CÖMERTLİK
Cömert; eli açık, ikramcı, kerem sahibi.
Cömertlik; sehâvet, ikram, ihsan ve yardım alışkanlığı.
Cömertlik; insanın, sahip olduğu imkânlardan, muhtaçlara meşrû ölçüler dahilinde, ve Allah rızasından başka hiç bir gaye gütmeden, ihsan ve yardımda bulunmasını sağlayan üstün bir ahlâk kuralıdır.
Cömertlik; ruhun bir melekesidir. İnsanları, muhtaç olanlara vermeye, ihsanda bulunmaya sevk eder. Bu melekeye sahip olan kişi, ferdî ve ictimaî alanda lüzumlu olan her şeye yardım eder. Hiç bir kimsenin zorlaması olmadan ihsanda bulunmayı can ve gönülden ister.
اِنَّ اللّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتينُ
"Rızkı veren Allah'tır." (Zâriyât, 51/58) düşüncesi ile hareket ettiklerinden kalpleri de temiz ve zengindir.
وَسَيُجَنَّبُهَا الْاَتْقَى () اَلَّذى يُؤْتى مَالَهُ يَتَزَكّى () وَمَا لِاَحَدٍ عِنْدَهُ مِنْ نِعْمَةٍ تُجْزى () اِلَّا ابْتِغَاءَ وَجْهِ رَبِّهِ الْاَعْلى () وَلَسَوْفَ يَرْضى ()
"Ve çok muttakî olan ise ondan uzaklaştırılacaktır. Öyle muttakî ki, malını verir temizlenir. Halbuki, onun yanında hiç bir kimsenin bir nîmeti yoktur ki, o mükâfatlansın. Ancak pek yüce olan Rabbinin rızasını aramak için (infakta bulunur). Ve and olsun herhalde razı olacaktır." (Leyl, 92/17-21).
Kendi varlıklarıyla, her ne suretle olursa olsun başkalarına faydalı olmağa çalışırlar. Allah Teâlâ'nın kendilerine fazl ve kereminden verdiğine ve bunlarda da muhtaçların hakkı olduğuna inanırlar.
وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِى الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فى كِتَابٍ مُبينٍ
"Ve yeryüzünde hiçbir yürüyen hayat sahibi yoktur ki, illâ onun rızkı Allah Teâlâ'ya aittir. Ve onun duracağı yeri de, emanet bırakılacak yeri de bilir. Hepsi de apaçık bir kitaptadır." (Hud, 11/6)
Cömertliği kul hakkının temeli sayarlar. Kendi haklarını affederler. Kendi ihtiyaçlarını düşünmeden başkasının ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlar. Hatta zarurî ihtiyacı olan bir şeyi, başka birine vermeyi tercih ederler.
Cömertlik vasfını elde edilebilmek için; yardımın gönüllü yapılması gerekir:
اِنَّ الْمُصَّدِّقينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَاَقْرَضُوا اللّهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ اَجْرٌ كَريمٌ
"Şüphesiz sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah'a güzel bir ödünç verenlere, verdikleri kat kat artırılır ve onlara şerefli bir mükafat vardır." (Hadid, 57/18)
Karşılığında hizmet, övgü, mükâfat beklenilmemesi gerekir:
وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلى حُبِّه مِسْكينًا وَيَتيمًا وَاَسيرًا () اِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللّهِ لَانُريدُ مِنْكُمْ جَزَاءً وَلَا شُكُورًا () اِنَّا نَخَافُ مِنْ رَبِّنَا يَوْمًا عَبُوسًا قَمْطَريرًا
"Düşküne, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler. "Size sırf Allah rızası için yemek yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz." "Biz sert ve belalı bir günde Rabbimizden korkarız." derler." (İnsan, 76/8-l0)
Yardım edileni rencide edebilecek davranışlardan kaçınılması gerekir:
قَوْلٌ مَعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِنْ صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَا اَذًى وَاللّهُ غَنِىٌّ حَليمٌ () يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْاَذى كَالَّذى يُنْفِقُ مَالَهُ رِئَاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الْاخِرِ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَاَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًا لَا يَقْدِرُونَ عَلى شَىْءٍ مِمَّا كَسَبُوا وَاللّهُ لَايَهْدِى الْقَوْمَ الْكَافِرينَ ()
"Bir tatlı dil ve kusurları bağışlamak, arkasından eza ve gönül bulantısı gelecek bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, halimdir, yumuşak davranır. Ey iman edenler! Sadakalarınızı, başa kakmak, gönül kırmakla boşa gidermeyin. O adam gibi ki, insanlara gösteriş için malını dağıtır da ne Allah'a inanır, ne ahiret gününe. Artık onun hâli, bir kayanın hâline benzer ki, üzerinde biraz toprak varmış, derken şiddetli bir sağnak inmiş de onu yalçın bir kaya halinde bırakıvermiş. Öyle kimseler, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu doğru yola iletmez." (Bakara, 2/263-264)
Yapılan yardımın sahibi katında üstün bir değeri olması gerekir:
لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَىْءٍ فَاِنَّ اللّهَ بِه عَليمٌ
"Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir." (Âli İmrân, 3/92) şarttır.
