınamayan namazların kaza edilmesi ile ilgili olarak açık bir ifade bulunmamakla birlikte, Hz. Peygamber bizzat kendisi vaktinde  kılamadığı namazları kaza etmiş ve ashabına da bunu tavsiye etmiştir: Peygamberimiz Hendek savaşı sırasında harbin şiddetlenmesi nedeniyle  ikindi namazını kılamamışlar; bunun üzerine  "Bizi ikinde namazından alıkoydular. Allah onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun" demiş ve  ikindi namazini akşam ile yatsi arasinda kaza etmiştir (Müslim, Mesacid ve Mevadi'u's-Salat, N. 627). Ayrıca Hayber Fethinden dönerken, bir yerde konakladıklarında gece uyuya kalmışlar ve vaktinde kılamadıkları sabah namazını güneş doğduktan sonra kaza etmişlerdir (Müslim, Mesacid ve Mevadi'u's-Salat, N. 680). Yine Peygamberimiz "Kim namazı unutursa veya uyuyup kalırsa hatırlayınca onu kılsın" buyurmuº ve "ekımi's-salâte li zikrî" (Taha, 20/14)  âyetini delil getirmiºtir. (Buhârî, Mevâkîtü's-Salati, No: 562; Müslim, Mesacid ve Mevadi'u's-Salat, N. 680-684)

    Unutma ve uyuma gibi  bir mazeret olmaksızın terk edilen namazların kazası ile ilgili hadisin bulunmaması, bu namazların kazasının olmadığını göstermez. Zira, Hz. Peygamberin veya bir müminin prensipte bilerek farz namazları terk etmesi düşünülemez. Ancak Hz. Peygamberin bir mazerete binaen vaktinde kılınamayan namazları kaza etmesi ve bu yönde tavsiyede bulunması mazeretsiz olarak terk edilen namazların kaza edilebileceğinin göstergesidir.

4. Kaza namazı borcu olan, nafile kılabilir mi? 

    Üzerinde namaz borcu olan kimselerin, öncelikle kaza namazı kılmaları gerekir. Bununla birlikte, imkanlar ölçüsünde, vakit namazları ile birlikte kılınan sünnet namazlarını ve tervih namazını da kılmaya çalışmalıdır.

5. Bir namaz hem kaza hem sünnet niyeti ile kılınabilir mi? 

    Niyet namazın şartlarından biridir. Kişinin hangi namazı kıldığını bilmesi gerekir; hangi vaktin namazını kıldığını, farz, vacip veya nafile olduğunu, müstakil mi yoksa imama uyarak mı kıldığını niyetinde belirlemesi gerekir. Bu itibarla iki niyetle bir namaz kılınamaz.

6. Sünnet namazlar kaza edilir mi?       

    Kerahat vakti olmaması kaydıyla, bir sonraki namazın vakti girmedikçe, beş vakit namazla birlikte kılınan sünnet namazlar kaza edilebilir. Müteakip vakit girdikten sonra sünnet namazlar kaza edilmez, yalnız farz namazlar kaza edilir.

Namazın Farzları 

    Namazın dışındakiler ve içindekiler olmak üzere 12 farzı vardır. Bunlardan herhangi birinin eksik olması halinde namaz sahih olmaz. Namazın dışındaki farzlarına şartları, içindeki farzlarına da rükünleri denir.

1. Namazın Şartları 

    Namazdan önce ve namaza hazırlık mahiyetindeki farzlara, namazın şartları denir. Bunlar altı tanedir:

    Hadesten Taharet: Namaz kılacak kişinin abdestsiz olması halinde abdest alması, yıkanması gerekiyor ise, gusletmesi, bunlara gücü yetmediğinde ise, teyemmüm etmesi gerekir.

    Necasetten Taharet: Namaz kılanın üzerinde ve namaz kılacağı yerde namaza mani pislik bulunmamalıdır.

    Setr-i Avret: Namazda avret mahallinin örtülmesi demektir. Namazda erkeklerin en az diz kapağı ile göbeği arasını, kadınların ise, el, yüz ve ayağının dışındaki vücudunu örtmesi gerekir.

    İstikbal-i Kıble: Namazı Kabe'ye yönelerek kılmak demektir. Kabe'yi görenlerin bizzat kendisine, görmeyenlerin ise o cihete yönelerek namazlarını kılmaları gerekir.

    Vakit: Namazı vakti girdikten sonra kılmak gerekir.

    Niyet: Namaz kılan kişinin, hangi namazı kıldığını bilmesi gerekir.

2. Namazın Rükünleri 

    Namazın varlığı kendine bağlı olan ve namazın mahiyetini oluşturan farzlarına namazın rükünleri denir. Bunlar altı tanedir:

    İftitah Tekbîri: Namaza "Allahu Ekber" diye başlamak.

    Kiyam: Namaz kilarken, gücü yeten kimselerin ayakta durmasi.

    Kiraat: Namaz kilarken, ayakta bir miktar Kur'an-ı Kerim okumak.

    Rükû: Namazda eller dizlere değecek şekilde eğilmek.

    Secde: Namazda, ayaklar, dizler, eller ve alın ile burnun yere konulmasıdır.

    Kade-i Ahire: Namazın sonunda teşehhüt miktarı oturmaktır.

İmâ İle Namaz 

    İslâm dini kolaylık üzerine bina edilmiştir. Ayrıca sorumluluklar ve kulluk da kulun gücüne göredir. Bu nedenle hastalık, hafifletme, kolaylaştırma sebebi sayılmıştır. Buna göre, ayakta namaz kılmaya gücü yetmeyen veya ayakta durmakta zorlanan kimse oturarak namazını kılabilir. Rükû veya secde etmeye gücü yetemeyen kimse ima ile namazı kılar. İmâ, namazda rükû ve secde yerine başla işaret etmektir. Bu şekilde namaz kılan kişi rükû için başı biraz eğer, secde için ise rükûdan biraz daha fazla eğer. Secdede başını yere koyamayan kimsenin, bir şeyi başına kaldırarak ona secde etmesi caiz değildir. Böyle kişi imâ ile namaz kılar. Oturarak namaz kılamayan, sırt üstü yattığı yerde imâ eder. Bir kişi ayakta durmaya gücü yettiği halde, rüku ve secdeye gücü yetmiyorsa, ayakta veya oturarak imâ edebilir; ancak oturarak imâ etmesi daha uygundur. Kaş veya göz ile ima ederek namaz kılınmaz. Başı ile ima etmeye gücü yetmeyen kimsenin namaz kılması gerekmez.

