* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: DİLİNİ TUT  (Okunma sayısı 870 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
DİLİNİ TUT
« : Mart 11, 2017, 02:24:41 ÖÖ »
Dilini Tut

     Yüce Allah  buyuruyor ki:

   “ Biz ona bir dil ve iki dudak vermedik mi”(Beled,9)

     Allah Teala hiçbir canlıya vermediği konuşabilme yeteneğini insana lütfetmiştir. İnsan Allah’ın verdiği nimetlerle insandır. Her  verilen nimet nice sorumlulukları da beraberinde  getirir. İşte dil de bu nimetlerin en önemlilerindendir.

Dil, hayrında şerrinde kapısını açan iki taraflı bir anahtar gibidir; cennete de kapı açar cehenneme de… Dil insanı hakkın rızasına da ulaştırabilir, şeytana veya nefsine de esir edebilir. Dil insanı insan, bekli de sultan eder. İnsanı  vezir de eden rezil de eden yine dildir. İnsanı yüzü koyun cehennemin gayyalarına sürükleyen dilden başkası değildir.

    Davut Aleyhisselam bir koyun keser, Lokman hekime koyunun en iyi uzvundan getirmesini emreder. Lokman hekim dil ile yüreğini getirir.

    Başka bir zaman yine bir koyun keser  bu defa da en kötü iki uzvunu ister. Lokman hekim yine iki uzvunu; dil ile yüreğini getirir. Davut aleyhisselam bunun sebebini sorunca Lokman hekim şu cevabı verir:

     “Bu iki uzuv iyi olursa her şey iyi olur, eğer kötü olursa her şey kötü olur.”

  Evet, insan aslında dili ile yüreğinden ibarettir, farklılığı bunlardır. Dili Hz Ali teraziye benzetmiş ve şöyle buyurmuştur:  “O, cehaleti ile hafifler aklı ile ağırlaşır.”

    Dil yerinde kullanılırsa insan için ibadet olur, mükafat üstüne mükafat kazanmaya vesile olur. Ancak her ağzımıza geleni sarf etmek insanı nice dönülmez badirelere sürükler. Dil yaydan çıkan ok, namludan fırlayan mermi gibidir. Hedef iyi tayin edilmeli, söyleyeceğimiz sözün karı ve zararı iyiden iyiye yapılmalı  yoksa  geri dönüşü olmayan bir yola girilmiş olunur. Diyor ki: “Söz söylemeden önce senin esirindir, söyledikten sonra sen onun esiri olursun.” 

   Yunus emre der ki:

   Sözü bilen kişinin, yüzünü ak eder bir söz

   Sözü pişirip, diyenin işini sağ ede bir söz

   Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı

   Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz

   Dil,  Emanettir

   Dil, emanettir ve Allah, rızası istikametinde onu kullanmaya razıdır. Zikirle, Kur’an okumakla, emri bil maruf  nehyi anil münker yapmakla, ilim tahsil etmekle, hayır konuşup insanlara faydalı olmakla onu kullanmalı, aksi taktirde her kelimenin hesabını vermek mecburiyetindeyiz. Bunu unutmamalıyız. Cenab-ı Allah kitabında buyuruyor ki:  “Hatırla ki İnsanın sağında hem solunda, onun amellerini tespit etmekte olan iki(melek) vardır. O bir söz atmaya dursun, mutlak yanında hazır bir gözcü vardır.”( Kaf , 17-18). Allah korkusu taşıyan bir Müslüman, Allah’ın kendisini her an görüp gözlemlediği bilinciyle; ihsan derecesinde bir hayat sürmeye gayret eder.