Sıralanan şartlar altında, İslam âlimleri cömertliği şöyle derecelendirirler:
Sehâvet: Malının bir kısmını dağıtarak yapılan cömertlik. Bu, cömertliğin asgarî derecesi olarak kabul edilir. Zekât vermek gibi.
Cûd: Malının çoğunu dağıtıp, geriye azını bırakarak yapılan cömertlik. Hz. Ebû Bekir'in çoğu zaman cihat için yaptığı yardım gibi.
Îsâr: Kendi için gerekli olan bir şeyi, zarar ve sıkıntılara katlanarak kendisi kullanma yerine, başkalarının istifadesine sunmak sureti ile yapılan cömertlik. Bunun Asr-ı Saadet'teki misâli; Medineli müslümanların (Ensar), Mekkeli Muhacirleri şehirlerine davet edip onları her şeylerine ortak ederek Allah Teâlâ'nın takdirini kazanmalarıdır. (bk. Haşr, 59/5) Bir başka örnek de Hz. Ebû Bekir'in Hicret esnasında mağarada hayatını tehlikeye atarak canını, sevdiği Hz. Peygamber için feda etmesidir.
Kur'an-ı Kerîm'de cömertlik, cihat ile aynı seviyede tutulmakta; Allah'ın insanlara verdiği rızıktan diğer kulların da yararlandırılması istenmektedir.
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَاْتِىَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ فيهِ وَلَا خُلَّةٌ وَلَا شَفَاعَةٌ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ
"Ey imân edenler! Size rızk olarak verdiğimiz şeylerden infak ediniz. Bir günün gelmesinden evvel ki, onda ne alım satım, ne dostluk, ne de şefaat vardır. O kâfirler ise işte zalim olanlar onlardır." (Bakara, 2/254).
Bazı ayetlerde cömertlik alışverişe benzetilmekte; Allah Teâlâ'ya verilen bir borç olarak temsil edilmektedir.
مَنْ ذَا الَّذى يُقْرِضُ اللّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ اَضْعَافًا كَثيرَةً وَاللّهُ يَقْبِضُ وَيَبْصُطُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
"Kimdir o kimse ki, Allah için güzel bir ödünç ile ödünçte bulunur, Allah Teâlâ da ona kat kat emsalini ihsan buyurur. Ve Allah Teâlâ sıkar ve açar ve O'na döndürüleceksinizdir." (Bakara, 2/245)
وَلَقَدْ اَخَذَ اللّهُ ميثَاقَ بَنى اِسْرَائلَ وَبَعَثْنَا مِنْهُمُ اثْنَىْ عَشَرَ نَقيبًا وَقَالَ اللّهُ اِنّى مَعَكُمْ لَئِنْ اَقَمْتُمُ الصَّلوةَ وَاتَيْتُمُ الزَّكوةَ وَامَنْتُمْ بِرُسُلى وَعَزَّرْتُمُوهُمْ وَاَقْرَضْتُمُ اللّهَ قَرْضًا حَسَنًا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيَِّاتِكُمْ وَلَاُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ فَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذلِكَ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبيلِ
"Ve kasem olsun ki, Allah Teâlâ İsrailoğullarının ahdini almıştı ve onlardan oniki müfettiş göndermiştik. Ve Allah Teâlâ buyurmuştu ki: "Ben sizinle beraberim. Eğer namazı ikame eder ve zekâtı verir ve peygamberlere inanır ve onlara kuvvetle yardımda bulunursanız ve Allah Teâlâ'ya güzel bir ödünç verirseniz elbette sizden kusurlarınızı örterim ve sizi mutlaka altlarından ırmaklar akar cennetlere girdiririm. Fakat bundan sonra her kim kâfir olursa muhakkak ki, dümdüz yol ortasında sapıtmış olur." (Maide, 5/12)
مَنْ ذَا الَّذى يُقْرِضُ اللّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُ اَجْرٌ كَريمٌ
