İslam Fıkhına Göre Ergenlik ve Rüşd - Sorumluluk Yaşı
Müslüman fertlerin temel hareket noktası İslam fıkhıdır. Bu nedenle hangi iş olursa olsun o konuda Müslüman bir ferdin görüş belirtmeden veya eyleme geçmeden önce bu konunun İslam fıkhında nasıl bir hükme sahip olduğunu bilmesi gerekir. Müslüman yavruların çocukluk dönemini bitirip gençlik dönemine adım atması olan ergenlik çağı da bu meselelerden birisidir. Dolayısıyla Müslüman bir fert, konuyla ilgili olarak yönünü doğuya ya da batıya çevirme yerine İslam fıkhına bakmakla mükelleftir.
İslam fıkhına göre rüşd çağı büluğ çağı ile başlar. Kasık bölgesinin tüylenmesi bunun alametlerindendir. Büluğa eren genç, İslam hukuku açısından yetişkin muamelesi görür. Nitekim Beni Kurayza olayı sonrası Resulullah (s.a.v.) büluğa ermiş herkesin katledilmesini emretmiş ama çocukları serbest bırakmıştır. İslam âlimlerine göre büluğa erme; erkekler için rüyalanma (rüyada meninin gelmesi), kızlar için ise aybaşı kanının gelmesi ile başlar. Eğer bu alametler görülmezse çocuk hicri seneye göre onbeş yaşına girdiği zaman büluğa ermiş kabul edilir ve kendisine yetişkin hükümleri uygulanır.
Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz sahabilerden onbeş yaşını dolduranlara cihad ve düşmana karşı koyma gibi önemli hususlarda yetişkin insanlar gibi muamele etmiştir. Nitekim Uhud Savaşı’nda küçük sahabilerden Semura İbni Cendub (r.a.) ve Rafi b. Hadic (r.a.)’a savaşa katılmaları için izin vermiş ama Usame b. Zeyd, Abdullah İbni Ömer, Zeyd b. Sabit, Bera b. Âzib, Amr b. Hazm ve Useyd b. Hudayr’a (Allah Teala hepsinden razı olsun) on beş yaşından küçük oldukları için izin vermemiştir. Ancak daha sonra adı geçen sahabilere Hendek Savaşı’na katılmalarına izin vermiştir. Zira onbeş yaşını tamamlamışlardı.
İslam’a göre mükellef olma yaşının büluğla başladığı hususu ihtilaf edilmeyen meselelerdendir. Namaz, oruç, hac ve diğer emir ve yasakların büluğa ulaşma ile birlikte farz olur. Büluğa erdiği halde bunları terk edenler ise dünyada Müslüman yöneticiler tarafından hesaba çekilir. Ahirette -eğer tevbe etmeden ölürler- ise azaba uğrarlar.
İslam açısından çocukluk ile büluğ çağı arasında bir geçiş dönemi yoktur. Beşeri kanunlar ise on sekiz yaşından küçükleri mükellef kabul etmezler. Bunun için bu yaştan küçüklerin evlenmesine müsaade etmezler. Ama zina yapmalarının önüne bir engel koymazlar. Ne yazık ki bu durum % 99’u Müslüman olan Türkiye’de böyledir. Hatta 18 yaş altı evlilik yaptıkları için binlerce koca hapistedir. Ama aynı yaşlarda zina yapmanın herhangi bir cezası yoktur.
İslam fıkhında ise sorumluluk ve rüşd yaşı büluğ ile başlar. Bunun için mesela 14 yaşında büluğa ermiş olan bir kişi artık emir ve yasakların tümünden sorumlu olur. Yaşının küçük olması o kişinin emir ve yasaklardan sorumlu tutulmasına mani değildir. Bunun için 14 yaşında büluğa eren Müslüman bir kız artık başı açık gezemez. Nitekim Resulullah (s.a.v.) Efendimiz Üsame b. Zeyd’i 16-17 yaşlarında iken komutan olarak tayin etmiştir. Diğer taraftan en önemli sorumluluklardan birisi de namaz imamlığıdır. Hanefi fıkhına göre cemaatle kılınan namazda imametin sıhhati için büluğa ermiş olmak şarttır. Dolayısıyla 14 yaşında büluğa ermiş bir gencin cemaate imamlık yapmasında dini açıdan bir engel yoktur.
İslam fıkhına göre yalnızca tek bir konuda büluğa ermiş bir gence reşid (yetişkin) muamelesi yapılmaz. O da mal konusudur. Mal konusunda büluğa erme ve olgunlaşma şart koşulmuştur. “Mallarınızı sefihlere vermeyin.” (Nisa, 5) ayet-i kerimesindeki sefih kelimesini müfessirler çoğunluk olarak küçük- büyük, kadın-erkek ayrımı yapmamış ve olgunlaşmamış büyükleri de sefih olarak kabul etmişlerdir. Bunun için mal tasarrufuna sınırlama getirme sadece küçük sefihler için değil, büyük sefihler için de geçerlidir. Sefih ise malını saçıp savuran kişilere denir.
Netice olarak şunu diyebiliriz ki; anne babalar 14-15 yaşına gelmiş yavrularını çocuk olarak görmesinler ve onların İslam’ın emri ve yasaklarından sorumlu olduklarını göz önünde bulundurarak gerekli dikkat ve titizliği göstersinler. Onların dini görevlerinin ihmal etmelerine merhamet duygusuyla göz yummasınlar. Zira kimse kimseye Allah Teala’dan daha merhametli olamaz.