   Hz İbrahim der ki:

  “Akıl sahibi, dilini boş ve lüzumsuz  sözlerden muhafaza etmelidir.  Kim ki her söylediği sözün amel olduğunu ve onun hesabını vereceğini düşünürse az konuşur”

    Mümin elinden ve ilinden başkalarının selamette olduğu kimsedir.”Onlar ki, boş(sözden) ve faydasız işlerden yüz çevirirler”(Mü’minun,3) Lokman süresinde ise,  lüzumsuz sözlerle meşgul olmayı  fasıklık ve delalet olarak nitelendirmiştir yüce Allah. Tebessümün dahi sadaka sayıldığı yüce dinimiz İslam,  hikmetle ve  güzel sözle  insanları  dine davet etmeyi emir buyurmuştur. Katı ve kaba bir üslubun insanların nefretini kazanmaya sebep olacağı

   Aşikardır. Peygamberimiz(s.a.v.)’in etrafında insanların kısa bir zamanda toplanması  onun eşsiz uslübu ve metodu   sayesindedir. Dİli bütün kötülüklerden muhafaza etmek her şeyden önce imani hakikatlere vakıf olabilmenin bir şartıdır.

    Peygamber Efendimiz(s.a.v)  buyuruyor ki:

 “ Kul imanın hakikatine eremez, dilini hazine gibi muhafaza etmedikçe.”(Taberni).

    Nizami derki:

“Vefa bile olsa sana verilmedikçe alma, senden bir şey sorulmadıkça doğru bile olsa söyleme, madem sözün bal oldu ucuz satma. Sakın balın sineklere açma.”

   Sukut etmekten kimse zarar etmez ancak konuşmak suretiyle zarar edenler çoktur. Söz az ve yeterince olduğunda kıymet ifade eder. Fazlası israf ve samimiyetsizliktir, israfsa haramdır. Niyetler bozuk olunca söylediğin  söz hakkın tebliği maksadıyla olsa da  Allah’ın katında kıymet ifade etmez.

   Nefis Konuşmayı Sever

  Nefis çoğu zaman konuşmayı sever,  sen nefsin isteğini  değil, Allah’ın razı olduğunu yerine getirmelisin. Fazla söz mubah olsa da fuzuli ve malayanidir, bu da  insanın yanılmasına, günaha dalmasına  sebeptir.  Günahta ısrar edenin kalbi kararır en nihayet tedbir alınmazsa o kalp  ölür. Peygamber Efendimiz (s.a.v) uyarıyor: “Allah’ı unutarak lüzumsuz konuşmalara dalmayın! Çünkü Allah’ı unutarak yapılan uzunca konuşmalar, kalbi katılaştırır. Allah’tan en uzak olan kimse ise kalbi katı olan kimsedir.”(Tirmizi). Onun için; “Kim ki selamette kalmayı seviyorsa, sukuttan ayrılmasın.” (Beyhaki).  Susulması gereken yerde susmasını bilmeyen, nerde konuşması gerektiğini de bilmez.

     Kısaca susulacak yerde susmayı,  konuşulacak yerde konuşmayı, bağırılacak yerde avazımız çıkana kadar bağırmayı  ölçü ve kural telakki etmeliyiz. Her şeyi yerli yerinde kullanmanın kanun ve kuralı  içerisinde dilimize daha fazla  dikkat kesilmeliyiz.  Bin düşünüp bir konuşmalı. Kelimelerimizi özenle seçmeli kısa ve öz cümleler kurmalıyız. Sözlerin haram ve helalliğine dikkat etmeliyiz. 

     Sadi Şirazi der ki:

   “Akılı kimsenin yanında susmak, edep icabıdır ve terbiye böyle gerektirir ama yeri gelmişse sözü söylemeli. İki şey akıl hafifliğindendir. Biri, konuşulacağı ve söyleneceği vakit susmak,  öbürü de susmak icap ettiği vakit konuşmaktır.”

  Kainatın Efendisi bir gün Ashabı Kirama sordu:

 “Hangi amel daha sevimlidir?”

  Sahabeler sukut ettiler.

