Haram Olan Şeyi İlaç Olarak Kullanmak
“İslam dini, sıhhati korumayı ve bedenin selametini emretmektedir."
Sual: Haram olan bir şeyi ilaç olarak kullanmanın ve ihtiyacı olan birine kan vermenin dinimizdeki hükmü nedir?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Dürr-ül-muhtârda deniyor ki:
“Zaruret olmadıkça insanın bir parçasını kullanmak haramdır. Kullanması haram olan şeyi ilaç olarak yemek ve içmek de caiz değildir.” İbni Âbidîn hazretleri bunu açıklarken buyuruyor ki:
“Kullanılması haram olan şey, temiz olsun, necis, pis olsun, ilaç olarak kullanmak haramdır. Fakat, hastalığa iyi geleceği bilinir ise ve ondan başka ilaç yoksa, kullanılmasına izin verilmiştir. Ölüm tehlikesi olduğu ve başka çare bulunmadığı zaman, kadına ve erkeğe kan vermek caiz olur.” Şeyh Tâhir-üz-Zâvî, fetvâsında diyor ki:
“İslam dini, sıhhati korumayı ve bedenin selametini emretmektedir. Hastaya kan vermek, insani vazifedir. Çünkü, hayatı korumak, bazen kan verilmesine bağlı olmaktadır. Kan vermek, süt kardeşliğine sebep olmaz, nikâhı bozmaz.”
Sual: Sütten yapılmakta olan kefir denen içeceği, içmenin, kullanmanın, dinimiz açısından bir mahzuru var mıdır?
Cevap: İmâm-ı Muhammede göre, gaz çıkarmış ve tadı keskin olmuş içeceklerin, serhoş etmeyecek kadar azının içilmesi de haram olur. Fetvâ da böyledir. Diğer üç mezhebde de böyledir. Çünkü, Peygamber efendimiz; (Çoğu sarhoş eden içkinin, azını içmek de haramdır) ve (Sarhoş eden her içki şaraptır ve hepsi haramdır) buyurdu.
Bu hadis-i şerif, gaz çıkarmış ve tadı keskin olmuş içeceklerin hepsinin haram olduğunu bildirmektedir. Muhammed aleyhisselam, maddelerin hakikatlerini, fen bilgilerini öğretmek için değil, bunların hükümlerini bildirmek için gönderilmiştir.
Kısrak, inek, deve sütleri, mayalanıp, tadı keskin olunca, müselles gibi olurlar. Birincisine Kumis, ikincisine Kefir denir ki, bira gibi haramdırlar. Bu hususta, İskilibli M. Âtıf Efendi'nin Men’i müskirât kitabında geniş bilgi vardır.
Sual: Cemaate sonradan gelen ve imama rükuda yetişen bir kimse, ne yapmalı ve nasıl hareket etmelidir?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Umdet-ül-islâmda deniyor ki:
“Cemaate yeni gelen bir kimse, imamı rükuda görürse, ayakta tekbir getirip, rükuya eğilir. Tekbiri rükuya eğilirken söylerse, namazı sahih olmaz. Rükuya eğilmeden, imam kalkarsa, o rekate yetişmemiş olur.”