Oturarak  Namaz 

    Namazda ayakta durmaya gücü yetmeyen kişi veya ayakta durması hastalığının artmasına veya uzamasına sebep olacak bir rahatsızlığı bulunan kişi oturduğu yerde namazını kılar. Oturarak namaz kılan kişi biraz eğilmek suretiyle rükuunu yaptıktan sonra, alnını yere koymak suretiyle secdelerini yapar. Secdeye gücü yetmeyen ise, ima ile namazını kılar.

    Yere oturamayan kişi, ayakta veya bir sandalyeye oturarak namazını kılabilir. Böyle namaz kılan kimse, hem rükuu, hem de secdeyi ima ile yapması gerekir.

Türkçe Namaz 

    Duaların, zikirlerin Türkçe yapılmasında bir sakınca yoktur. Aynı şekilde, Yüce Allâh'ın ne dediğini anlamak ve hayatına tatbik etmek amacıyla, Kur'an-ı Kerim'in mealini okumak da bir ibadettir. Ancak Kur'an meali ile namaz kılınması uygun değildir. Kur'an'da, "(namazda) Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun!" (Müzzemmil 73/20) buyurulmaktadır. Hz. Peygamber de, "Sizden biriniz namaz kılmaya kalktığında, Allâh'ın kendisine emrettiği gibi abdest alsın. Sonra tekbir getirsin; Kur'an'dan bildiği bir şey varsa okusun. Eğer Kur'an'dan bir ezberi yoksa, Allâh'a hamdetsin ve O'nu yüceltsin." demiºtir. Bu nedenle Kur'an'ın orijinalinden okunması gerekir. Zira Kur'an mealleri Kur'an'ın kendisi değildir. Meallerdeki farklılıklar da bunu göstermektedir.

Teravih Namazı 

    Sözlükte rahatlatmak, dinlendirmek anlamlarına gelen tervîha kelimesinin çoğulu olan terâvih, dinî bir kavram olarak, Ramazan ayında, yatsı namazı ile vitir namazı arasında kılınan nafile namaza verilen isimdir. Namazın her dört rek'atinin sonunda bir miktar oturulup dinlenmek müstehaptır; ki buna tervîha denilmiştir. Daha sonra bu kelimenin çoğulu olan terâvih, kılınan bu namaza isim olmuştur.

    Terâvih namazı yirmi rek'at olup, erkek ve kadınlar için sünnet-i müekkededir. Hz. Peygamber, "Kim inanarak ve sevabını Allâh'tan bekleyerek Ramazan namazını (teravih) kılarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır" buyurmuşlardir (Buhârî, Salâtü't-Terâvih, 1; Müslim, Müsâfirîn, 174). Nafile namazların tek başına kılınması daha faziletli olduğu halde, terâvih namazının cemaatle kılınması sünnettir. Hz. Peygamber terâvih namazını iki defa cemaatle ashaba kıldırmış, ancak daha sonra farz olur düşüncesiyle cemaatle kıldırmaktan vazgeçmiştir (Buhârî, Salâtü't-Terâvih, 1; Müslim, Müsâfirîn, 177). Hz. Ömer halife olunca, halkın dağınık bir şekilde teravih namazı kıldıklarını görüp, tekrar cemaatle kılınmasının daha hoş olacağını düşünmüş ve ashapla istişare ederek bu namazın yeniden cemaatle kılınmasını başlatmıştır. Halkın bir vecd içinde bu namazı kıldıklarını görünce, "ne güzel bir adet oldu" diyerek sevincini belirtmiºtir (Muvatta, 84, H. No: 245). Hz. Ali de, "Ömer mescitlerimizi teravihin feyziyle nurlandırdığı gibi, Allâh da Ömer'in kabrini öyle nurlandırsın" duası ile memnuniyetini açığa vurmuştur.

    O dönemden günümüze kadar, büyük bir iştiyakla devam eden bu sevimli ibadet, toplumumuzda her kesimin ilgisini çekmektedir. Terâvih namazı büyük bir huşu ve huzur içerisinden ifa edilirken, birliği, dayanışmayı ve uzlaşmayı da beraberinde getirmektedir. Ancak son yıllarda bu ibadetle ilgili özellikle rekatları konusunda vatandaşlarımızın aklında istifhamlar oluşturulmak istenmektedir.

    Hz. Peygamber'in kıldırmış olduğu teravih namazlarının kaç rekat olduğu konusunda bir rivayet bulunmamaktadır. Bu konuda Hz. Ömer'in teravihi cemaatle kılınmasını başlatmasıyla ilgili haberlerden ve Hz. Aişe'nin, Hz. Peygamber'in Ramazan ayındaki gece namazlarıyla ilgili hadisinden hareketle bir sonuca ulaşılmaya çalışılmaktadır. Bu konudaki haberler şöyle değerlendirilebilir:

    Hz. Aişe'den, Rasulullah'ın Ramazandaki gece namazından sorulduğunda, Hz. Aişe, "Rasulullah ne Ramazanda, ne de Ramazandan başka gecelerde on bir rekat üzerine ziyade etmiº degildir." karºiligini vermiştir (Muvatta, 88, H. No: 261). Baºka bir rivayette bu sayi on üç olarak zikredilmektedir (Muvatta, 88, H. No: 262; Müslim, I/508-510). Öncelikle bu hadisin teravih namazi hakkinda oldugu konusunda bir açiklik bulunmamaktadir. Diger taraftan Hz. Aişe'nin, Allâh'ın elçisinin Ramazan ayında ve Ramazan dışındaki gecelerde on bir veya on üç rekat namaz kıldığını belirtmesi, onun devamlı olarak kıldığı bir gece namazının bulunduğunu göstermektedir. Zaten Kur'an-ı Kerim'de de, "Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. Umulur ki Rabbin, seni övgüye değer bir makama gönderir." Buyurulmaktadır (İsra 17/79). Bundan da anlaşılmaktadır ki, bu soru, Ramazan ayında Hz. Peygamber'in diğer ibadetlerinde olduğu gibi, gece namazlarında da bir değişiklik, artış olup olmadığını öğrenmek amacıyla sorulmuştur; terâvih namazı ile ilişkisi yoktur. Hz. Aişe'den rivayet edilen, "Rasulullah (a.s) Ramazan ayında, diğer aylarda görülmeyen bir gayrete girerdi. Ramazanın son on gününde ise çok daha şiddetli bir gayret gösterirdi. Son on günde, geceyi ihya eder, ailesini de uyandırırdı, izârını da bağlardı." hadisi (Buharî, Fadlu Leyleti'l-Kadir 5; Müslim, î'tikâf 8). bu görüºümüzü desteklemektedir.  Diger yandan, bu hadisin terâvihin meºru kilinmasindan önce mi, yoksa sonra mi oldugu da belli degildir.