  Peygamberimiz(s.a.v.) buyurdular ki:

  “Dili muhafaza etmek.”(Beyhaki)

   Sukut Etmek Zordur Ancak Başarmalıyız

    Dilin kilidi yoktur ki kilitlensin, açıktır orası gireni çıkanı çoktur,  kulaklarını açmış dinleyenleri de vardır. Nimetteki külfet budur belki. Kapalı olan yerin muhafazasındaki  kolaylık yoktur açık olan yeri muhafaza etmede.  Hafif bir vahamet ve gaflet nedeniyle  esir ettiğiniz, tuttuğunuz  sözler fırsat bu fırsat deyip çıkıverir ağzınızdan. Sonra nice günahlara bulanırsınız. Kendinize geldiğinizde “nerden düştüm buraya” der belki pişman olursunuz. Bugün nice insanlar vardır ki ibadet ve itaatindedir zikir ve fikirle meşguldür. Ancak sıra dile geldiğinde, birçoğu dilin tuzağına düşerler.   

         Hamdele ve salveleyle başlayıp, gıybet gıybet devam eden sohbetlere şahit olmuşsunuzdur. Çok konuşup hak ihlallerine giren nice kitap yüklü  insanlara rastlıyoruz. Allah rızası görüntüsünde, bir gözü Allah’ın rızasında  öteki gözüyle kendisini gösterecek, takdir edecek parmakları gözlemleyen insanların konuşmaları afet değil de nedir. Hele birde konuşmanın kolaylığı, nefsin telkinleri  ve şeytanın ayartmaları karşısında teyakkuz halinde olmazsanız, duruşunuz gevşek, iradeniz zayıf ise gıybetin yanında yalan, iftira, koğuculuk,  alay edici sözler, lanet,  sırrı açığa vurmak, tecessüs, lüzumsuz ve manasız konuşmak gibi nice günahlarla dininizde ve imanınızda  onarılmaz yaralar açarsınız. Onun için dilin muhafazası dinin muhafazasıdır. 

  Peygamber Efendimiz (s.a.v) günaha sürükleyen insanların hemencecik aldandıkları iki organa dikkatleri çekerek buyurmuştur ki:

     “Kim ki diline ve tenasül organına kefil olur, haramda kullanmayacağına dair Allah’a söz verirse ben de onun için cennete kefil olurum.”(Buhari).  Yine, “Kim ki ahret gününe inanıyorsa ya hayır söylesin ya da sussun.”(Tirmizi) buyuran Allah Resulü,  bir sahabenin; “bana öyle bir şey söyle ki onunla kendimi cehennemden korunayım” isteği karşısında:

 “Rabbim Allah de sonra dosdoğru ol.” buyurmuştur.  Sahabe:  “Benim hakkımda en fazla korktuğun şey nedir” diye sorduğunda da, Peygamber Efendimiz (s.a.v), dilini tutarak,  ‘işte budur.’ (Tirmizi) diye uyarmıştır.

   Dil bir anlaşma aracı oluğundan güzeldir. Fakat tek yöntem bu değildir. Yani konuşmak dertler ve meramların anlatılması için çoğu kez yeterli olmayabilir. Bazen susmanın  ikrardan daha  etkili ve tesirli yöntem oluğu inkâr edilemez bir gerçektir. Söz istisna, susmak esas olmalı. Sukut vatan, söz sıla olmalı.

    Ebu Bekir El- Farisi şöyle demiştir:

  “Kim sukut halini vatan edinmemişse diliyle sessiz kalsa bile  boş işlerle  uğraşıyor demektir.”

     Hal Dilinizi Kullanın

    Dil, anlaşma aracı olarak madem kıymet ifade ediyor o zaman nice konuşmalara rağmen  anlaşılamamanın arkasındaki eksikliğin ne olduğunu iyice düşünmeliyiz.  Sözlerimizle kalbimizin, hayatımızın farklılığı, sözlerde ki suni samimiyeti,  taklidi söylemleri ön plana çıkarıyor bu da içi farklı dışı farklı bir insan  imajı oluşturduğundan muhataplar tarafından pek  dikkate alınmıyor. Bunun, için en etkili yöntem  hal ehli ve yaşantı sahibi olmaktır.   Dilimizin anlatamadığını halimiz fevkalade anlatıyor. Hal ehli olmak samimiyet ve ihlasın bir neticesidir. Yaşantı ehli olanların tesirli ve etkili olmaları bundandır. Etrafına nice kitleleri toplayan Allah dostları bunu yaşantı ehli olmalarına borçludurlar.

 Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Müslüman’ı susmuş vakur gördüğünüz zaman ona yaklaşınız çünkü o hikmet telkin ediyor.”( İbni Mace) buyurmuştur.

    Kainatın efendisi ashabını dünyanın her tarafına İslam’ı anlatmalar için gönderdiğinde sahabeler gittikleri beldelerdeki konuşulan dileri bilmiyorlardı onların yaşantılarına bakanlar, ashabın samimiyet ve ihlaslarıyla harmanladıkları hayatlarının tesiri altına kalıyor, kısa bir zaman da  fevç -fevç İslam sancağı altında toplanıyorlardı. Asıl dil hal dilidir, söz halinizi anlamayanlar olduğunda ikinci bir yöntemdir. 

   Hasan-ı Basri Hz. buyuruyor ki:

  “Mümin bir kimsenin dili kalbinin arkasındadır, konuşmak istediği zaman o şeyi düşünür. Sonra diliyle onu geçiştirir. Münafığın dili,  kalbinin önündedir bir şeyi kastettiğinde onu diliyle söyler kalbiyle düşünmez.”

  Susmak gönlün konuşmasına vesiledir.  Belli bir kıvama ulaşamamış kimseler dilleriyle konuşurken aslında  gönüllerinin ağızlarını bağlamış olurlar. O gönülleri sustururlar. Gönül susunca  hak ve hakikat adına her şey susar. İnsan etki ve yetkisini kaybedip, gönül de söz sahibi  olmayınca  şeytan orda karargah kurar. Kalbin şeytan tarafından istilası da her azanın günaha girmesi anlamına gelir. 

  Muaz b.Cebel Hz. şöyle buyurmuştur:  “ İnsanlarla az, Rabbinle çok konuş, böylece umulur ki kalbin Allah’ı müşahede eder.”

     Dilinizin  Esiri Olmayın

      Dil, bütün azaları kendine tabi hale getiren bir organdır. İnsanı esaret altına sokan düşünmeden söylenen bir sözden başkası değildir. Onun için, Âdemoğlu sabahladığında bütün azalar dile hatırlatıcı olukları halde sabahlarlar yani derler ki; ‘ bizim hakkımızda Allahtan kork, zira sen müstakim olursan  biz de müstakim (doğru) oluruz.  Sen inhiraf edersen(yanlış konuşursan) biz de inhiraf ederiz( yanlış) oluruz’ (Tirmizi).

   Bir söz söylersiniz düşünmeden, yanlış oluğunu bildiğiniz halde,  nefsinize ve gururunuza yediremediğinizden, ben yanlış söyledim diyemezsiniz,  adeta o sözün doğru olduğunu ispat etmek için bin dereden su getirtirsiniz. Diyelim ki gıybet ettiniz, insanlar nazarında itibarınız var  sizin takva ehli biri olduğunuzu düşünüyorlar  ben hatalıyım diyemiyorsunuz. İnanmadığınız şeye inanmış gibi, doğru olmadığını bildiğiniz sözü doğruymuş gibi kendinizi koruma refleksiyle hareket ediyorsunuz. Yani yanlış sözünüzün esaretini yaşıyorsunuz. 

  Bir insana yalan söyleyerek ve iftira atarak zarar verseniz. Hakkını helal etmesi erdemli bir davranış olmasına rağmen helal etmezse ona verdiğiniz zararı nasıl telafi edecek, onun karşısında düştüğünüz halden hangi imkanlarla kurtulacaksınız. Ya da koskocaman bir toplumu, bir cemaati veya  bir tarikatı, kişiye yalan olarak yeten, başkalarından duyduğunuz bir söz üzerine, zannın haramlığını düşünmeden, pek önemsemediğiniz bir kelimeyle de olsa zarara uğratsanız  kime gidip kimin zararını telafi edeceksiniz. Böyle bir duruma düşen, o kadar büyük   bir toplumun hakkı altında ezilen   bir insan başını kaldırıp rahat  gezebilir mi, ya da tanıyıp tanımadığı herkese “hakkını helal et” deme imkanı bulabilir mi? İşte bunlar sözün insanı nasıl da esir alabileceğine dair sadece birkaç örnektir.

