İçimdeki Düşman
İnsan, hayatı boyunca dışarıdan gelecek tehlikelere karşı korunmak için kendini şartlandırır. Oysa asıl düşman kendi içindedir. İnsanın içinde, kesintisiz kötülüğü emreden bir güç sürekli aktif bir haldedir. İmtihan sistemi bu gerçeğin üzerine kuruludur.
Zira insanın dünya hayatındaki imtihanında en büyük düşmanlarından biri nefsidir. Nefis özel olarak insanın içine yerleştirilmiş negatif bir güçtür, mutlaka kontrol edilmelidir. Aslında bu üzerinde çok düşünülmesi gereken bir konudur. İnsanın bu en büyük düşmanını fazla uzakta olmaması, kendi içinde olması aynı zamanda Allah ın yarattığı imtihanın mükemmelliğini gösterir.
Nefis her insan için büyük bir tehlikedir. Dünyada bugüne kadar yaşamış ve bundan sonra yaşayacak olan her bireyin içine ben dediği bir varlık yerleştirilmiştir. Hayatının sonuna kadar da benliğinin bir parçası olarak gördüğü bu varlığa karşı bir mücadele vermesi gerekmektedir. Eğer bu en yakınındaki düşmandan kurtulabilir, nefsini temizleyip arındırabilirse ancak bu şekilde Allah ın rahmetini ve cennetini umabilir.
Allah, Kur an-ı Kerim de Yusuf Suresinin, 53. ayetinde nefsin yapısına dikkat çekmiş, kullarını nefsin pisliklerine karşı uyarmıştır;
(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbim in kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir. (Yusuf Suresi, 53)
Ayette de dikkat çekildiği üzere nefis var gücüyle kötülüğü emreder. İnsan her ne kadar kendi nefsini eğitirse eğitsin ölene kadar içindeki düşman ilk fırsatta yeniden saldıracak onu kötülüğe çekme gayretinde olacaktır. Bu nedenle son nefesine verene kadar insanın nefsine karşı tetikte olması gerekir.
Nefsin en önemli özelliklerinden biri de sinsi olması, sinsice insanı kötülüğe çekmeye çalışmasıdır. Eğer insan nefsini haklı görecek tavır içine girmeye başlamışsa nefsin sinsi oyunlarına aldanmış olur. Böyle bir durumda tehlikeyi görüp hemen Allah a sığınmak gerekir. Şayet kişi nefsinden değil Allah tan yana tavır koyarsa, Allah ta bir mükâfat olarak nefsinin ona verdiği olumsuz telkinleri, haince fısıldamaları hemen kaldırır. Kişinin aklı ve vicdanı bu şekilde temizlenir. Kişi kendi nefsini eleştirir, temize çıkarmazsa bu onu bir süre sonra veli karakterli bir insan yapar. Üstün ahlaka sahip olur. Kişinin nefsini kınaması onu akıllı ve sağlıklı bir hale getirir. Nefsini eleştirdiğinde aklı artar, ruhu açılır, yücelir.
Aksi takdirde nefsine kapıyı sonuna kadar açtığında nefis insanı boğar, delirtir. Kişi kendisi için en büyük tehlike olan içindeki düşmanı fark edemez hale gelir. Halbuki içindeki düşman, onu doğru yoldan alıkoyacak her türlü negatif bilgiyle donatılmış durumdadır; kişinin zaaflarını çok iyi bilir. İnsan ise nefsinin kendisine karşı ne şekilde donanımlı olduğunu bilmediği için ona kapılır, kendinden zanneder, sahiplenir.
Dolayısıyla insanın nefsini çok tehlikeli görüp, ona karşı son derece uyanık olması gerekir. Allah Kıyamet Suresi 14. ayetinde Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir. Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile. (75/15) diyerek dünya hayatında imtihan olmak için verilen nefsin kendine basiret olduğu bildirmiştir. Allah, insana dünya hayatında nefsi geçici ve rehine olarak verir. Ölümle birlikte imtihan kalkınca nefsin görevi de son bulur.
