Güzel Konuşmak
Mü’min kul, bütün hayatını güzelleştirmek için çabalar. İbadetlerinden lezzet alabilmek ve Allâhu Teâlâ’nın murâd ettiği gibi edâ edebilmek için gayret gösterir. Yaşamını nâfile ibadetler ve tesbîhâtla süslemeye çabalar. Rızkını helâlinden temin etmek, her türlü haramdan kaçınmak için çırpınır. Başta ailesi olmak üzere etrafına güzel örnek olmaya çalışır. Kemâlâtın günlük yaşantının her bir dilimini güzelleştirmekten geçtiğini bilir. Bir tarafı eksik kalacak olduğunda iyi bir mü’min olamayacağından ve eksik yönünün diğer taraflarını da olumsuz etkileyeceğinden korkar. Bu sebeple gündelik hayatının her alanına çeki düzen vermeye dikkat eder.
Ağızdan çıkan söze dikkat etmek bu kemâlâtı tamamlayan ana unsurlardan birisidir. Ağzından çıkan sözlerin hesabını yapmayan ve kötü kelimeler kullanan bir insanın kâmil bir mü’min olmasından aslâ söz edilemez. Bu kişinin kulluğunun önemli bir kısmı eksik demektir.
İlk bakışta bu tür ifadeleri kullanmak bizlere hafif veya önemsiz gibi gelebilir. Lakin İslâm âdâbı açısından bakacak olduğumuzda esasında büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu, cehenneme yönelik bir tarafımız olduğunu anlarız. Şöyle ki:
1- Hz. Peygamber (s.a.v.) bütün hayatı boyunca çirkin kelimelerden bir tanesini bile kullanmamıştır. Ağzından sövme veya sokak ağzı olarak nitelendirebileceğimiz tek söz çıkmamıştır. Onun hayatında kötü kelâma aslâ yer yoktur. Zâten Hz. Âişe vâlidemize Rasûlullah’ın ahlâkından sorulduğunda, “Onun ahlâkı Kur’an idi.” cevabını vermiştir.1 Mademki ahlâkı Kur’an idi, o zaman Allah’ın kitâbına bakmamız gerekir. Kitâbullah’a mürâcaat ettiğimizde de o güzel buyruğun içinde gayr-i ahlâkî bir tek kelime bulamayız. Bilakis yüce kitâbın şöyle dediğini görürüz: “Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sâbit, dalı ise göktedir. Rabb’inin
izniyle her zaman yemişini verir.”2
Bize her yönüyle örnek olan ve mübârek ağzından uygun olmayan tek söz çıkmayan güzel Peygamberimiz’in, bununla yetinmeyerek, bizleri kötü söz söylemekten sakındırdığını da görmekteyiz. Şöyle buyurmuştur: “Mü’min kişi onu bunu çekiştirip kötüleyen, ona buna lanet eden, sözü ve davranışı kötü, ağzı bozuk kimse değildir.”3 “İnsanlar diliyle söylediklerinden başka bir şey yüzünden yüz üstü ateşe atılırlar mı?”4
Bir gün Rasûlullah’a, “İnsanların cennete girmelerine sebep olan en önemli amel hangisidir?” diye sorulduğunda, “Allah’a karşı muttakî olmak ve güzel ahlâktır.” buyurmuşlardır. İnsanların cehenneme girmelerine sebep olan en önemli amel sorulduğunda da, “Ağız(daki dil) ve cinsel uzuvdur.” cevabını vermişlerdir.5 Dolayısıyla o ne kötü bir söz söylemiş ne de ümmetin söylemesini istemiştir.
Bu durumda, mademki Rabb’imiz kitabında tek bir kötü söz zikretmemiştir, örnek olarak bizlere takdim ettiği Hz. Muhammed (s.a.v.) de tek bir çirkin kelime söylememiştir, bize düşen görev Kur’an ve sünnete uymaktır. Hem Hz. Muhammed (s.a.v.)’i kendime rehber edindim deyip hem de çirkin kelimeler kullanmaya ve Kur’an’a aykırı davranmaya devam etmek kabul edilebilir bir tutum ve davranış değildir.
2- Uygun olmayan kelimeleri kullanmayı alışkanlık haline getirenlerin arkadaş ortamlarına baktığımızda, birbirlerine karşı küfürlü konuştuklarını ve hiçbir şey olmamış gibi o mecliste kalmaya devam ettiklerini görürüz. Ancak ortamın bir yerinde bir şey patlak verir ve son derece keyifli giden arkadaşlık kavgaya dönüşüverir. Sahte muhabbet şiddetle sonlanır.
