Temizliğe ve Sıhhate Dikkat Etmelidir
Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerimde buyurdu ki:
"Temiz olanları severim!"
Sual: Bir Müslümanın, kendisine verilen ömrü, yerli yerinde kullanabilmesi için temel olarak neye dikkat etmesi gerekir?
Cevap: Müslüman, hem temiz olur, hem de, sıhhatine çok dikkat eder. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerimde çeşitli yerlerde meâlen; (Temiz olanları severim!) buyuruyor. Bir zehir olan alkollü içkileri içmez. Çeşitli tehlikeleri ve zararları olduğu için menedilen domuz etini yemez. Livata yapanlarda keşfedilen AIDS ismindeki bulaşıcı ve öldürücü hastalığın virüsünün, domuzlarda bulunduğu tesbit edilmiştir.
Hıristiyanlığın en revaçta olduğu Orta Çağ'da, büyük tıp âlimleri, yalnız Müslümanlardı ve Avrupalılar Endülüs'e tıp tahsil etmeye gelirlerdi. Çiçek hastalığına karşı aşıyı bulanlar, Müslüman Türklerdir. Türklerden bunu öğrenen Jenner, ancak 1796’da bu aşıyı Avrupa'ya götürdü ve haksız olarak “Çiçek aşısını bulan kimse” unvanını aldı. Hâlbuki, tam bir zulmet diyarı olan o zamanki Avrupa'da insanlar, hastalıktan kırılıyordu. Fransa Kralı Onbeşinci Louis 1774'te çiçekten öldü. Avrupa uzun zaman veba ve kolera salgınlarına uğradı.
Birinci Napolyon 1798’de Akka Kalesi'ni muhasara ettiği zaman, ordusunda veba zuhur etmiş ve hastalığa karşı çaresiz kalınca, Müslüman Türklerden yardım istemek zorunda kalmıştı. O zaman yazılan bir Fransız eserinde şöyle denmektedir:
“Türkler, ricamızı kabul ederek hekimlerini yolladılar. Bunlar tertemiz giyinmiş, nur yüzlü kimselerdi. Evvela dua ettiler ve sonra ellerini bol su ve sabun ile uzun uzadıya yıkadılar. Hastalarda zuhur eden hıyarcıkları neşterle yardılar. İçindeki sıvıyı akıttılar ve yaraları tertemiz yıkadılar. Sonra hastaları ayrı ayrı yerlere koydular ve sağlamların mümkün olduğu kadar onlara yaklaşmamasını tembih ettiler. Hastaların elbiselerini yaktılar ve onlara yeni elbiseler giydirdiler. En nihayet tekrar ellerini yıkadılar ve hastaların bulunduğu yerlerde öd ağacı yakarak ve tekrar dua ederek ve bizden hiçbir ücret veya hediye kabul etmeden yanımızdan ayrıldılar.”
Demek oluyor ki, iki asır evveline kadar Batılılar hastalıklara karşı tamamen çaresizdi ve ancak sonradan Müslümanlardan öğrenerek ve tecrübeler yaparak yani Kur'ân-ı kerimde emrolunduğu gibi gayret ederek bugünkü tıp ilmini öğrendiler.