"Kimdir o kimse ki, Allah'a güzel ödünç ile ödünç versin de (Allah Teâlâ) onun için onu kat kat arttırsın? Ve onun için pek cömert bir mükâfat da vardır." (Hadid, 57/11)
Kalpler cömertlik sayesinde temizlenir. Çünkü, küfür ve nifaktan sonra kalbi karartan âmillerden biri de, aşırı mal sevgisi ve servete bağlılık arzusudur. Nitekim Kur'an-ı Kerîm'de;
وَتُحِبُّونَ الْمَالَ حُبًّا جَمًّا
"Serveti de düşkünce seviyorsunuz. " (Fecr, 89/20) buyurulur. İşte bu sevgi ile insan, "Ben bu malı sarfedersem bana bir şey kalmaz" korkusuna düşer ve hemen şeytan harekete geçer:
اَلشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَاْمُرُكُمْ بِالْفَحْشَاءِ وَاللّهُ يَعِدُكُمْ مَغْفِرَةً مِنْهُ وَفَضْلًا وَاللّهُ وَاسِعٌ عَليمٌ
"Şeytan sizi fakirlikle korkutup çirkin çirkin şeylere teşvik eder. Allah da lütfundan ve bağışlamasından birtakım vaatlerde bulunuyor. Allah'ın lütfu geniştir. O herşeyi bilendir." (Bakara, 2/268)
Oysa ki Allah Teâlâ'nın bildirdiğine göre:
فَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَانَا ثُمَّ اِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِنَّا قَالَ اِنَّمَا اُوتيتُهُ عَلى عِلْمٍ بَلْ هِىَ فِتْنَةٌ وَلكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَايَعْلَمُونَ
"Fakat insana bir zarar dokunduğu vakit Bize dua eder. Sonra ona tarafımızdan bir nîmet verdiğimiz vakit de: "Bana o, şüphe yok ki bir bilgi üzerine verilmiştir" der. Belki o, bir imtihandır. Fakat onların birçokları bilmezler." (Zümer, 39/49)
اَوَ لَمْ يَعْلَمُوا اَنَّ اللّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ اِنَّ فى ذلِكَ لَايَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
"Bilmediler mi ki, muhakkak Allah, rızkı dilediğine açar ve darlaştırır. Şüphe yok ki, bunda imân edecek bir kavim için elbette ibretler vardır." (Zümer, 39/52)
Bu imtihandan başarılı çıkmanın yolu da cömertliktir.
اِنَّمَا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌ وَاللّهُ عِنْدَهُ اَجْرٌ عَظيمٌ () فَاتَّقُوا اللّهَ مَا اسْتَطَعْتُمْ وَاسْمَعُوا وَاَطيعُوا وَاَنْفِقُوا خَيْرًا لِاَنْفُسِكُمْ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه فَاُولئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ () اِنْ تُقْرِضُوا اللّهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعِفْهُ لَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللّهُ شَكُورٌ حَليمٌ
"Muhakkak ki, mallarınız ve evlatlarınız bir imtihan vesilesidir, Allah ise O'nun nezdinde pek büyük bir mükâfat vardır. Artık gücünüz yettiği kadar Allah'tan korkun ve dinleyin ve itaat edin ve nefisleriniz için bir hayr olmak üzere infakta bulunun ve her kim nefsini cimrilikten vikaye ederse işte onlardır muratlarına ermiş olanlar, onlardır. Eğer Allah için bir güzel ödünç verirseniz, onu sizin için kat kat arttırır ve sizin için mağfiret buyurur ve Allah şekûrdur ve halîmdir." (Tegabün, 64/15-17).
İnsanların cömertlikten kaçmasının sebepleri başında: "Benim olan varlığı başkalarına niçin vereyim?" duygusu ile, "Başkalarına verirsem,benim varlığım azalır ve zaruret zamanında zahmete düşerim" düşüncesi gelir.