    Hz. Ömer zamanindaki cemaatle kilinan teravih namazlarinin rekatlari konusunda iki rivayet vardir: yirmi rekat, on bir rekat (Muvatta, 85-86 (H. No: 248, 249, 250); Ibn Ebî ªeybe, Musannef, II/163-164). Hz. Ömer'in dönemiyle ilgili farklı rivayetler; ünlü hadis bilgini Nevevî ve Buhârî şârihi Bedreddin Aynî tarafından, "Hz. Ömer'in on bir rekat emri, döneminde ilk kılınan teravih gecelerine aitti. Sonra teravih yirmi rekat olarak yerleşmişti. Şimdiye kadar devam eden de budur." şeklinde yorumlanmiştir (Ibn Humam, Fethu'l-Kadir, I/334; Aynî, V/357; Neylü'l-Evtâr, III/61).

    Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinden başlayarak, günümüze kadar teravih namazi yirmi rekat olarak kilinmiştir. Sahabeden kimse buna itiraz etmemiş ve alimler tarafindan da bu şekilde kabul edilmiştir. Günümüzde de, baºta ülkemiz olmak üzere pek çok Islâm ülkesinde teravih namazi cemaatle 20 rekat olarak kilinmaktadir. Allâh'ın rahmetinin taştığı, mağfiret ayı Ramazan'da, kadını - erkeği, çocuğu - genci ve yaşlısıyla halkımızın, tam bir kaynaşma, sevgi, saygı, huzur ve sükun içerisinde camilerimizi doldurarak büyük bir vecd ve iştiyak ile ifa ettiği bu ibadetin, tartışma konusu yapılarak toplumumuzda dine karşı şüphe uyandırmak ve toplumumuzu sebepsiz yere bir fikir kargaşasına sürüklemek iyi niyetli hiç kimseye bir şey kazandırmaz. Bununla birlikte şunu da ifade etmek gerekir ki, teravih namazı nafile bir ibadet olduğundan, farz gibi telakki edilmesi de doğru değildir. Bu nedenle, yorgunluk, meşguliyet ve benzeri sebeplerle, teravih namazının evde 8, 10, 12, 14, 16 veya 18 rekat kılınması halinde de sünnet yerine getirilmiş olur. Ancak cemaate iştirak etmeye çalışmak daha iyidir.

     Terâvih namazını iki rek'atte bir selam vererek ve dört rek'atin sonunda biraz dinlenerek kılınması müstehabdır. Bu dinlenmelerde tehlîl (lâ ilâhe illallâh demek) ve salavât ile meşgul olunması uygundur.

    Terâvih namazını kıldıran imam, okuyuşu uzatarak cemaati bıktırıp dağıtmamalı; çabuk kıldırarak namaza noksanlık getirmemelidir. Teravih namazında da diğer namazlarda olduğu gibi, kıraatin gereği gibi yapılmasına ve ta'dil-i erkana riayet edilmesine özen gösterilmelidir.

Oruç Tutamayanların Teravih Namazı Kılması 

    Teravih namazı Ramazan ayının bir sünnetidir, oruçla ilişkisi yoktur. Bu nedenle, oruç tutmayanlar da teravih namazı kılabilirler.

Namaz Sonrası Tesbihat   

      Peygamber Efendimiz, farz namazlardan sonraki tesbihatı tavsiye etmişlerdir. Bu tesbihat, tek başına yapılabileceği gibi topluca da yapılabilir.

Erkeklerle Kadınların Saflardaki Durumu 

    İster Cuma, ister bayram, ister cenaze namazı veya hangi namaz olursa olsun, kadınların erkeklerle birlikte cemaatle namaz kılmaları halinde, erkeklerden ayrı uygun bir yerde namaz kılmaları gerekir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), namaz saflarını önce erkekler, sonra erkek çocuklar en arkada da kadınlar olmak üzere düzenlemiştir. Sünnete uygun olan, namazda safların bu tertip üzere olmasıdır.

Vakitlerin Teşekkül Etmediği Yerlerde Namaz 

    Namaz vakitlerinin tamamının veya bir kaçının teşekkül etmediği bölgelerde, namaz, oruç gibi vakte bağlı ibadetler, vakitlerin normal teşekkül ettiği en yakın bölgenin vakitlerine göre takdir edilmek suretiyle eda edilir.

İşyerinde Namaz 

      Müslüman bir işçinin, çalıştığı yerde namaz kılması için iş disiplini ve düzeni açısından işverenin veya amirlerin iznini alması uygun olur. Yine aynı şekilde işverenin veya işyerinde sorumluluk alan kimsenin, namaz kılmak isteyen işçilerine, günlük dini görevi olan namazlarını kılabilme imkanını sağlaması gerekir. İşçinin mesaisini su-i istimal etmemesi kaydıyla işveren, bilhassa farz ve vacip namazların kılınmasından işçisini men edemez. İşçinin de, namazı bahane ederek, görevini suiistimal etmemesi gerekir.

Cuma Namazı Kaç Rekattır? 

       Cuma namazının farzı iki rekattır. Dördü önce ve dördü de sonra olmak üzere toplam sekiz rekat sünneti vardır. Dileyenler zuhr-i ahir ve vaktin sünneti diye bilinen namazları da kılabilirler. Bu namazları kılmak isteyenleri engellemek de doğru değildir.

Cuma Saatinde Alışveriş Yapılabilir mi? 

     Cuma namazı için ezan okunduktan sonra, namaz bitinceye kadar  alışveriş ve benzeri işlerle uğraşmak, Cuma namazı kılması farz olan kimseler için caiz değildir.  Nitekim Yüce Allâh Cuma suresinin 9. ayetinde, "Ey İnananlar! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman Allâh'ı anmaya koşun; alım satımı bırakın; bilseniz bu sizin için daha iyidir." buyurmaktadır.

ORUÇ

Oruç Kimlere Farzdır? 

    Akıllı, ergenlik çağına ulaşmış, Müslüman'ın ramazan orucunu tutması  farzdır.