   Yarın huzuru mahşerde bu nedenle bütün azalar dilden şikayetçi olacak (Bknz, İbni Ebi dünya) İnsanın her azası insanın aleyhine şahitlik yapacak.(bkz.Nur, 25) insan şaşırıp kalacak. İtiraz edecek ancak bu itirazı asla kabul görmeyecek.

     İmam Gazali Hz. Dil ile azaların irtibatını  farklı bir açıdan şöyle ifade ediyor: 

  “Dil görünüşte bir et parçasıdır ama her şey onun tasarrufu altındadır. Dilin kalp gibi  bütün azalarla münasebeti vardır. Dil ile yalvarır ağlar, sızlar ağlama sesleri çıkarsa kalp bundan bir incelik yanma ve üzüntü sıfatı edinir. Kalpteki ateşin alevi beyni kaplar. Ve gözlerden yaş akmaya başlar… kötü sözler söylerse kalp kararır. Doğru ve iyi şeyler konuşursa  kalp nurlanmaya, parlamaya başlar.” 

     İmam-ı Şafi buyurur ki: 

   “Söz yırtıcı hayvana benzer. Onu daima bağlı tutmalıdır. Bağlanmasa sahibine hücum eder.”

     Atalarımız ne güzel demiş:

  “Bana benden olur ne olursa

    Başım selamet olur dilim susarsa

   Dil söyleyip saklanır, baş belaya katlanır

    İyi kulların kabirleri, sırların kabirleridir.

    Dil Yarası İyileşmez

    Atalarımız, “Kılıç yarası onarılır ancak dil yarası onarılmaz. “ demişlerdir. En büyük yara dilin açtığı yaradır. Zaman geçtikçe kılıcın açtığı yara iyileşir, unutulur gider. Ancak dilin açtığı yara her geçen gün daha da derinleşir. Hoş olmayan, haram olan kötü sözler kin ve nefretin tohumudur. Onu eke urun hemen kök salar. Nice  huzur ve saadeti söker atar.

   Senelerce dost olduklarınızla bir anda düşman olursunuz. Huzurunuz kaçar ailedeki ilişkileriniz bozulur. Merhametin yerini zülüm alır. Huzurun yerine huzursuzluk gelir. İyilik gider kötülük ön plana çıkar. Aldatma hak hukuk ihlalleri birbirini izler. Birlik , dirlik bozulur  onun için “ Kullarıma söyle, en güzel olan sözü söylesinler . Sonra şeytan aralarını bozar. Şeytan  insanın apaçık düşmanıdır”(isra,53) buyurarak yüce Allah bizleri uyarmaktadır.

     Dil doğru olmadıkça Kalp Doğrulmaz

    Doğru ve güzel söz,  Allah korkusunun belirtisidir, “ Ey iman enler Allahtan korkun (emirlerine bağlanın yasaklarından sakının) ve doğru söz söyleyin “(Ahzap,70)  buyuruyor Yüce Allah. 

   Peygamber Efendimiz (s.a.v) dilin doğru olmasını imanla irtibatlandırmıştır. Buyurmuşlar ki: “ Bir kulun imanı doğrulmaz kalbi doğrulmadıkça, kalbi doğrulmaz dili doğru olmadıkça.”( İhya).

    Evet, söz deyip geçmemeli iki kelimenin belini kıralım, zamanımızı geçirelim diye  yalan,  gıybet, isyan, su-i zan,  malayani soluklarız da  imanımızın belini kırar,  hafife aldığımız  bir kelimeyle her şeyimizi yıkarız. Kim bilir belki  ibadet ve itaatlerle en zirvelere çıkmış oluğumuz halde.

