İbadetle İlgili Hadisler
a- İbadet, Allah'ı bilmek ve O'nu her bakımdan tek tanımaktır.
Ebû Eyyub el-Ensârî (r.a.)'den şöyle rivayet edilmiştir: Biri gelip peygamber (s. a.v.)'e.
“Ey Allah'ın Rasûlü (kendisini yapınca) beni cennete koyacak muteber bir ibadet haber verseniz (bildirseniz)” diye bir niyazda bulunmuştu. Resûlüllâh (s.a.v.);
“Allah'ı tevhid edersin ve Allah'a ibadette hiç bir şeyi şerik (ortak) koşmazsın, namaz kılar zekât verirsin, akrabayı da ziyaret edersin,” diye cevap verdi.
Hâdisdeki “Allah'a ibadet edersin” cümlesindeki ibadet, “tevhid” manâsına kullanılmıştır, “Allah'a hiç bir şeyi ortak etmezsin” cümlesi de tevhidin manâsını açıklamaktadır. Nitekim “Biz cin ve insanları yalnız bize ibadet ve bizi tevhid etsinler diye yarattık”[1] ayetinde de ibadet, “tevhid” ile tefsir edilmiştir. Şu halde ibadetle ilk olarak kastedilen “Allah'ı bilmek ve O'nu her bakımdan tek tanımak”
Ebu Hureyre (r.a.)’den şöyle rivayet edilmiştir.
“Bir gün Hz. Muhammed (s.a.v.)'e bir Arabî geldi ve:
“Ey Allah'ın Rasûlü bana bir ibadet (yapmamı) bildirseniz de ben onu işleyince Cennete girebileyim,” demişti. Resûlüllâh (s.a.v.):
“Allah'a ibadet edersin ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmazsın, farz olan namazı kılar, zekâtı verir ve Ramazan orucunu tutarsın...” buyurdu.
İbadet kelimesinin “mutlak surette Allah'a itaat” anlamında kullanıldığını söylemek de mümkündür. Geçen hadisi şeriflerden ve diğerlerinden de anlaşılacağı üzere, ibadet kelimesinin manâsı içersine, İslâm Dini'nin vazifelerinin tümünün dahil olduğunu görüyoruz. Hadisi şeriflerde, namaz, zekât, oruç ve akraba ziyaretinin belirtilmesi, bu ibadetlerin şerefine işaret etmek ve bunları umuma atfetmek içindir. Yine bu hadisi şerif Allah'ı tek ilâh tanıyıp O'na hiç bir yönden hiç bir varlığı eş koşmayan ve böylece İslâm'ın esaslarını yerine getiren kimselerin Cennet'e gireceğini müjdelemektedir.
İbn Mes'ud (r.a.) diyor ki: Bir keresinde Rasûlüllâh (s.a.v.)'a sordum:
“Ey Allah'ın Rasûlü! Hangi ibadet efdâldir (en faziletlidir)” Rasûlüllâh (s.a.v.):
“Vaktinde kılınan namazdır” buyurdu.
“Sonra hangi ibadet?” dedim. Rasûlüllâh (s.a.v.):
“Anaya-babaya iyi davranmaktır,” diye cevap verdi.
"Sonra hangi ibadet?” dedim, O;
“Allah Yolunda (canla ve malla) cihad etmektir.” buyurdu.
Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edilen bir başka hâdisde şöyle buyrulur.
Bir keresinde Rasûlüllâh (s.a.v.)'a bir adam geldi de:
“Ey Allah'ın Rasûlü! Bana cihada denk bir ibadet gösterseniz,” dedi. Rasûlüllâh (s.a.v.):
“Ben cihad değerinde bir ibadet bulmuş değilim ki,” buyurdu.
En faziletli ibadetler hakkında varid olan haberler, soruların sayısı ve sırası itibariyle muhteliftir. Bunun sebebi, soru soranların maksatlarının, yer ve zamanlarının muhtelif olmasıdır. Buradan, en faziletli ibadetlerin sadece bunlardan.ibaret olmadığını anlamak mümkündür.
b- Allah'a en sevimli ibadet, az da olsa devamlı olanıdır.
Enes b. Malik (r.a.)'den, şöyle dediği rivayet edilmiştir.