Oruç Tutmamayı Mübah Kılan Haller? 

    a) Yolculuk. Yolculuk, Ramazan ayında orucu tutmamak için ruhsat olarak kabul edilmiştir. Yolculuk esnasında tutulmayan oruçlar, daha sonra kaza edilir. Kur'an'da "Ey inananlar! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allâh'a karºi gelmekten sakinasiniz diye, size de sayili günlerde farz kilindi. Içinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadigi günler sayisinca diger günlerde tutar. Oruca dayanamayanlar, bir düºkünü doyuracak kadar fidye verir. Kim gönülden iyilik yaparsa, o iyilik kendisinedir. Eger bilirseniz, oruç tutmaniz sizin için daha iyidir." buyurulmaktadır (Bakara 2/183-184). 

    Geceden oruca niyetlenip de, gündüz yolculuğa çıkan kimse, dilerse bu orucunu bozar, dilerse tamamlar. Ancak, ayette de belirtildiği gibi orucunu tamamlaması daha iyidir. Hz. Peygamber, Mekke'nin fethi için sefere çıktığında oruçlu iken, Kedîd denilen yere varınca orucunu bozmuştur (Buharî, Sıyam, No: 1808, Müslim, Sıyam, No: 1113). Bu da sefere çıkılınca başlanmış orucun bozulabileceğinin delilidir.

    b) Hastalık. Oruç tuttuğu zaman, hastalığının artmasından veya uzamasından endişe edilen kimse ile, hastalığı sebebiyle orucu tutmakta zorlanan kişilerin Ramazan ayında oruç tutmayıp, iyileştikten sonra bunları kaza etmelerine izin verilmiştir. Biraz önce zikredilen ayet buna işaret etmiştir. Tıbben oruç tutması halinde hasta olacağı bildirilen kimse de hasta hükmündedir.

    c) Gebelik ve Çocuk Emzirme. Gebe olan kadınların, oruç tuttukları takdirde kendilerine veya çocuklarına bir zarar gelmesinden korkulması halinde oruçlarını tutmayabilirler. Emzikli kadınlar da, sütlerinin kesilmesi ve çocuklarının zarar görmesi tehlikesi bulunması halinde oruçlarını tutmayabilirler. Hz. Peygamber hadislerinde buna müsaade etmişlerdir (Nesâî, Sıyam, 50-51, 62; İbn Mace, Sıyam,3).

    d) Yaşlılık. Oruç tutamayacak kadar yaşlı olan kimseler de, oruç tutmayıp yerine fidye verebilirler. Bakara suresinin 184. ayetinde, bu şekilde olup da oruca güç yetiremeyenlerin, orucu tutmayıp fidye vermeleri gerektiği hükme bağlanmıştır. İyileşme umudu olmayan hastalar da aynı hükme tabidir.

    e) İleri derecede açlık, susuzluk. Oruçlu bir kimse, açlıktan veya susuzluktan dolayı beden ve ruh sağlığının ciddi derecede bozulması tehlikesi ile karşılaşması halinde orucunu bozup daha sonra kaza edebilir. Böyle bir kimsenin orucuna devam etmesi ölümüne sebep olacak nitelikte ise, orucunu açmaması haram olur.

    f) Zor ve meşakkatli işlerde çalışmak. Esas itibariyle bir insanın ibadetlerini normal bir şekilde yapmasını engelleyecek zor ve ağır işlerde çalışması veya çalıştırılması doğru değildir. Ancak kişisel veya toplumsal zorunluluklar, bazılarının böyle işlerde çalışmalarını gerektirmektedir. Böyle bir durumda bulunan kişi, oruç tuttuğu takdirde sağlığına bir zarar gelmesinden korkuluyorsa, oruçlarını tutmaya bilirler. Bunlar, izin günlerinde tutamadıkları oruçları kaza etmelidirler. Yıllık izninin bulunmaması ve haftalık izninin de yeterli olmaması gibi mazeretlerle buna da imkanı yok ise, fidye vermelidirler.

Fidye 

    Oruç tutamayacak kadar yaşlı olan kimseler ve iyileşme umudu bulunmayan hastalar, oruç tutmayıp, her gün için bir fidye verir. Fidye ise, bir fakiri, bir gün doyurmaktır. Bu da, sadaka-i fıtır miktarıdır.

Orucun Sıhhatinin Şartları?

    Orucun sahih olmasının şartları niyet, imsak vaktinden akşama kadar orucu bozan şeylerden kaçınmaktır. Ayrıca kadınların ay hali ve loğusa halinde bulunmaması gerekir.

Niyet 

    Oruç için niyetin vakti, akşam namazının vakti girmesiyle birlikte başlar.

    Ramazan, günü belirlenmiş adak ve nafile oruçlarda niyet, öğle namazına 1 saat kalana kadar devam eder. Bunların dışındaki, keffaret, kaza, günü belirlenmemiş adak oruçlarında ise imsak vaktine kadar niyet edilmesi gerekir.

İmsak 

    İmsak vaktinden, iftar vaktine kadar, ibadet niyetiyle, yemeden, içmeden, cinsî münasebetten ve diğer orucu bozan şeylerden uzak durmak, el çekmek demektir. İmsakın zıttı iftardır. İmsak vaktinin başlangıcı, tan yerinin ağarmasıyla başlar. Bu vakit, takvimlerde imsak vakti olarak gösterilmektedir.

Ay Halinde Oruç 

    Kadınların ay hallerinde oruç tutmaları geçerli değildir.

Alkollü İken Namaz ve Oruç 

    Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, alkollü içkiler ve uyuşturucu maddeler dinen haram kılınmıştır, bu nedenle bir Müslüman'ın alkollü içki içmesi ve uyuşturucu kullanması düşünülemez. Ancak bu haramı işleyen kişi, bunun haramlığını inkar etmediği müddetçe Müslüman'dır; bu nedenle ibadetleri yerine getirme mükellefiyetinden kurtulamaz. Zira her emir ve yasak müstakil bir borçtur.

    Bununla birlikte ibadet bir idrak ve şuur işidir. Bunun içindir ki, bütün ibadetlerde Müslüman ve buluğ çağına ulaşmanın yanında akıllı olmak şart koşulmuştur. İbadetlerin makbul olması için, ibadet niyetiyle ve ihlasla yapılması gerekir. Bu nedenle namaz kılacak, oruç tutacak kimsenin ne dediğini, ne yaptığını bilecek kadar ayık olması, aklının başında olması gerekir. Yüce Allâh Nisa suresinin 43. ayetinde, "Ey iman edenler! Sarhoşken, ne dediginizi bilene kadar namaza yaklaşmayin." buyurmuştur. Bu itibarla, alkol alan kişi, ne dedigini bilecek kadar sarhoş degilse namazlarini kilmasi gerekir. Ayni şekilde imsak vaktinde ne dedigini bilecek kadar ayik olan kişi orucunu tutmasi gerekir. Sarhoş oldugu için bu ibadetleri yerine getiremeyen, işlemiş oldugu bu haramdan dolayi tövbe etmesi ve daha sonra da kaza etmesi gerekir.