 Peygamber Efendimiz (s.a.v)  buyuruyor ki bu hususta:

  “Bir insan anlamını düşünmeden  bir söz söyleyiverir ki, o yüzden cehennemin, doğu ile batı arasından daha uzak bir yerine düşer gider” (Buhari)

 “ Düşünceleri ifade eden yazı, söz kuşlarının kanatlarına bağlanmıştır. Daima taze görünen şu köhne alem içinde kılı kırk yaran sözden daha keskin bir şey yoktur. Düşüncelerin başı, sayının sonu hep sözdür. Söz, bunu iyi bil! Sultanlar ona sultan demişler. Başkaları başka vasıflar demişler”(Mahsen-i Esrar)

     Akıl tam oluğunda söz noksanlaşır (Hz Ali k.v).  Akılsızların ve cahillerin sözü fazla ancak tesirsiz hatta zararlıdır; alimin sözü yaşantıyla desteklenince az ancak tesirlidir.

  Son Söz Yerine:

   Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz. dil ile ilgili söylenecek her şeyi şu mısralarda ne güzel özetlemiştir: 

  “ Doğru konuşmak insanı selamete götürür. Çok gülmek ayıp ve hafifliktir. Fazla şaka cehaletin alametidir. Fazla kelime mana ve kavram eksikliğinin sonucudur. Susmak vakar ve ağırbaşlılıktır aklın süsü ve cehaleti örtmektir.  Güzel sözlü, güleç yüzlü ve tatlı dilliler, gönüllerde azizdir. Şakası çok olanın aklı illetlidir. Gülmesi çok olanın kalbi ölür. Yalanı çok olanın doğrusu azdır. Gıybet eden uğursuzdur. Şakacının itibarı azdır. Gizli kusurları bulan kalp sevgilerini bulamaz.

Kendilerini öven nefsini ve gururunu kabartmıştır. Kişi lisanıyla insandır halbuki dili kendisine düşmandır. Dedikoduyu terk eden gönül hoşluğunu bulur. Susmanın faydaları sonsuzdur, en azı selamettir. Canın ölümü dilin ucundadır. Sırrı sen sakla, sır kimseye emanet edilmez. Dostuna her şey verebilirsin sakın sırrını verme. Sırrı açıklayanın sonu pişmanlıktır.”

Marifetname.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: DİL
« Yanıtla #1 : Mart 11, 2017, 02:27:40 ÖÖ »
Dil

Allah Azze ve Celle Kur’an-ı Kerim’in Ahzab Suresi’nin 45. Ayeti kerimesinde Resulullah Sallahu Aleyhi ve Sellem’i neden gönderdiğini bize şöyle bildiriyor: Ey Peygamber, gerçekten biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı, korkutucu olarak gönderdik.

Uzun izahlara gerek olmadan yalın bir dille bize aktarılan bu ayet Resulullah Sallahu Aleyhi ve Sellem’in üç nedenle gönderildiğini bize bildiriyor.

1-   Şahit

2-   Müjdeleyici/Müjde veren/Teşvik eden

3-   Uyarıcı/Korkutucu/Tehdit eden

Evet, O şahittir ve ahirette de şahitlik yapacaktır. Dünyayı bırakıp gittikten sonra dünyayı ne duruma getirdiğimize şahitlik yapacaktır. Geçmiş ümmetlerin peygamberlerine yaptıklarına şahitlik yapacaktır. Abdestli adam kim, ezana kim kulak vermiş bunlara da şahitlik yapacaktır. Dili salavatla ıslanmış olanlara da şahitlik yapacaktır.