“Bir keresinde (ashabdan) üç kişi, Hz. Peygamber'in (bunların bilmedikleri gizli) ibadetini sormak ve öğrenmek üzere peygamberin evine gelmişlerdi. Bunlara Peygamber (a.s.)'in ibadetinin durumu haber verilince, (güya) kendi ibadetlerini azımsayarak (bir ağızdan):
“Biz nerede Rasûlüllâh nerede? Muhakkak ki Alİah, Peygamberinin geçmiş olan ve gelecekte işlenmesi muhtemel bulunan bütün günahlarını mağfiret etmiştir.” dediler. (Sonra da şöyle ahdettiler) içlerinden birisi:
“Ben geceleri daima namaz kılacağım” dedi. Diğeri de:
“Ben hergün oruç tutacağım” dedi. Üçüncüsü de:
“Ben de kadınlardan ayrı yaşayacağım, hiç evlenmeyeceğim” dedi. Onlar bu sözleri söylerken Rasûlüllâh (s.a.v.) bunların yanlarına gelerek:
“Siz şöyle şöyle söyleyenlersiniz değil mi? Fakat şunu biliniz ve iyi düşününüz ki, ben, sizin Allah'dan en çok korunanınız ve korkanınızım. Bununla birlikte ben (kâh) oruç tutarım, (bazı günlerde tutmam). (Gecenin bir kısmında) namaz kılarım (bir kısmında da) uyurum. Kadınlarla da evlenirim, işte benim sünnetim budur. Her kim benim bu yolumda gitmez de ondan yüz çevirirse benden değildir.” buyurdu.
Enes b. Malik (r.a.)'den şöyle rivayet edilmiştir.
“Nebi (s.a.v.) bir keresinde mescide girmişti. Girince mescidin iki direği arasında bir ip çekilmiş olduğunu gördü.
“Bu ip nedir?” diye sordu. Ashab:
“Bu Zeyneb’in ipidir. O (namazda ayakta durmaktan) yorulunca bu ipe tutunur” dediler. Nebi (s.a.v.î buyurdu ki:
“Hayır, ibadette böyle güçlük tercih edilmez. Bu ipi çözünüz. Biriniz zinde oldukça namazını ayakta kılsın, yorulup da ayakta kılmaya güç yetiremeyince de hemen otursun (ve namazını oturduğu halde tamamlasın.)”
Hz. Âişe (r.a.)'nin anlattığına göre, yanında bir kadınla otururken Rasûlüllâh (s.a.v.) girdi ve Hz. Âişe’ye:
“Bu kadın kimdir?” diye sordu. Hz. Âişe,
“Filân kadındır,” dedi ve kıldığı namazları uzun uzun anlatmaya başladi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.):
“Uzatma, gücünüzün yettiğini yapın. Allah'a yemin ederim ki usanmadıkça Allah usanmaz. O'nun en sevdiği ibadet az da olsa devamlı olan ibadettir,” buyurdu.
Geçen üç ayrı hadiste, ibadetle ilgili önemli noktalara değinilmiştir. Bunlardan birincisi; ibadetlerde i'tidâlli olunmasıdır. Yani her türlü aşırılıklardan kaçınılması teşvik edilmektedir. Diğeri ise, ibadetlerde külfet ve güçlüğe düşülmemelidir. İbadet zannıyla bu duruma düşmek nehy edilmektedir.
Özellikle Rasûlüllâh'ın ibadetini öğrenmek üzere gelen sahabî'lerin zikredildiği hadiste, ibadet ve istirahat hayatı bir vecize halinde özetlenmiş, Rasûlüllâh'ın sünnetine uymayan ve insan fıtratına ters düşen fiilleri yapmanın ibadet olmadığı açık bir dille belirtilmiştir. Yine söz konusu hadiste, ibadetten maksadın, ruhbanlık olmadığı da anlaşılıyor.
Ebû Hureyre (r.a.)'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Rasûlüllâh (s.a.v.)’dan işittim :
“(Allah'ın kerem ve rahmeti olmadıkça) hiç bir kişiyi onun güzel işi ve ibadeti cennete koyamaz.” buyurdu. Bunun üzerine Ashab:
“Ey Allah'ın Rasûlü sizi de mi koyamaz?” diye sormuşlardı da Rasûlü ekrem şöyle cevap verdi:
“Evet beni de Allah'ın fazlı ve rahmeti olmadıkça yalnız ibadetim cennete koyamaz. (Bunun için) siz iş ve ibadetinizde (itidal ile hareket edip) ifrad ve tefritten (her türlü aşırılıktan) sakınınız...”
Hadisi şerif, cennete girmek için, ibadet ve taatın esas sebep olmadığını; gerçek sebebin, Allah'ın lutfu ve rahmeti olduğunu bildiriyor. Çünkü. insanlar Allah'ın nimetlerine karşı tam olarak şükredemiyecekleri gibi, onların yaptıkları iş ve ibadetler Allah'ın iradesini bağlayamaz. Ancak O, rahmet ve lütfü ile kullarından dilediğini cennete koyar.
c- İbadet, Allah'ı sevmek ve O'nun hoşnudluğunu kazanmaktır.
Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayete göre Rasûlüllâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Allahü teâlâ: “Her kim benim velî kullarıma düşmanlık ederse, muhakkak ben ona harp açarım. Bir kulum kendisine farz kıldığım şeylerden bana daha sevimli bir iş ve ibadetle yaklaşmamıştır. Kulum bana nafile ibadetle de durmadan yaklaşır, nihayet onu severim. Bir kere de onu sevdim mi artık ben o kulumun işiteceği kulağı, göreceği gözü, şiddetle kavrayacağı eli ve yürüyeceği ayağı olurum.”
Yani fena şeyleri dinlemekten, fena şeylere bakmaktan, helâl olmayan şeylere el uzatmaktan ve kötü yaşantı içine girmekten onu korurum demektir.
Ebû Hureyre (r.a.)'den Rasûlüllâh (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Allah, “Salih kullarım için cennette hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın işitmediği ve hiç bir beşerin gönlünden geçirmediği bir takım nimetler hazırladı” buyurdu.”
Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
Allahu teâlâ “dünyada mü’min bir kulumun sevdiğini alırsam, o da bu musibetin sevabını sabır ve teslimiyetle benden beklerse, onun mükâfatı ancak cennettir.” buyurdu.”
d- İbadet, Allah'a şükretmektir.
Hz. Âişe (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, o şöyle anlatır:
“Hz. Peygamber (s.a.v.)'in geceleri ayakları şişinceye kadar namazda ayakta durduğu olurdu.
“Ey Allah'ın Rasûlü! Niçin böyle yapıyorsunuz? Halbuki Allah, senin geçmişteki ve gelecekteki günâhlarını bağışlamıştır,” dedim. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“(Allah'a) şükreden bir kul olmak istemez miyim.”
Hadisi şerif Allah’a şükreden bir kul olablmenin, tam olarak Allah'a teslimiyetle mümkün olduğuna işaret ediyor.
İbadet Allah'ın insana verdiği sayısız nimetleri O'nun yolunda yine O'nun istediği gibi kullanmak olduğu için, sahibini şükreden bir kul yapar.
Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.)'dan, şöyle rivayet edilmiştir. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah, muttaki (Allah'ın emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınan) gözü gönlü tok olan, işiyle gücüyle ve ibadetiyle meşgul bulunan kulunu sever “
Hadisi şerif, çalışmanın, helâl yollardan rızık kazanmanın, kötülüklerden korunma gibi işlerin de ibadet teriminin içine girdiğine işaret ediyor. Dinin hükümlerine uyan ve Allah'ın hoşnutluğunu kazanma niyetiyle yapılan her çeşit işin, ibadet olduğunu böylece anlamış oluyoruz.
Ali b. Rebia (r.a.)’dan, o da Hz. Ali (r.a.) den rivayet etmiştir. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
Allah “Benden başka günâhı bağışlayacak bir ilâh bulunmadığını bilerek; ey Rabbim günâhlarımı bağışla diyen (ve gereğini yapan) kulundan hoşnud (razı) olur.”
Ma’kıl b. Yesar (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Rasûlüllâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Karışıklık zamanlarında ibadet etmek benim yanıma hicret etmektir.”
Hicretin bir anlamı da, kötülüklerden kaçmak ve iyiye yönelmek olduğu için, kanşık zamanlarda ibadetle iyiye yönelmek, hicret etmeğe benzetilmiştir.
Nûman b. Bişr (r.â.), Rasûlüllâh (s.a.v.)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Dua, ibadettir. Rabb'ımız, bana dua edin (yani ibadet ederek kulluk edin ki) size icabet edeyim buyurmuştur.”
Allah'ın ilâhî hükümleri'nin önünde eğilmek, ibadetin aslını oluşturur. Dua kelimesi, farz ve nafilelerin tümünü kapsamına alan bir kelime olduğundan, bunların tümünü imkân nisbetinde yapmak hiç şüphesiz ibadettir.
e- İbadet, ömür boyu yapılması gereken bir vazifedir.
Ebû Hureyre (r.a.)den rivayete göre, Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“İnsanların en hayırlısı ölünceye kadar Rabb’ine ibadette ve daima halkın hayır ve menfaatinde olan kimsedir.”
Muaz b. Cebel (r.a.)’den rivayete göre, şöyle demiştir:
“Bir gün ben bir binek üzerinde Peygamber (s.a.v.)'in terikesinde (bineğinin arkasında) bulunuyordum. Rasûlüllâh (s.a.v.):
“Ey Muaz, Allah'ın kulları üzerindeki hakkını ve kulların Allah üzerindekî hakkını biliyor musun?” buyurdu.
“Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.” dedim. Rasûlüllâh (s.a.v.):
“Allah'ın kulları üzerindeki hakkı: Onların Allah'a ibadet etmeleri ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmamalarıdır. Kulların da Allah üzerindeki hakki: Allah'ın kendisine ortak (şerik) koşmayan kimseye azab etmemesidir.” buyurdular...
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
[1] Zâriyat: 51/56.