Gülay Pınarbaşı
İçimdeki Düşman 1
Bir önceki yazımda; İnsanın hayatı boyunca dışarıdan gelecek tehlikelere karşı korunmak için kendini şartlandırmasına rağmen asıl kötülüğün, içindeki düşmandan, yani; nefsinden geldiğinden bahsetmiştim. Nefsin özel olarak insanın içine yerleştirilmiş negatif bir güç olduğunu, insana kesintisiz kötülüğü emrettiğini ve mutlaka kontrol edilmesi gerektiğini anlatmıştım. Bugünkü yazımda ise imtihan sistemi için özel tasarlanmış nefsin oyunlarına aldanan kişilerin ve bu kişilerden oluşan toplumların durumundan biraz bahsedeceğim.
Kur’an’da Şems Suresinde nefsin sürekli kötülüğü emretmek için özel olarak yaratıldığına şu şekilde dikkat çekilmiştir;
“Nefse ve ona bir düzen içinde biçim verene’. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.” (Şems Suresi, 7-10)
Gerçekten de nefis kıskançlık, bencillik, riyakârlık, yalancılık, vefasızlık, hırs gibi kötülükleri insana yaptırmak ister. İnsan nefsine uyarsa hiçbir şey olmayacak sanır, oysa nefse uydukça, nefis azgınlaşır, hiç bir zaman tatmin olmaz hep daha fazlasını ister. Nefis insanı önce peşinden sürükler, sonra mutsuzluğa iter, sonra yok etmek ister. Kişi başlarda önemsemez, vücuduna da hiçbir şey olmaz zanneder, oysa nefis insan vücudunu da çökertir. -Allah esirgesin- Nefis insanı intihara, cinayete kadar her türlü kötülüğü teşvik eder. İntihar eden kişilerin itici gücü nefistir. Cinayetler de nefse uyduğu için işlenir. Cinayet sonrası bazı kişiler “pişman değilim” derler. Halbuki ona o cümleleri söyleten de, cinayet emrini veren de nefsidir. Fakat bundan kişinin haberi yoktur.
Nefsine uyan insan da, böyle insanlardan oluşan toplumlar da sanıldığı gibi rahatlık, huzur ve mutluluk içinde yaşayamaz. İnsanların nefislerinden yana hareket ettikleri, isteyenin istediği gibi nefsinin kötülükten yana tüm isteklerini sınırsızca yerine getirdiği bir toplum modeli ancak yıkıcı özellikler taşır. Bu mantığa sahip olan insanlar, nefisleri adına sınır tanımaksızın her türlü kötülüğü veya ahlaksızlığı meşru görebilirler. Çıkarları için her türlü sahtekârlığı yapabilir, yalan söyleyebilir, zimmetlerine para geçirebilir, çalabilir, dolandırıcılık, yalancı şahitlik yapabilir, sözlerinde durmayabilir, başka insanları ezebilirler. Bunun sonucunda da;
Toplumlara adaletsizlik, eşitsizlik, haksızlık, ahlaksızlık, kavga, çekişme, kin, intikam, isyan ve zulüm gibi olumsuz özellikler hâkim olur.
Suç oranları alabildiğine artar; cinayetlerin, soygunların, yolsuzlukların, her türlü saldırı ve hakka tecavüzün, uyuşturucu, kumar, fuhuş gibi ahlaksızlıkların meşru görüldüğü ve tüm bunlara kimsenin ”dur” diyemediği bir ortam oluşur.
n Kur’an ahlakı gereği gibi yaşanmadığı için en yakın bilinen insanlar bile birbirine düşman olur.
İnsanlar üzüntü, karamsarlık, sıkıntı, yalnızlık, korku, stres, güvensizlik, vicdansızlık, endişe, öfke, kıskançlık, kin, açlık, fakirlik, kavga, düşmanlık, cinayet, ölüm korkusu gibi zorluk ve sıkıntılarla iç içe yaşamaktan kurtulamazlar.
Toplum ciddi bir sosyal kaosun ve dejenerasyonun içine sürüklenir. Bunların sonucunda da dünya, savaşlardan, kargaşadan ve zulümden kurtulamaz.
Bu nedenle insanları dünyada ve ahirette kurtuluşa ulaştıracak olan da yalnızca Allah’ın bildirdiği doğru yoldur. Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin yegane hakimi Allah, Kur’an’da şöyle buyurmaktadır:
Gerçek (hak) Rabbinden (gelen) dir. Şu halde sakın kuşkuya kapılanlardan olma. (Bakara Suresi, 147)
Gülay Pınarbaşı