İslam dini ise bu duygu ve düşünceyi kökünden kaldırmıştır. İslâm'a göre mal ve servet herhangi bir şahsın inhisarı altında değildir.
Mal ve servet yalnız Allah Teâlâ'nındır. Her şeyin gerçek Mâlik'i O'dur.
وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا فى سَبيلِ اللّهِ وَلِلّهِ ميرَاثُ السَّموَاتِ وَالْاَرْضِ لَا يَسْتَوى مِنْكُمْ مَنْ اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَ اُولئِكَ اَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذينَ اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُوا وَكُلًّا وَعَدَ اللّهُ الْحُسْنى وَاللّهُ بِمَاتَعْمَلُونَ خَبيرٌ
"Neden siz Allah yolunda harcamayasınız ki? Göklerin ve yerin mirası zaten Allah'ındır. Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşan bir olmaz. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel sonucu vaad etmiştir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (Hadîd, 57/10)
Mülk Allah Teâlâ'nın olduğuna göre, tabiî olarak sahibinin yolunda sarf edilmesi, inanan için en makûl bir hadise olarak değerlendirilir. Mümindeki cömertlik duygusu da bu düşünceden kaynaklanır.
عن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قالَ: كانَ رسولُ اللّهِ #لاَ يَدَّخِرُ شَيْئاً ِلغَدٍ.
(2176)- Enes (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) yarın için hiçbir şey biriktirmezdi." [Tirmizî, Zühd 38, (2363).]
Hz. Peygamber, şöyle buyurur:
عن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: قال رسول اللّه: السَّخِىُّ قَرِيبٌ مِنَ اللّهِ، قَرِيبٌ مِنَ النَّاسِ، قَرِيبٌ مِنَ الجَنَّةِ بَعِيدٌ منَ النَّارِ؛ وَالبَخِيلُ بَعِيدٌ مِنَ اللّهِ، بَعِيدٌ مِنَ النَّاسِ، بَعِيدٌ مِنَ الجَنَّةِ، قَرِيبٌ مِنَ النَّارِ؛ وَلَجَاهِلٌ سَخِىٌّ أحَبُّ إلى اللّهِ تَعالى مِنْ عَابِدٍ بَخِيلٍ.
(2174)- Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Sehâvet sahibi Allah'a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah'tan uzaktır, insanlardan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Câhil sehâvet sahibini Allah, cimri ibadet düşkününden daha çok sever." [Tirmizî, Birr 40, (1962).]
وَعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ: قِيلَ يَارَسُولَ للّهِ، أَيُّ الصَّدَقَةِ أَفْضَلُ؟ قَالَ: جُهْدُ الْمُقِلِّ، وَابْدَأْ بِمَنْ تَعُولُ.
(3267)- Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Bir gün: "Ey Allah'ın Resûlü! dendi, hangi sadaka daha üstündür?"
"Fakirin cömertliğidir. Sen bakımıyla mükellef olduklarından başla." [Ebu Dâvud, Zekât 40, (1677).]
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا نَقَصَ مَالٌ مِنْ صَدَقَةٍ، وَمَا زَادَ اللّهُ عَبْدًا بِعَفْوٍ إِلاَّ عِزًّا، وَلاَ تَوَاضَعَ عَبْدٌ للّهِ إِلاَّ رَفَعَهُ اللّهُ.
(3271)- Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) buyurdular ki:
* "Mal sadaka ile eksilmez."
* "Allah affı sebebiyle kulun izzetini artırır."
* "Allah için mütevazî olan bir kimseyi Allah yüceltir." [Müslim, Birr, 69 (2588); Tirmîzî, Birr 82, (2030); Muvatta, Sadaka 12, (2, 1000).]
Gıbta edilmeye layık olanlar:
عن ابن مسعود قال: قال رسُولُ اللّهِ: لاَ حَسَدَ إلاّفي اثنَتَيْنِ رَجُل آتَاهُ اللّهُ الحِكْمَةَ فَهُوَ يَقْضِى بِهَا وَيُعَلِّمُهَا، وَرَجُل آتَاهُ اللّهُ مَالاً فَسَلّطَهُ عَلى هَلَكَتِهِ في الحَقِّ.