Orucu Bozan şeyler Nelerdir? 

    Oruçlu iken, yemek, içmek ve cinsi münasebette bulunmak orucu bozar. Orucu bozan şeylerin bazisi hem kaza, hem de keffareti gerektirir. Bazi şeylerden dolayi ise, sadece kaza gerekir.

Kaza ve Keffareti Gerektiren Durumlar 

    Ramazan ayinda oruca niyet edildikten sonra, bir mazeret olmaksizin, kasten yemek, içmek ve cinsî münasebette bulunmak, oruç keffareti gerektirir. Ayrica bozulan orucun kaza edilmesi de gerekir.

    Oruç keffareti 60 gün (iki kamerî ay) peş peşe oruç tutmaktir. Buna gücü yetmeyen, 60 fakiri bir gün ya da bir fakiri 60 gün doyurur.

    Adet veya logusalik halinde bulunan kadinlar, bu günlerinde keffaret oruçlarina ara verirler. Bu durumlarindan çiktiktan sonra ara vermeden keffaret orucuna devam ederek 60 günü tamamlarlar.

Keffareti Düşüren şeyler   

    Keffareti gerektiren bir şeyi yaparak orucunu bozan kimse, ayni gün oruç tutamayacak derecede hastalanir veya kadin adet görür yahut logusa olursa keffaret düşer. Ancak hastaligin kendi istegi dişinda olmasi şarttir. Kendisi kasten hastaliga sebep olursa keffaret düşmedigi gibi sefer mesafesinde bir yolculuga çikmasi ile de düşmez.

Sadece Kazayi Gerektiren şeyler. 

    Yolculuk, hastalik gibi meşru bir mazerete dayali olarak orucun bozulmasi halinde, sadece bozulan orucun kaza edilmesi gerekir. Ayrica, kasit olmaksizin yemek-içmek, beslenme amaci ve anlami taşimayan, yenilip içilmesi mutat olmayan veya insan tabiatinin meyletmedigi şeylerin yenilip içilmesi orucu bozup, sadece kazasini gerektirir.

    Ramazanda oruca niyet etmeden yiyip içen kimse, tutmadigi oruçlari, gününe gün kaza eder. Ancak mazeretsiz olarak Ramazan orucunu tutmamak büyük günahtir.

    Sadece kazayi gerektiren durumlar şöyle siralanabilir:

  1. Pamuk, kagit, zeytin çekirdegi, bir defada çok miktarda tuz yemek gibi yenmesi mutad olmayan bir şeyi yutmak, yemek.

  2. Burnuna ilaç çekmek.

  3. Agzina aldigi boyali iplik gibi şeylerin boyasi ile rengi degiºen tükürügü yutmak.

  4. Bogazina kaçan kar veya yagmuru kendi istegi olmayarak yutmak. (Kendi istegi ile yutarsa keffaret gerekir.)

  5. Zorlama ile oruç bozmak.

  6. Dişleri arasinda nohut tanesi kadar kalan yemek kirintisini yutmak.

  7. Abdest esnasinda agzina ve burnuna su alirken kendi elinde olmayarak bogazina su kaçmak.

  8. Unutarak yeyip içtikten sonra orucunun bozuldugunu zannederek yeyip içmek.

  9. Kendi istegi ile agiz dolusu kusmak.

  10. Agiz dolusu gelen veya kendi istegiyle getirdigi kusuntuyu mideye geri çevirmek.

  11. Kendi istegi ile içine veya genzine duman çekmek. Kendi istegi ile olmazsa oruç bozulmaz.

  12. Güneş batmadigi halde-batti zannederek-iftar etmek.

  13. Imsak vakti geçtigi halde daha vakit vardir zannederek yemek.

Orucu Bozmayanşeyler. 

Oruçlu oldugunu unutarak; yemek ve içmek.

    Unutarak yemek, içmek orucu bozmaz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmştur: "Bir kimse oruçlu oldugunu unutarak yer, içerse orucunu tamamlasin, (sakin) bozmasin. Çünkü onu, Allah yedirmiş, içirmiştir." Unutarak yiyen içen kişi, oruçlu oldugunu hatirlarsa hemen agzindakileri çikarip agzini yikar ve orucuna devam eder. Oruçlu oldugunu hatirladiktan sonra bogazindan aşagiya bişey geçerse orucu bozulur.

    Bir kimse unutarak yiyen bir oruçluyu gördügünde eger güçlü kuvvetli olup oruca dayanabilen bir kişi ise, oruçlu oldugunu kendisine hatirlatir, zayif ve güçsüz bir kişi ise hatirlatmaz.

Oruçlu Iken Igne yaptirmak. 

    Dinimiz, hasta olan ve tedavi sürecinde bulunan kişilerin oruç tutmamalarina ruhsat vermektedir. Bu nedenle, tedavisi devam eden kimseler, sagliklarina kavuşup, tedavileri tamamlanincaya kadar oruçlarini erteleyebilirler. Bununla birlikte, Ramazan ayinda herkesle birlikte oruca devam etmeyi arzu ediyorlar ise ve oruç tutmalarina başka bir engelleri de yoksa, ignelerini iftardan sonra yaptirmalari yerinde olur. Bu imkana sahip olmayanlar ise, Imam Ebû Yusuf, Muhammed ve Malik'in görüşlerine uyarak, tedavi ve aşi amaçli igne yaptirabilirler; oruçlari bozulmaz. Ancak, oruçlu iken gida ve vitamin igneleri yaptirilmasi uygun degildir.

Oruçlu Iken Yikanmak

    Agiz veya burnundan su girip yutmadikça, oruçlu kimsenin yikanmasi orucuna zarar vermez. Bu itibarla, agiz ve burnundan su kaçirmamak şartiyla oruçlunun yikanmasi caizdir. Nitekim Hz. Aişe ve Ümmü Seleme validelerimiz, Hz. Peygamber'in Ramazan'da imsaktan sonra yıkandıklarını haber vermişlerdir.

Oruçlu İken İhtilam Olmak veya Cünüp Olarak Sabahlamak 

    Oruçlu iken rüyada ihtilam olmak orucu bozmadığı gibi, gusletmeyi geciktirerek cünüp olarak sabahlamak da oruca bir zarar vermez. Ancak, zorunlu bir durum olmadıkça, hemen boy abdesti alınmalıdır. Hz. Aişe ve Ümmü Seleme validelerimiz, Hz. Peygamber'in Ramazan'da imsaktan sonra yıkandıklarını haber vermişlerdir.