Kavga olmasa bile, aralarında gerçek anlamda dostluk olmadığından, birbirlerine aslâ itimat etmezler. Dostlukları meclis arkadaşlığıdır. Sırlarını paylaşmazlar, güven duyguları sıfırdır. Ortam riyakârlık ve samimiyetsizlik üzerine kurulu olduğundan insanın buradan âhiret sermayesine bir şey katması mümkün değildir. Bilakis bolca günah yüklenme ihtimali vardır. Çünkü o meclis Allah’ın râzı olacağı bir yer değildir. Zaten Rabbimiz şu kelâmını boş yere buyurmamıştır: “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.”6
3- Kötü sözler kullanmayı alışkanlık haline getirenlerin karşılarındakilere saygıları yoktur. Bu sebeple herkese kolayca bir lakap takarlar. İnsanların yaratılış itibarıyla noksan olan yönleriyle alay ederler. Şişmanlığını, saçlarının dökülmüş olmasını, bir gözünün âmâ oluşunu, topallığını, peltek konuşmasını, boyunun kısalığını velhasıl alay etmek için bir şeyini mutlaka bulurlar. Karşıdaki bedenen veya otorite olarak zayıf biriyse yüzüne, değilse arkasından kötü sıfatlarla anarak küçümserler. Böylece kendilerine eğlenecek bir şey bulduklarını sanırlar. Ancak bu insanlardan birisi o meclisten ayrılıp gittiğinde, arkadaşı olarak bildikleri bu sefer onu kötü sıfatlarla anmaya başlarlar ve gülerler. Çünkü hiç biri diğerinin gerçek dostu değildir. Aralarındaki bağ Rabb’imizin râzı olduğu bir hukuka dayanmamaktadır. Halbuki Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştu: “Ey iman edenler! Bir topluluk, (başka) bir toplulukla alay etmesin; olur ki (onlar), kendilerinden daha hayırlı olabilirler! Birtakım kadınlar da (başka) kadınlarla (alay etmesinler)! Belki (onlar da) kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendinizi (birbirinizi) de ayıplamayın ve birbirinizi (kötü) lakaplar ile çağırmayın! İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! Artık kim (bu kötü amelinden vazgeçerek) tevbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir!”7
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) de bir hadislerinde, “Müslümana sövmek fâsıklıktır.” buyurmuştur.8 Hz. Peygamber (s.a.v.)’in çok yakınındaki sahâbîlerden olan İbn Abbas da bu hususta şöyle demiştir: “Muhakkak Allah, çirkin söz söyleyen, kötü konuşmayı alışkanlık edinen kimseyi sevmez.”9
4- Kötü sözler etmeyi alışkanlık haline getiren ebeveynlerin çocukları onların bu konuşmalarından çok etkilenirler. Öğrendikleri kelimeleri hemen arkadaşlarına taşırlar ve onlara hitap ederken sin-kaflı sözcükler bile kullanmaya başlarlar. Kötü bir eğitim alarak yetişen böylesi çocukların, ileride nasıl bir yola gireceği tahmin edilebilir.
Babalar yanında bir kısım annelerin de böylesi kelimeleri kullanmaları, hatta kızdıklarında çocuklarına ağır ifadeler sarf etmeleri yüreklerimizin dayanabileceği bir durum değildir. Çocuğun yetişmesinde herkesten fazla etkili olan anne, yavrusunun zihnini güzel sözlerle, ilâhilerle, sûrelerle, duâlarla dolduracağına, çirkin kelimeleri boca ederek ona en büyük kötülüğü yapar.
5- İnsanların önemli bir kısmının gündelik hayatta çokça kullandıkları “lan” gibi ifadeler de aslâ hoş karşılanacak kelimeler değildir. İslâm’ın Müslümanlardan beklediği bir konuşma tarzı vardır ve muttakî, Allah’ın rızâsını talep eden bir kulun ağzına bunlar yakışmaz.
Görüldüğü gibi, ağızdan çıkan bir kelâm sadece bir söz olarak kalmamaktadır. Suya atılan taş misâli dalgalar oluşturmakta ve başka kötü şeyleri tetiklemektedir. Dolayısıyla hayatının bir alanı kötü olan insanın diğer alanlarını koruması çok zordur. Meselâ küfürbaz olan bir insanın bu hali diğer işlerini de etkiler. İbadetlerinde gevşeme ve ahlâkında za’fiyetler oluşur. Kötü konuşma kendi başına kalmaz. Bütün bir hayat olumsuz anlamda etkilenmeye başlar.
Mü’minler olarak bizler, aramızdaki hukuku her açıdan korumak durumundayız. Zira Müslümanlar bizim kardeşimizdir. Kendi öz kardeşimize nasıl sahip çıkıyorsak onlara da her açıdan sahip çıkmak durumundayız. Allah Rasûlü’nün, “Kişi bir mü’mine lanet ederse, bu onu öldürmek gibidir.” buyurması bu sebeple çok önemlidir.10 Mü’min ne eylemiyle ne söylemiyle Müslümana zarar veremez; vermemelidir.
Bilakis arkadaşlarımızla bir araya geldiğimizde meclislerimiz hayır meclisi olmalıdır. Günahlara girilmemelidir. Hayır konuşup hayır ile ayrılmalıyız. Çünkü bizler şu hadise tutunmak zorundayız: “Allah’a ve âhirete inanan kimse ya hayır konuşsun veya sussun.”11
-----------------------------------------------------------
Dipnot
1. Müslim, 746.
2. 14/İbrâhîm, 24-25.
3. Tirmizî, 1977.
4. Tirmizî, 2616.
5. Tirmizî, 2004.
6. 17/İsrâ, 53.
7. 49/Hucurât, 11.
8. Tirmizî, 1983.
9. El-Edebü’l-Müfred, 331.
10. Buhârî, 6047.
11. Buhârî, 6018.