(1662)- İbnu Mes'ud (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) buyurdular ki: "Şu iki kişi dışında hiç kimseye gıbta etmek caiz değildir: Biri, Allah'ın kendisine verdiği hikmetle hükmeden ve bunu başkasına da öğreten hikmet sahibi kimse. Diğeri de Allah'ın kendisine verdiği malı hak yolda sarfeden zengin kimse." [Buhârî, İlm 15, Zekât 5, Ahkâm 3, İ'tisam 13; Müslim, Salâtu'l-Müsâfirin 268, (816).]
"Gıbta edilecek kişilerden biri de cömertlerdir" (Buhârî, Temennâ, 5; Tevhid, 45).
Peygamberimiz, insanlara dünyada yaşadıkları sürece cömert olmalarını, işi öldükten sonraya bırakmamalarını tavsiye eder:
عن عبداللّه بن الشخير رضِىَ اللّهُ عنهُ قال: ]أتَيْتُ رسولَ اللّه # وَهُوَ يَقْرأُ ألْهَاكُمُ التَّكَاثُرُ. فقالَ: يَقُولُ ابْنُ آدَمَ مَالِى؛ وَهَلْ لَكَ يَا ابنَ آدَمَ مِنْ مَالِكَ إَّ مَا أَكَلْتَ فَأفْنَيْتَ، أوْ لَبِسْتَ فَأبْلَيْتَ، أوْ تَصَدَّقْتَ فَأمْضَيْتَ؟[.
(397)- Abdullah İbnu'ş-Şihhîr (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) Elhâkümüt-tekâsür sûresini okurken yanına geldim. Bana: "İnsanoğlu malım malım der. Halbuki âdem-oğlunun yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve sağlığında tasadduk edip gönderdiğinden başka kendisinin olan neyi var? (Gerisini ölümle terkeder ve insanlara bırakır." (Müslim, Zühd 3, 4, (2958); Nesâî, Vesâya 1 (6, 238); Tirmizî, Tefsîr, Tekâsür, (3351).
Abdullah b. Abbâs, Hz. Peygamber'in cömertliğini şöyle anlatır:
"Allah'ın Rasûlü, insanların en cömerdi ve en iyilik severi idi. Ramazan'da Cebrâil ile beraber bulunduğu zamanlarda her şeyini verirdi." Cebrâil, her Ramazan gecesi Rasûlullah'ın yanına gelir, ona Kur'an öğretirdi. Cebrâil şöyle derdi: "Allah'ın Resulü bereket getiren rüzgârlardan daha cömerttir" (Müslim, Fezâil, 12, 2308).
Câbir b. Abdullah şöyle derdi:
"Rasûlullah (s.a.s.) kendisinden herhangi bir şey istendiğinde, asla, "hayır" dememiştir." (Y. Kandehlevî, Hayâtü's-Sahâbe, III, 1181).
Hz. Ali'den şöyle rivayet edilmiştir: "Rasulullah’tan bir şey istendiği zaman, eğer bu isteği yerine getirmek isterse, "peki" derdi. Yapmak istemediği zaman da susardı. Hiç bir şey için "hayır" dememiştir" (Y. Kandehlevî, aynı yer).
"Öyle zamanlar yaşadık ki, aramızdan hiç biri, müslüman kardeşinden daha çok altın ve gümüşe sahip olmayı düşünmedi..." diyen Abdullah b. Ömer (r.a.)'ın sözü, bize, ashabın cömertlik ve isâr konusunda nasıl davrandığını göstermektedir. Şu halde, sonradan pişmanlık duymamak için, müslümanın cömert davranarak Allah Teâlâ'nın kendisine ihsan ettiği malını sağlığında Allah yolunda ve O'nun rızasına uygun bir biçimde harcaması gerekir. Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:
وَاَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَاْتِىَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَا اَخَّرْتَنى اِلى اَجَلٍ قَريبٍ فَاَصَّدَّقَ وَاَكُنْ مِنَ الصَّالِحينَ
"Sizden birinize ölüm (alâmetleri) gelip de: "-Ey Rabbim, beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de, sadaka versem ve salihlerden olsam" demeden önce size, rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah yolunda) harcayın." (Münâfikûn, 63/10).
Gazali der ki: "Malı olmayan kişide hırs değil kanaat olmalıdır. Malı olan kişide ise cimrilik değil cömertlik olmalıdır."
Not: Şamil İslam Ansiklopedisi “Cömertlik” maddesinden yararlanarak hazırlanmıştır. A. özmen