Astım Hastalığında Ağza Püskürtülen Sprey 

    Astımlı hastanın kullanmak zorunda kaldığı sprey orucu bozmaz. Ancak, sprey kullanma zorunda olan astımlı hasta, Ramazan orucunu tutmayıp, tutamadığı günler sayısınca fidye verebilir. İleride sağlığına kavuşursa, fidye vermiş olsa da, tutamadığı orucunu kaza eder.

Parfüm ve Kolonya Orucu Bozar mı? 

    Parfüm veya kolonya sürünmek ve koklamak orucu bozmaz.

Diş Tedâvisi 

    Oruçlu bir kimsenin morfinli veya morfinsiz olarak diş çektirmesi, kanla karışan tükürüğün yutulmaması kaydıyla orucu bozmaz. Aynı şekilde, kan veya başka bir şey yutulmaması şartıyla diş tedavisi de yaptırılabilir.

Sakız Çiğnemek 

    Günümüzde üretilen sakızlarda, ağızda çözülen katkı maddeleri bulunduğundan, ne kadar itina edilirse edilsin bunların yutulmasından kaçınılması mümkün değildir. Bu sebeple bu tür sakız çiğnemek orucu bozar. Ancak kenger sakızı gibi katkısı bulunmayan ve çiğnendiğinde hiçbir eksilme olmayan, daha önce çiğnenmiş ve tadı kalmamış sakızların çiğnenmesi orucu bozmamakla birlikte, oruçlu iken böyle bir sakızı çiğnemek mekruhtur.

KURBAN

Kurban ne demektir? 

    Sözlükte yaklaşmak, Allâh'a yakınlaşmaya vesile olan şey anlamlarına gelen kurbân, dinî bir terim olarak, ibâdet maksadıyla, belirli şartları taşıyan hayvanı usulüne uygun olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder. Kurban Bayramında kesilen kurbana udhiye, hacda kesilen kurbana ise hedy  denir.

Kurbanın anlamı ve dinî hükmü nedir? 

    Kurban; Allah'a yaklaºmak ve O'nun rızasına ermek niyetiyle kesilen hayvan demektir. Akıllı, hür, mukim ve dini ölçülere göre zengin sayılan mümin, ilâhî rızayı kazanmak gayesiyle kurbanını kesmekle hem Cenab-ı Hakka, hem de maddi durumlarının yetersiz olması sebebiyle kurban kesemeyenlere yardımda bulunarak halka yaklaşmaktadır.

    Görüldüğü gibi bu bayramın ruhunda Hakka yakınlık ve halka fedakarlıkta bulunma anlayışı vardır. Kurban; -fıkhi hükmü ne olursa olsun- Müslüman toplumların belirli simgesi  ve şiarı sayılan ibadetlerden biri olarak asırlardan beri özellikle milletimizin dini hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Kurban, bir Müslüman'ın bütün varlığını gerektiğinde Allah yolunda feda etmeye hazır olduğunun bir nişanesidir. Diğer taraftan kurban, insanın nefsani arzularını ve sufli duygularını boğazladığının da bir işaretidir.

    İlahî dinlerin sonuncusu olan İslam; ferdi, ruhi-derûni hikmetlere ve insanî erdemlere ulaştırmayı öngörürken; toplumlar için, birleştirici ve bütünleştirici bazı emir ve uygulamaları da getirip müesseseleştirmiştir. İslam dininin bu üstün özelliği, zekat, hac ve kurban gibi sosyal boyutlu malî ibadetlerde, daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Bu ibadetler, asırlardan beri bütün Müslüman toplumlarda, genel esasları ve özü hiç bir değişikliğe ve müdahaleye uğramadan  devam etmiş ve yeni nesillere intikal ettirilmiştir.

Kurban kesmek yerine sadaka vermekle bu ibadet yerine getirilmiş olur mu? 

    Kurban ibadeti, kurbanlık hayvanı kesmek suretiyle yerine getirilir. Bunun  için kurban bayramında kesilen kurbanı veya adak kurbanını kesmek yerine, parasını fakirlere vermekle bu ibadet yerine getirilmiş olmaz.

    Mezheplerin çoğuna göre udhiyye kurbanının hükmü sünnettir. Hanefi fıkhında tercih edilen görüş ise, kurbanın vacip olduğudur. Ancak bir ibadetin farz olmayışı, onu ibadet olmaktan çıkarmayacağı gibi, şeklinin de değiştirilmesini gerektirmez. İbadetlerin; şekil, şart ve rükünleri olduğu gibi hikmetleri, amaçları ve teşri gerekçeleri de vardır. İbadetlerdeki bu özelliklerin birbirinden ayrı düşünülmesi mümkün değildir.

    Din, felsefi bir doktrin değildir. Dini hükümlerle ilgili olarak ortaya çıkan yeni meselelerde, teşri amaç ve şartlarına aykırı olmayacak şekilde yeni düzenlemeler getirilmesi, her ne kadar caiz ise de; ibadetlerin eda edilişini ve sahih olma şartlarını ortadan kaldırarak indi, keyfi ve nefsani istekler doğrultusunda değişiklikler yapılamaz. İslam Dini'ndeki, hatta diğer ilahi ve semavi dinlerdeki kurban ibadetini, ilkel dinlerdeki anlayışlarla ve uygulamalarla karıştırmak büyük bir yanlışlıktır.

    Kurban ibadetinin dini delillerinin Kur'an-ı Kerim'de bulunmadığını iddia etmek ve Allah'ın bu çeşit bir buyruğunun olmadığını ileri sürmek de doğru değildir. Zira Saffat Suresinde (Ayet: 107); Hz.İbrahim'in oğlu Hz.İsmail'in yerine bir kurbanın, Allah tarafından kendilerine fidye (kurban) olarak verildiği açıkça bildirilmektedir. Ayrıca diğer bazı ayetlerde de kurban ibadeti ile ilgili nasslar mevcuttur:

    "... Kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belirli günlerde Allah'ın adını ansınlar. Işte bunlardan yiyin, sıkıntı içindeki fakiri de doyurun."(Hacc Süresi, 28)

    "Her ümmet için, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerine O'nun adını anarak kurban kesmeyi meşru kıldık." (Hacc Suresi; 34)

