Allah’ın Taksimine Razı Olmak
Yüzüne bile bakılmayacak zavallı insanların yüksek makamlara geldiğini, nice sahtekâr tiplerin zenginleştiğini ve parayla oynadığını; nice bilge kişilerin yüksek makamlara gelemediğini, nice çalışkan kişilerin ise fakirlikle dolu bir hayata muhatap olduğunu görür ve hayret ederiz.
İnsanların bir kısmı zengin ve mümbit coğrafyada, bir kısmı da açlığın kol gezdiği Afrika gibi bir kıtada doğar.
Bir kısmı savaşın içine doğarken, bir kısmı güvenli ülkelere. Bir kısım insanlar zengin ailelere, bir kısım insanlar ise fakir ailelere denk gelir. Doğduğumuz coğrafya, ülkemiz ve ailemizden de öte bir kısmımız zihinsel ve bedensel kısıtlılıkla doğar bir kısmımız sağlıklı ve zeki oluruz.
Kısacası hayatımızın her alanında farklılık ve zıtlıklara şahit oluruz. Hayattaki bu farklılık ve zıtlıkları anlamlandırmakta zorlanarak bazen bilerek bazen de bilmeyerek isyan edebiliriz. Bütün mesele hayattaki bu zıtlıkların sebebini kavrayabilmekte.
İnsan hayatındaki farklılık ve zıtlıkları “imtihan” (sınav-deney) olgusundan bağımsız değerlendirmek; âlemdeki düzenin yegâne planlayıcısı, yaratıcısı ve sahibi Allah-u Teâlâ’nın tekvin, irade ve kudret sıfatlarını anlamamaktır.
İçinde yaşadığımız uçsuz bucaksız âlem, dünyamız, coğrafyamız, ülkemiz, ailemiz, çevremiz ve bedenimizin tasarlanış, yaratılış ve bize emanet edilişinde zerre kadar dahlimizin olmadığını, bizim sadece kendimize emanet edilenlerle “nasıl bir hayat süreceğimizi” tespit edilmesi için “imtihan” edildiğimizi anlarsak; hayatımızdaki olumlu ya da olumsuz olup bitenleri daha iyi anlamlandırabiliriz.
Allah-u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’inde dünya hayatının geçici olduğunu ve insanların birbirleriyle yarıştığı bir yerden ibaret olduğunu, “Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider.)...” Hadid, 20 ayetinde anlatmaktadır. “Göklerde ve yerde olan bütün varlıklar Allah’ındır” Enbiya, 19 ayetiyle bütün âlemin sahibinin kendisi olduğunu, “Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz/sınıyoruz. Ancak bana döndürüleceksiniz”
Enbiya, 35 ayetiyle bu dünyanın geçici imtihan alanı olduğunu, “O hanginizin daha güzel/hayırlı amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır” Mülk, 3 ayetiyle de ölümü ve hayatı imtihan için yarattığına işaret etmektedir.
Bu sebeple insanın ilk idrak etmesi gereken “kul” olduğunu bilmesidir. İkinci bilmesi gereken canının, malının, ailesinin, ülkesinin ve bütün bir dünyanın sahibi değil “emanetçisi” olduğunu bilmektir. İnsanın üçüncü bilmesi gereken ise bu dünyanın ebedi âlemde sahip olabileceğimiz yerler için bir “imtihan/sınav” alanı olduğudur. İşte insanoğlu “kulluk-emanet ve imtihan” kavramlarını iyi idrak ederse hayatın anlamını da iyi kavrar.
Bu idrak ediş, “Hayırlı/güzel amellerle” Mülk, 3
kemale ererse “rıza” kavramını anlayarak Rabbinin kendisine verdiği bütün lütuflara razı olmasına, Rabbinin de kendisinden razı olmasına sebep olur.
Böylece, “Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuştur” Beyyine, 8 hedefine ulaşılmış olur.
Ulaşılan bu hedefin büyük ve yüce bir başarı olduğu Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifte şöyle anlatılmaktadır:
“Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, ebedî olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler ve adn cennetlerinde çok güzel köşkler vaat etti. Allah’ın rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür. İşte bu büyük başarıdır” Tevbe, 72.
“Nimetlerin en yücesi, Allah’ın rızasını kazanmaktır” Buhari, Rikak 51; Müslim, Cennet, 9.