FİTNE TOHUMU EKENLER, YERYÜZÜNÜ ISLAH DEĞİL İFLAS EDERLER
Ortam düzelir diye Rabbimden niyaz ederken baktım ki hâlâ fitne tohumları bir bir kalplere ekiliyor, (kargaşalıklar ve fenalıklar) devam ediyor bu yazıyı geç de olsa ele almaya karar verdim.
Fitne, bugünümüzde olduğu gibi insanların atası Hz. Âdem (a.s.) zamanında da vardı. İlk fitne onun oğulları Habil ve Kabil arasında başlamış, tâ Ahir Zaman Peygamberi Efendimiz (s.a.v.)’e gelinceye kadar farklı zaman ve mekânlarda kendini göstermiş. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den sonra fitne dört Halife devrinde alevlenmiş, içinde bulunduğumuz zaman dâhil kıyametin kopmasına kadar geçecek zaman içerisinde vuku bulacak fitneler ise en açık bir şekilde bizlere haber verilmiştir. İnsanoğlunun imtihanı olduğu için Efendimiz (s.a.v.) pek çok hadisleriyle ümmetine uyarıda bulunmuştur. Özel bir başlık halinde hadis kitaplarında mutlaka yer alan bölümlerden biri de Kitabu’l-fiten (fitneler kitabı, bölümü) yer almıştır.
İçinde bulunduğumuz asır, hadislerde haber verilen bütün fitnelerin yaşandığı bir asırdır. Çünkü fitneyi kısaca dahilî kargaşa olarak anlarsak, artık İslam âlemi dış oyunların tuzağına düşerek, Allah yolunda cihadı, küffara karşı savaşmayı bırakmış, Müslümanların birbirleriyle kavgasına dönüşen dahilî kargaşalar da rol almaya başlamıştır.
Kısa da olsa, Mü’minler arasında bozgunculuğa ve kargaşaya sebep olan fitne’den biraz bahsetmek istiyorum. Öyle ise, fitne nedir ve ne değildir, fitne sırasında takip edilecek yol hususunda Rabbimiz ve O’nun âleme rahmet olarak gönderdiği Habibi ne demiştir? Bu soruların cevabını bilmek her zamankinden daha büyük ve daha zaruri bir ihtiyaç haline gelmiştir. Tevfik Rabbimdendir.
Şu bir gerçektir ki İslam dininin gayelerinden biri de; yeryüzünde barışı, adaleti ve huzuru sağlamaktır. İslâm’ın prensiplerini tam olarak yaşayan toplumlarda birlik ve huzur yaşanırken, bu hükümlerden uzaklaşan toplumlarda ise tarih boyunca fitneler zuhur etmiş ve insanları çeşitli felaketlere sürüklemiştir.
“Fitne” kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de: “Saptırma” (Bkz., el-İsrâ, 17/73); “Fenalık yapma” (Bkz., en-Nisâ, 4/101); “Belaya uğratma” (Bkz., el-Burûc, 85/10); “Kargaşa ve ölümü temenni ettiren hal” (Bkz., el-Bakara, 2/191) gibi manalarda kullanılmış, Rabbimiz Teâlâ: “Fitne, (adam) öldürmekten daha şiddetlidir.” (el-Bakara, 2/191) buyurarak onun ne kadar vahim bir şey olduğunu bizlere bildirmiştir. Fitne çıkarmak ve fitneye âlet olmak, sadece bir kişinin hukukuna değil, birçok kişinin hukukuna tecavüz anlamına gelir ki, bu kişinin altından kalkamayacağı büyük bir katliamdır.
Genel bir ifadeyle Allah (c.c.)’dan, O’nun rızasından uzaklaştıran, zelil bir hayat yaşamaya neden olan her şeye fitne denir. Evet, insan, bedenî ve şehevî arzularıyla imtihan olduğu gibi, bazen dünyanın câzibedar güzellikleriyle, maddî imkân ve servetle, iktidar ve kuvvetle, bazen belâ ve musibetlerle, değişik ihtilâf ve iftiraklarla, bazen de içtimaî düzenin bozulması, toplumun anarşi ve kargaşaya girmesi... gibi hususlarla da imtihan olur.. ve bunların bütünü de fitne kategorisine girer.
Fitnenin temelinde enaniyet ve dünya sevgisi yatar. Bu ise çoğu zaman; ırkçılık, makam ve iktidar hırsı olarak tezahür eder.
Diğer yönden fitne, Cenâb-ı Hakk’ın sadık kullarıyla sadık olmayanlarını birbirinden ayıran bir imtihanıdır. Fitne seline kendini kaptıranlar, hakikat ölçülerini terk ederek nefsin, heva ve hevesin oyuncağı olurlar.
Fitne, bir zorluk ve imtihan olduğuna göre, mü’min onunla her an karşı karşıya kalabilir. Ailesiyle, akrabasıyla, arkadaşıyla, kardeşiyle zıt düşebilir; çoluk çocuğu arasında, işte ve hatta ibadet mahallerinde bir fitne ile yüzleşebilir.