    "Biz büyükbaº hayvanlari da sizin için Allah'ın (dininin) işaretlerinden (kurban) kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar ayakları üzerine sıralanmış halde dururken üzerlerine Allah'ın ismini anınız (ve kurban ediniz). Yanları yere yaslandığı zaman da onlardan yiyin, isteyen yoksulu da istemeyen yoksulu da doyurun. İşte biz, şükredesiniz diye o hayvanları sizin emrinize verdik." (Hacc Süresi, 36)

    "Bu hayvanların ne etleri ve ne de kanları Allah'a ulaºacaktir: Allah'a ulaºacak olan ancak, sizin O'nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir." (Hacc Suresi; 37)

    Bu ayetlerde zikredilen hayvan kesiminin, et ihtiyacı temini için kesilen hayvanlar olmadığı, bunların ibadet amaçlı birer uygulama oldukları gayet açıktır. Et ve kanların Allah'a ulaºamayacaginin, asil olanin ihlas ve takva oldugunun bizzat ayetin nazminda yer almasi bunu ispat etmektedir. Allah'ın, kurbanın etine ihtiyacı olmadığına göre, hayvanın kesilmesi yerine nakdi tutarının ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasının daha uygun olacağı görüşünü bu ifadelerden çıkarmak doğru değildir.

    Fıkhi hükmü ister vacip, ister sünnet olsun; kurban ibadetinin ancak kurban olacak hayvanın usulüne uygun olarak kesilerek yerine getirileceği kesindir. Bedelini infak etmek suretiyle, kurban ibadeti yerine getirilmiş olmaz.

    Allâh Teâlâ'nın rızasını kazanmak niyetiyle, karşılıksız olarak fakir ve muhtaçlara yardım etmek, iyilik ve ihsanda bulunmak da Müslüman'ın önemli vazifelerinden biridir.  Zaruret derecesinde ihtiyaç içerisinde bulunan kimseye yardım etmek dinimizde farz kabul edilmiştir. Ancak, bu iki ibadetin birbirinin alternatifi olarak sunulması doğru değildir.

Kimler kurban keser? 

    Kurban kesmek, akıllı, buluğ çağına ermiş, dinen zengin sayılacak kadar mal varlığına sahip ve misafir olmayan Müslüman'ın yükümlü olduğu bir ibadettir. Temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka 20 miskal (80.18 gr.) altın veya bunun değerinde para veya eşyaya sahip olan kişi dinen zengindir; kurban kesmesi gerekir. Hane halkı içinde, dinen zengin sayılan mükelleflerin sayısı birden fazla ise, her birinin ayrı ayrı kurban kesmesi icap eder. Kurban kesmekle mükellef olan şahsın, satın alacağı hayvanın ücretini kredi kartıyla ödemesi, kurbanın sıhhatine engel teşkil etmez.

Yolcunun kurban kesmesi gerekir mi? 

    Kurbanın vacip olmasının şartlarından biri de mükim olmaktır. Dolayısıyla seferi olanların kurban kesmeleri vacip değildir. Ancak, kesmek isterlerse kesebilirler. Sefer halinde iken kurban kesenler; bayram günleri içinde memleketlerine dönseler dahi yeniden kurban kesmeleri gerekmez. Sefer halinde iken kurban kesmeyip de bayram günlerinde memleketlerine dönenler ise kurban kesmelidirler.

    Kurban  ne zaman kesilir? 

    Kurban bayramında kesilen kurbanların (Udhiye) kesim vakti, Zilhicce ayının 10. günü (Kurban Bayramının birinci günü) bayram namazından sonra başlar 12. günü (bayramın üçüncü günü güneşin batımı ile sona erer.

    Diğer kurbanlarda ise herhangi bir vakit söz konusu değildir.

Kurban olarak kesilebilecek hayvanlar hangileridir? Bunlarda aranan şartlar nelerdir?   

    Kurban; koyun, keçi, sığır, manda ve deveden olur. Bunların dışındaki hayvanlar kurban olarak kesilemezler. Kurban olabilmesi için, kurbanlık hayvanın süt dişlerini değiştirmiş olması gerekir. Bu da, deve 5; sığır ve manda 2; koyun ve keçi 1 yaşını doldurunca gerçekleşir. Kurbanlık hayvan bu yaşını doldurduğu halde dişini değiştirmemişse, yine de kurban edilebilir. Bunun yanında, 6 ayını tamamlayan koyun, bir yaşını doldurmuş gibi gösterişli olması halinde kurban edilebilir.

    Kurban edilecek hayvanın, sağlıklı, düzgün, azaları tamam ve besili olması, hem ibadet açısından, hem de sağlık bakımından önem arz eder. Bu nedenle, kötürüm derecesinde hasta, zayıf ve düşkün, bir veya iki gözü kör, boynuzları kırık, dili, kuyruğu, kulakları ve memesi kesik, dişlerinin tamamı veya çoğu dökük hayvanlardan kurban olmaz. Ancak, hayvanın doğuştan boynuzsuz olması, şaşı, topal, biraz hasta, bir kulağı delik veya yırtılmış olması, kurban edilmesine mani teşkil etmez.

Kurbanlık hayvanlardan hangileri ortak olarak kesilebilir? 

    Koyun veya keçi bir kişi tarafından; sığır, manda ve deve ise, yedi kişiye kadar ortak olarak kurban edilebilir. Ortak olarak kurban edilebilen hayvanlar,tek veya çift sayıda ortak tarafından kurban edilebilir.

   Hissedarlardan her birinin kurbanlarını aynı maksat için kesmiş olmaları gerekmez. Bir kısmı vacip veya nafile udhiyye için, diğer bir kısmı ise adak kurbanı olarak niyet edebilirler. Ancak hepsinin kurbanlarını ibadet niyetiyle kesmeleri gerekir. Böyle birkaç hisse olarak kesilen kurban etinin, ortaklar arasında tartı ile ve eşit olarak paylaşılması gerekir.

Kurban keserken nelere dikkat edilmelidir? 

    Kurban edilecek hayvana acı çektirilmemeli ve eziyet verilmemelidir. Hayvanlar ehil kişiler tarafından kesilmeli ve kesim işlemi süratli bir şekilde yerine getirilmelidir. Ayrıca, çevre temizliği ve ekolojik dengenin korunması için gerekli tedbirler alınmalıdır. Kurban kesimi esnasında, psikolojik açıdan etkilenmemesi için çocukların kesim mahallinden uzak tutulmalarına dikkat edilmelidir. Aynı şekilde, hayvanların diğerinin kesimini görecek şekilde yan yana bulundurulmamalarına özen gösterilmelidir.

