BÜYÜKLENME
Bir gerçek hadiste şöyle buyrulmuştur: "Kalbinde zerre miktarı kibirlenme olan bir kimse hiç şüphesiz cennete giremez." Resul sözünde zikredilen kibir, Allah'a kulluktan, O'na itaatten engelleyen kibirdir. Kalbinde zerre miktarı iman olan bir kimse nasıl ki sonsuza kadar cehennemde kalmazsa, zerre kadar büyüklenme de cennetten mahrum bırakır. Demek ki kibir imanın kâmil zıddı oluyor, Zira kibir, abidliğin, kulluğun gerçeğine uymamaktadır. Bir kutsî hadiste şöyle buyrulmaktadır: "Allah buyuruyor ki: "Azamet gömleğim, büyüklenme de kaftanımdır. Bir kimse bunları benden soyup almaya kalkışırsa, ona azab ederim." (Müslim ve Ebu Davud)
Azamet ve büyüklük Rabbin özelliklerindendir. Büyüklük azametten daha yücedir, daha ileridir. Bundan ötürü azameti gömleğe benzetirken, kibri onun üzerindeki kaftana benzetmiştir. Namazın, ezanın ve bayramların açılışının tekbirle oluşunun sebebi bunu işaret etmektedir. Hep O'nu ululaştırma ile açılır kapılar. Sefa ve Merve gibi kudsi yerlerde, insan bir şerefe yükseldiği zaman veya bir bineğe bindiğinde ve benzeri yerlerde tekbir getirmek müstehab olarak kabul edilmiştir. Bir yangın ne kadar büyük olursa olsun, yürekten çıkan bir tekbirle söndürülür. Ezan okunurken, tekbirle başladığı için şeytan kaçar.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır mealen: "Rabbiniz buyurdu ki: Bana dua edin size karşılığını vereyim. Bana itaat ve kulluk etmekten alıkoyan kibir sahipleri, bu kibirleri yüzünden küçülmüş ve zelil olarak cehenneme gireceklerdir." (Mümin: 60)
Kibrinden .kendisini büyük zannetmesinden ötürü Allah'a kul olmaktan uzak duran kimse, mutlaka başkalarına boyun eğip zillet içine düşer. Zira insanoğlu iradesiyle hareket etme istidadındaki hassas bir yaratıktır. Bir gerçek hadiste şöyle buyrulmaktadır: "İsimlerin en güzeli ve doğrusu, Haris ve Humam'dır." (Müslim ve Ebu Davud)
Haris çalışan ve kazanan demektir. Humam ise, hemme kelimesinden türemektedir, ve Hemme ise, ilk adım, başlangıç .depara kalkıştır. Yani iradenin teşekkül anı ve yerine getirilme ilk hamlesi. İnsanın devamlı olarak iradesi vardır. Her iradenin de elbette bir maksudu, irade edileni olacaktır. Demek ki, her kulun sevgi ve iradesinin sonuçlandığı, nihayete erdiği bir sevgili hedefi ve amacı vardır. Bir kimsenin sevgi ve iradesinin hedefi Allah olmazsa, hele de kibrinden ötürü doğarsa böyle bir durumda, elbette ki böyle bir kimsenin Allah'tan başka mahbubu ve amacı vardır. Böyle kimseler, ya malı ya makamı, ya suretleri, yahut peygamberlerden, salihlerden ve meleklerden bir kısmını kendisine ilah edinmiştir. Bazı kimseler peygamber ve nebileri kendilerine Rab ediniyorlar. Bunlardan başka şeyleri de ibadetlerine muhattab sayıyorlar.