Fitne zamanında ibadetin ve itâatin önemi;
Rasûl-i Zîşân Eefendimiz (s.a.v.), fitnelerden ancak ibadetlerle, salih amellerle kurtulmanın mümkün olacağını haber vermiştir. Efendimiz (s.a.v.)’in muhterem zevceleri Ümmü Seleme annemiz, Rasûl-i Ekrem’in bir gece “Subhanallah! Allah, bu gece ne hazineler, ne fitneler indirdi” diyerek telaşla uyandığını anlatmıştır. Sonra Peygamber (s.a.v.) “Odalarında uyuyanları, (hanımlarını kastederek) namaz için kim uyandıracak” (bkz, Buhârî, Fiten, 6) buyurmuştur. Hadis-i şerifte fitnelerden korunmak için namaz kılınması emredilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bu hadislerinde özellikle gece kılınan namazların insanları fitnelerden koruyacağına işaret etmiştir.
Fitne zamanlarında şüpheli şeylere karşı daha bir dikkatli olunması tavsiye edilmiştir. Peygamber Efendimiz’in “şüpheli şeylerden sakınmayı” (İbnMâce, Fiten, 14) emreden hadisi delil getirilerek, fitne zamanlarında şüpheli şeylerin terkedilerek vera’ sahibi olunması tavsiye edilmektedir.
Fitne zamanında mü’min, şahsî yaşantısına, ibadet ve kulluk hayatına dikkat etmeli, fitnenin zorluklarına karşı Allah’ın himayesine sığınmalıdır. Nitekim Efendimiz (s.a.v.): “Fitne (ve anarşi) döneminde ibadet, (sevap bakımından) bana hicret etmek gibidir.” (Müslim, Fiten, 130) buyurarak fitne döneminde kulluğa sarılmanın, zorluğuna nispetle ne derece faziletli olduğunu ifade etmiştir.
Diğer bir hadislerinde ise salih amele teşvik ederek: “Karanlık gecenin parçaları gibi fitneler (gelmeden önce salih) ameller(i işlemek)te acele edin. Kişi (o dönemde) mü'min olarak sabahlar ve kâfir olarak akşamlar. Veya mü'min olarak akşamlar ve kâfir olarak sabahlar. Dünyalık bir şey karşılığında dinini satar.” (Müslim, Îmân, 51) buyurmuştur.
Kişinin “mü'min sabahlayıp kâfir akşamlayacak” kadar büyük değişiklikler geçirecek olması; fitnenin korkunç olacağına bir işarettir.
İşte böyle kargaşa dönemlerinde salih amel işlemek, sair zamanlarda işlenenden elbette ki kat kat üstün olacaktır. Ki Efendimiz (s.a.v.): “(Fitne günlerin)de sabretmek, (avuçta) kor ateş tutmak gibi (sıkıntılı)dır. O (gün)lerde (salih) bir amel işleyene, onun yaptığının benzerini yapan elli kişinin sevabı kadar (sevap) vardır." (Ebû Dâvûd, el-FitenVe’l-Melâhim, 17) buyurmuştur.
Mü’min fitne zamanında zandan sakınmalı, kesin bir bilgiye sahip olmadığı meselelerde konuşup da kalbini karartmamalıdır.
İbn Mâce, “Fitnede Fazla Konuşmamak” konusunda bir bâb açmıştır. İbn Mâce, fitnelerin temel sebeplerinden birinin dil ile yapılan propaganda olduğuna işaret etmiştir. Bazen dil, keskin bir kılıçtan daha kötü sonuçlar doğurabilir.
Zira Efendimiz (s.a.v.) “Fitnelerden uzak durun. Zira (fitne)lerde dil, (tesir bakımından) kılıç darbesi gibidir.” (İbn-i Mâce, Fiten, 12) buyurmuş, mü’minleri uyarmıştır. Yersiz konuşmalar fitneyi körükler, Müslümanlar hakkında kin, husumet ve öfkeyi tahrik eder.
Fitne zamanında duânın önemi;
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) dualarında fitnelerden Allah’a sığınarak fitne konusunda ümmetine örnek olmuş, onlara fitnelerden kurtulmak için duaya iltica etmelerini tavsiyece bulunmuştur. Bir hadislerinde “Fitnelerin şerrinden Allah’a sığınırım” (Buhârî, Fiten, 15) diye dua etmiştir.
Islah mı yoksa ifsat mı;?
Rabbimiz Teâlâ Bir âyet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:
“Onlara: “Yeryüzünde fesad çıkarmayın!” denildiği zaman: “Biz ancak ıslah edici kimseleriz” derler. (el-Bakara, 2/11)
Evet, bozguncuların, fitnecilerin yöntemleri değişse de gerekçeleri hiçbir zaman değişmemiştir. Bu nedenle Müslümanlar ayık olmalı, attıkları adımın, konuştukları sözlerin kıyamet günü hesabını vereceklerini düşünmelidir.
Dünya genelinde ve özellikle ülkemizde Müslümanlar olarak birliğe sebep olacak işlere tutunmalı, ayrılıktan şiddetle sakınmalıyız. Zira, “Müslümanların bir araya gelmesinde (toplulukta) rahmet, ayrılık ise azap vardır.” (bkz., Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.30, s.390, h.no:18449) Çevremizdeki yangınlar bizi de sarmadan uyanmalıyız.
Mü’minler tarihte, birlik oldukları sürece kuvvetli olmuş, ayrıldıkça zayıflamış, kâfirlerin zulmüne maruz kalmış, hem dünya hem de âhiretlerini sıkıntıya uğratmışlardır.
Harun APAYDIN.