Kurbanlıkların bayıltılarak kesilmesi 

    Fazla eziyet vermemek (ölüm acısını azaltmak) maksadıyla, kesim esnasında hayvanın elektrik şoku ile veya narkoz vererek bayıltılması, bu hayvanın kurban olarak kesilmesine engel ayıplarından sayılmaz. Çünkü kurbana engel ayıp, kesim esnasında meydana gelen arızalar olmayıp, hayvanda önceden mevcut olan ve emsaline göre hayvanın değerini noksanlaştıran kusurlardır. Kesim esnasında meydana gelen kusurlar, kesim işlemine dahil bir ameliyye olup, kurbana engel ayıp sayılmaz. Bu itibarla, canlı olarak (şok etkisi ile ölmeden önce hemen) kesilmek kaydı ile kurbanlık hayvanın elektrik şoku ile bayıltılarak kesilmesi caizdir. Hayvan henüz kesilmeden, şok etkisiyle ölürse, kurban olmayacağı gibi, eti de yenilmez.

Kurban eti nasıl değerlendirilir? 

    Kurban etinin hepsini yoksullara sadaka olarak dağıtmak veya kurban kesenin kendisi veya ailesi için alıkoymak caiz ise de, en uygun olanı, kurban etini üçe taksim edip, birini kurban kesmeyen yoksullara, bir bölümünü akraba, tanıdık ve komşulara vermek, birini de ailesi ile birlikte yemek üzere evde bırakmaktır.

Adak kurbanının etinden kimler yiyebilir? 

     Adak kurbanının etinden, adağı yapan kişinin yemesi caiz olmadığı gibi; bu kişinin usûl ve fürûu (yani annesi, babası, nineleri, dedeleri, çocukları, torunları) ve dinen zengin sayılan kimseler de yiyemezler. Adak kurbanının etini bu sayılanlar dışında kalan ve dinen fakir olan kimseler yiyebilirler.

Vekalet yoluyla kurban kesilebilir mi? 

    Kurbanı bizzat kişinin kendisi kesebileceği gibi, vekalet yoluyla başkasına da kestirebilir. Zira kurban mal ile yapılan bir ibadettir; mal ile yapılan ibadetlerde ise vekalet caizdir.

    Kurbanı kişi kendi bulunduğu yerde vekalet vererek kestirebileceği gibi, başka bir yerdeki kişi veya kuruma da vekalet vererek kestirebilir. Aynı şekilde vekalet, sözlü olarak verilebileceği gibi, yazılı olarak, telefon, internet, faks ve benzeri iletişim araçları ile de verilebilir.

Kuyruksuz koyunlar kurban edilebilir mi? 

    Küçük yaşta kuyruklarının fazla kısımları boğulmak suretiyle düşürülen koyunların kurban edilmelerinde bir sakınca yoktur.                               

Hac kurbanları Türkiye'de kestirilebilir mi? 

    İslâm'ın beş esasından biri olan hac ibadeti, Müslümanların Mekke'de bulunan Kabe'yi ve çevresindeki kutsal mekanları, bu ibadet için tahsis edilen belli zaman dilimi içinde, usulüne uygun olarak ziyaret etmeleri ve yapılması gerekli diğer görevleri yerine getirmeleridir.

    Sadece hacca niyet edilip, umreye niyet edilmeyen ifrat haccında kurban kesmek zorunlu değildir.

    Temettu haccı (aynı hac mevsiminde önce umre yapıp ihramdan çıktıktan sonra hac için tekrar ihrama girilerek yapılan hac) ile kırân haccı (bir niyetle hac ve umre  için ihrama girilerek yapılan hac)'nda harem bölgesinde (Kabe ve civarı) şükür kurbanı (hac kurbanı, hedy) kesilmesi vaciptir (Bakara 2/196). Bu nedenle,  hac kurbanının harem bölgesi dışında kesilmesi caiz değildir. Bu konuda din bilginleri arasında herhangi bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır.

    Kurban etleri, kurban organizasyonunun yürüten İslam Kalkınma Bankası tarafından fakir ülkelere ulaştırılmaktadır.

    Hacda bulunan kişilerin, hac kurbanı (hedy) dışında, Bayram münasebetiyle nafile olarak kurban kesmek istemeleri halinde, bunu vekalet yoluyla Türkiye'de kestirmeleri daha uygun olur.

Akika Kurbanı nedir? 

    Yeni doğan çocuk için şükür amacıyla kesilen kurbana, "akika" adı verilir. Akika kurbanı kesmek müstehaptır. Bunda da, diğer kurbanlarda aranan şartlar aranır.

Ölü kurbanı var mıdır? 

    Ölü kurbanı diye bir kurban çeşidi yoktur. Ancak, ölü adına veya sevabı ölüye bağışlanmak üzere kurban kesilebilir.Vasiyeti yoksa, ölen kimseler için mirasçılarının kurban kesmeleri gerekmez. Ancak bir kimse, sevabını ölmüş bulunan anne veya babasına yahut diğer yakınlarına bağışlanmak üzere, çeşitli hayır kurumlarına, fakir ve muhtaç kişilere bağışta bulunabileceği gibi, kurban da kesebilir. Ölenin kendisi için kurban kesilmesine dair vasiyeti yoksa, kesen kimse, bu kurban etini fakirlere yedirebileceği gibi, kendisi ve zenginler de yiyebilir. Vasiyet varsa, tamamen fakirlere yedirilmesi veya dağıtılması gerekir.

    Ölen kimsenin vasiyeti olmaksızın, sevabı onun ruhuna bağışlanmak üzere kesilen kurbanın her hangi bir zamanda kesilmesi caiz ise de, kurban bayramı günlerinde kesilmesi daha faziletli ve daha sevaplıdır. Ölenin vasiyyeti gereğince kesilen kurban ise, ancak kurban bayramı günlerinde kesilir.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:00:00 ÖÖ]


Muallim - Öğretmen - Peygamber Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:54:03 ÖÖ]


Dar Günlerin Adamı Hz. Osman Gönderen: KOYLU
[Aralık 20, 2024, 11:18:19 ÖÖ]


İhlas ve Samimiyet Gönderen: KOYLU
[Aralık 20, 2024, 11:13:16 ÖÖ]


Zekat İslam’ın Köprüsüdür Gönderen: KOYLU
[Aralık 20, 2024, 11:09:53 ÖÖ]


Kurtuluş İslâm’dadır Gönderen: KOYLU
[Aralık 20, 2024, 10:58:52 ÖÖ]


Tevhid ve İstikâmet Gönderen: KOYLU
[Aralık 20, 2024, 10:55:38 ÖÖ]