Bir insan Allah'tan başkasını kulluk yapmaya lâyık gördü mü, böyle biri mutlaka müşrik olur. Kulluğundan ötürü kibirlenen kimseler de müşriktir. Bunun içindir ki firavun, Allah'a ibadet yapmaktan kaçınan, kulluğa yanaşmaktan uzak duranların en ileri geleni ve en azılısı idi ve elbette ki müşrikti. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Doğrusu biz Musa'yı mucizelerle ve apaçık delillerle takviye ederek gönderdik. Firavun'a, veziri Hamun'a ve Karun'a onlar Musa için şöyle dediler: "Bu bir sihirbazdır ve yalancıdır." âyetinden Musa da şöyle dedi: "Ben hesap gününe inanmayan her kibir ve azamet sahibinden benim ve sizin Rabbinize sığınırım" âyetine kadar. Bu âyetten de "İşte Allah, her kibir sahibi zorbanın kalbini böylece mühürler." (Mümin: 23) Yüce Allah başka bir âyetinde de mealen, şöyle buyuruyor:
"Karunu da, Firavunu da, onun veziri Hamun'u de helak ettik. Gerçekten Musa onlara apaçık delillerle gelmişti de, onlar yeryüzünde kibirlenip başkaldırdılar. Halbuki ise azaptan kurtulabilecek değillerdir." (Ankebut: 39)
Başka âyetler. "Çünkü Firavun Mısır'da kibirlenip başkaldırmış ve insanlarım bölerek kendisine bağlamıştı. Onlardan bir topluluğu ezebilmek için çocuklarını boğazlattırıyor, kadınlarını ise canlı bırakıyordu. Hiç şüphe yok ki o çok sinsi fırsatçılardandı." (Kasas. 4)
Başkası: "kalpleri ile yakinen bildikleri halde nefislerine zulüm yaparak ve kibirlenerek bütün mucizeleri inkâr ettiler. Ey Resulüm! Bak ki bunların sonuçlan nasıl hüsran oldu." (En-Neml: 14)
Bunlara benzer, Firavunu müşrik olarak tanıtan âyetler Kur'an'da bir hayli çoktur. İşte bir başka âyet meali: "Firavunun kavminden ileri gelenler, Firavuna şöyle dediler: "Musa'yı ve kavmini, fesatçılık yapmaları ve Musa'nın hem seni. hem tanrılarını terk etmesi için mi yerinde bırakacaksın." (A'raf: 127)
Bütün araştırmalar göstermiştir ki, bir insan Allah'a ibadet ve kulluk yapmaktan kibri yüzünden ne kadar kaçınırsa, Allah'a şirk koşmada o kadar ileri gitmiş olur. Çünkü, Allah'a kibri yüzünden sırt çevirenin derecesi ne kadar artarsa, o nispette Allah'tan başkalarına kulluğu artacaktır. Elbette ki, kişi Allah'ın yerine koymuş olduğu kalbinin sevgi hedeflerini, Allah'ın ortağı yapmış olur. Kalp asla bütün yaratıklardan uzak duramaz onlara sevgi beslemekten kaçınamaz. Ancak, Allah sevgisi bütün sevgilerin üzerinde olacak. Allah'a kulluk etmede, yalnız O'ndan yardım dilemede, sadece O'na güvenip dayanmada, tek O'nun sevdiğini sevmede, sevmediğini sevmemede, razı olmadığından razı olmamada, olduklarından ferahlık duymada, Allah'ın kerih ve iğrenç gördüğünü iğrenç görmede ve kötü bir şeyi yapmamada, Allah'ın dostluk kurduklarıyla dostluk kurmada, Allah'ın düşman tanıdıklarını düşman olarak tanımada, Allah için sevmede, gene Allah için nefret etmede, Allah için vermede yine O'nun için vermemede, asla O'na ortak koşmayacaktır. Allah'a olan sevgisini ve dinine olan bağlılığını artırdıkça kulluğu da güçlenir, ve Allah'tan başkasına ihtiyaç duyma halinden kurtulur insanoğlu. Allah'tan başkasına kul olmayan kimsenin kibri olmaz. Çünkü, yalnız Allah'a kul olmanın gücü buna engeldir. Hıristiyana şirk, Yahudiye ise kibir galip gelmiştir.
Yüce Allah Hıristiyanlar hakkında mealen şöyle buyurmaktadır."O Hıristiyanlar alimlerini ve rahiplerini, Allah'ın yerine koyup Rabler edindiler. Meryem'in oğlu İsa'yı da. Halbuki onlar da tek olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'tan başka itaat edilecek hiçbir ilah yok. O, müşriklerden kendisine ortak koştuklarından tamamen münezzehtir." (Tevbe: 31)
Yahudiler hakkında da şunları buyuruyor: "Ey Yahudiler! Size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle bir peygamber geldiğinde, kibirlenip inat ettiniz. Peygamberlerden bir kısmîm tanımadınız, bir kısmını da öldürdünüz." (Bakara: 87)
"Yeryüzünde haksız olarak kibirlenenleri âyetlerimi anlamaktan men edeceğim. Onlar doğru yolda hangi mucizeyi görseler, ona inanmazlar da, eğri yolda, sapıklıkta kendilerine bir yol bulduklarında, o yola giderler. Onların böyle hareket etmeleri, âyetlerimizi yalan saymalarından ve bilgi edinememelerindendir." (A'raf: 146)
Kibir şirki davet eder. Şirk ise İslâm kelimesinin ifade ettiği mânanın tam ve kâmil zıddıdır. O öyle bir suçtur ki, Allah bu suçu asla affetmez.
