Yitik Bir Değer - Konukseverlik
Konukseverlik, cömertlik, tevazu ve de asalet sentezi kerem ahlakının, yakın-uzak çevreden başlayarak bütün insanlara uzanan çizgide, pozitif kazanımlar açılımı keyfiyetiyle ve gönüllülük prensibine bağlı kalınarak sürdürülebilmesi olayıdır. Karşılıklı güven ön şarttır, beklentisizlik vazgeçilemez ilkedir, güler yüzlülük önemli edeptir, gelenek, görenek ve dini uyarılarla tespit edilmiş kurallara uyum kaçınılmazdır. Konukseverlikte bereketi giderici savurgan davranışların tümünden kaçınmak gerekir. Göreceli de olsa süreyi minimize etmek makul davranış olur. Ve bu arada imkan ölçüsünde hediyeleşmek muhabbeti artırır.
Konukseverlik, insan sevgisini çok yönlü işaretleyen en gerçekçi göstergedir. O, sosyal yaşamın parçası ve tabii refleksi olduğu müddetçe insani erdemlerin bütününü hayata yansıtmak daha bir mümkündür. Onun pratikte bireye kazandırdığı sinerjiyi karşılıklı saygı, sevgi ve toplumsal dayanışmaya dönüştürmek adına ayrı bir programa, başkaca müdahalelere ihtiyaç yoktur. Konukseverlik, paylaşım bağlamında pek çok mükemmelliği aşılama potansiyeline sahip öğretici, eğitici eylemdir. O, Hakk katında da halk nezdinde muteber ahlaki değerdir…
“Tanrı misafiri” anlayış ve yaklaşımının konuya kazandırdığı derinlik her türlü izahtan varestedir. “Misafir rızkıyla gelir, birini yer dokuzunu bırakır” söyleminin bereket yüklü hakikati sayısız tecrübeyle sabittir. “Sılayı rahim” yükümlülüğünü tam gerçekleştirebilmek konukseverlik psikolojisinin gelişmiş bulunmasıyla doğrudan alakalıdır. Tebliğ-temsil denklemini en rasyonel düzeyde ifadede ve muhatabı denilenler hususunda en doyurucu muhteva zenginliği sunumuyla iknada konukseverliğin katkısı oldukça fazladır.
Özellikle zor ve zorlu günlerde, harplerle, tabii afetlerle sarsılmış moral dinamikleri koruma ve kollama adına yapılan çalışma ve gayretlerin istenen ölçüde verimli olabilmesi; toplumun böylesine şiddetli hengâmelerden en az hasarla kurtularak selamete çıkabilmesi, hiç kuşkusuz konukseverlik hissiyatının gücüyle doğrudan bağlantılıdır. O bazen sıcak bir barınak, bir kase sıcak çorba, bir parça ekmek, bir bardak su, bazen sevgi dolu bir tebessüm, içten gelen iki damla göz yaşı, teselli verici birkaç kelime, bazen de bir örnek hal, uyarıcı bir öğüt, umuda fer veren ruha sinmiş öğreti ikramıdır. Ne ki cümlesinde görünen, kökleşmiş bir paylaşım ahlakıdır.
Konukseverlik, bizi biz yapan kültür yapımızın en temel unsurudur. Yazık ki, günümüzde bu temel unsur ciddi bir inkıraz ve yıkımla karşı karşıyadır. Onun yıkılışı, pek çok değerin kaybı anlamına geleceği aşikârdır. Fakat yine de kötü sonucu durduracak tedbirleri almakta tembellik, rehavet ve duyarsızlık içindeyiz. Öne sürülen mazeretlerin başkaca anlamı yoktur. Örf, adet ve geleneklerimize geri dönüş dışında da bir kurtuluş yolu görünmüyor…
Konukseverlik kavramının bize çağrıştırdığı en görkemli simge, en muhteşem sembol hiç şüphesiz, hicretin ilk aylarında Kâinatın Efendisini evinde konuk etme şerefine nail olmuş büyük sahabe “Mihmandarı Nebi”, Halit b. Zeyd Ebu Eyyüb el-Ensari hazretleridir.
Başta bütün İstanbul’un, bütün Türkiye’nin ve bütün İslam âleminin maşeri vicdanı onun ebedi konuk evi, gönüller onun ebedi mahbesidir...
Hac, ibadetimize yansıyan cephesiyle konukseverliği öne çıkaran ilahi öğretidir.
Beytullah ziyaretçileri, aynı zamanda Rabbimizin seçkin konuklarıdır. Onlara hizmet Hakk’a hizmettir. Sözlü, fiili onları üzecek, onları rencide edecek her davranıştan kaçınmak ilahi buyruktur. Onlara değer vermek, “şeair”i yüceltmektir. Yani takvayı, yani ilahi himayeyi elde etmektir.
Tasavvufi yaklaşımda konukseverlik, kalbin, ruhun, duyguların ve nihayet bütün bir mahiyetin, masivadan arındırılarak Rabbimizin -her türlü teşbih ve benzetmeden münezzeh şekilde- nüzulüne hazır hale getirilmesidir. Ne zaman geleceği belli olmayan Sevgiliyi aşk, iştiyak ve sevda dolu heyecanla beklemek bu işin edebidir. O’nu hoşnut edememe endişesiyle yaşanan sürekli mahcubiyet, dillendirilen daim af, daim özür dileyiş ise bu işin disiplini, vazgeçilmez kuralıdır…