Yüce Allah bu konuda mealen şöyle buyurmaktadır: "Doğrusu, Allah şirk koşanı bağışlamaz. Fakat bundan başka suçları, diledikleri için bağışlar ve affeder. Kim de Allah'a şirk koşarsa, pek büyük bir günah işlemiş olur." (Nisa: 48)
Bir başka âyet meali: "Muhakkak ki Allah kendisine ortak koşanları asla bağışlamaz Bu korkunç suçtan başkalarını mağfiret buyurur. Kim Allah'a ortak koşarsa, kendisini Allah'tan çok uzaklaştıran bir sapıklığa düşmüştür." (Nisa: 116)
Bütün Resul ve nebiler İslâm dini ile gönderilmiştir. O öyle bir dindir ki, Yüce Allah ondan başka bir dini din olarak kabul etmez. Ne evvelkilerden ve ne de sonra gelecek olanlardan. Hz. Nuh'dan bahseden bir âyette şöyle buyrulmaktadır: "Hz. Nuh: "Davetimden yüz çevirdiğiniz takdirde size yazık olur. Davetime icabet edersiniz kazanırsınız. Ben sizden herhangi bir ücret istemiyorum ki. Benim mükâfatım ancak Allah'a aittir. Ve ben yalnız O'nun birliğine ve emirlerine boyun eğmekle emrolundum." (Yunus: 72)
Hz. İbrahim Aleyhisselâm hakkında da şöyle buyrulmaktadır: "Kendini bilmeyenden başka kim İbrahim'in dininden yüz çevirir? Hakikat o ki, biz İbrahim'i seçtik. O, ahirette salihlerdendir. İbrahim'e Rabbi, emrime uy, Müslüman ol!" dediği zaman, şöyle cevap vermişti: "Kendimi alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim ettim ve Müslüman oldum." Bu dini İbrahim kendi oğullarına vasiyet ettiği gibi, Yakub da vasiyet etti: "Ey oğullarım! Hiç şüphe yok ki Ailen İslâm dinîni sizin için seçti. O halde siz de ancak Müslümanlar olarak can verin!" (Bakara: 132, 133)
Yusuf Aleyhisselâmdan naklen: "Beni Müslüman olarak öldür ve salih kulların arasına kat" (Yusuf: 101)
Musa Aleyhisselâmdan naklen: "Ey kavmim! "Siz gerçekten Allah'a iman ettinizse ve O'nun birliğine ihlas ile teslim olmuş Müslümanlar iseniz, artık yalnız Allah'a tevekkül edip güvenin!" (Yunus: 84)
Yine Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Hiç şüphe yok ki, Tevrat'ı biz indirdik. Onda bir hidayet ve nur vardı. Müslüman olan nebiler Yahudiler orasında onunla hüküm verirlerdi. (Maide: 44)
Belkıs'dan naklen şöyle buyruluyor: "Ey Rabbim, ben gerçekten de nefsime zulmetmişim. Şimdi Süleyman'ın rehberliğinde, âlemlerin Rabbı olan Allah'a teslim olup Müslüman oldum!" (Nemi: 44)
Yine Yüce Allah buyuruyor: "Hani İsa'ya bağlı olanlara: "Bana ve Resulüme iman edin!" diye ilham etmiştim de, onlar: "İman ettik, bizim gerçekten Müslüman olduğumuza şahit ol!" demişlerdi." (Maide: 111)
"Allah katında makbul olan tek din İslâm'dır." (Ali İmran: 19)
"Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, o din asla kendisinden kabul edilmez ve ahirette ebediyen zarar çekenlerden olur." (Ali İmran: 88)
"Onlar Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde her ne varsa, hepsi de ister istemez O'na teslim olmuştur ve ahirette O'na çevrilip götürüleceklerdir." (Âli İmran: 83)