Evet, O teşvik eder, müjde verir. “Her namazdan sonra otuz üç kere ‘sübhanallah’, otuz üç kere ‘elhamdülillah’, otuz üç kere ‘Allahü ekber’ derseniz, tamamı 99 eder. Yüzün tamamında da, ‘Lâilaheillallahü vahdehu lâ şerika leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şeyin kadîr’ derseniz, günahlarınız denizin köpüğü kadar da olsa, affolunur”1 diyerek bizi tesbih çekmeye, namazın ardından kıldığımız namazı tefekkür etmeye teşvik eder. Veya “Kim ki üç tane kız çocuğu yetiştirir, güzel terbiye eder, evlendirir ve onlara iyilikte bulunursa, o kişi için cennet vardır”2 diyerek bizi çocuklar arasında ayrımcılık yapmamaya, kız çocuğunu hor görmemeye teşvik eder.

Evet, O tehdit eder, uyarır. “Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederek söylüyorum, içimden öyle geçiyor ki, odun toplamayı emredeyim, odun yığılsın. Sonra namazı emredeyim, ezan okunsun. Daha sonra bir adama cemaate imam olmasını emredeyim. En sonunda cemaate gelmeyen adamlara gidip onlar içindeyken evlerini yakayım”3 diyerek namaz kılmayanları, alnında secde izi olmayanları tehdit eder. Veya “Gözlerin zinası bakmaktır, dilin zinası konuşmaktır, elin zinası dokunmaktır, her nefis arzu eder ve iştahlanır. Ferc ise ya yalanlar ya da doğrular”4 diyerek karşı cinsle olan münasebetlerimizde sınırlar çizer ve bu sınırların aşınması sonucu başımıza gelecek olanlar konusunda bizi tehdit eder.

Şimdi hem teşvik hem de tehdidin içerikli olan şu Hadisi Şerife göz atalım.

Muâz b. Cebel (r.a)’den, dedi ki: Ey Allah’ın Rasulü dedim, bana beni Cennet’e girdirecek ve beni Cehennem’den uzaklaştıracak bir ameli bildir.

Peygamber aleyhisselam şöyle buyurdu: “Büyük bir şey hakkında soru sordun. Bununla birlikte Yüce Allah’ın kolaylaştırdığı kimse için de şüphesiz ki o çok kolaydır. Allah’a, O’na hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibadet edersin, namazı dosdoğru kılarsın, zekâtı verirsin, Ramazan orucunu tutarsın ve Beyt’i haccedersin.                                                 

Daha sonra şöyle buyurdu: “Sana hayrın kapılarını da göstereyim mi? Oruç bir kalkandır, sadaka su ateşi nasıl söndürüyorsa günahı öylece söndürür. Bir de kişinin gece ortasında namaz kılması.”

Sonra da şöyle buyurdu: “Sana işin başı, temel direği ve tepesinin zirvesini haber vereyim mi?” Evet ey Allah’ın Rasulü, dedim, şöyle buyurdu: “İşin başı İslâm, temel direği namaz, tepesinin zirve noktası da cihâddır.”

Sonra şöyle buyurdu: “Sana bütün bunların esasını da haber vereyim mi?” Ben de: Evet, ey Allah’ın Rasulü, deyince dilini tutup şöyle buyurdu: “Buna gereği gibi hâkim ol!” Ey Allah’ın Peygamberi dedim, biz konuştuğumuz şeylerden dolayı da sorgulanacak mıyız? Rasulullah Sallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

“Hay anan seni kaybedesice! İnsanları yüzüstü -yahut da burunları üzerine-Cehennem’e yıkan, dillerinin biçtiklerinden başka bir şey midir ki?5 dedi.

Nafile oruç tutmanın, sadaka vermenin, teheccüd namazı ile ilgili teşvikleri okuduğumuz hadisi şeriften dille ilgili tehdidi de anlamışızdır. Yapacağımız bütün faziletli işlerin ucunun dönüp dolaşıp dile bağlanıyor olması imtihanın ağırlık merkezini bize bildiriyor zaten. Dilini kontrol altına alamayanların dinini de kontrol edemeyecekleri gün gibi ortadadır.

Yaptığımız bunca faziletli işi -ki bu işler biz söylemezsek kimsenin bilemeyeceği oruç, sadaka ve gece namazıdır- dilimizle heba edebiliriz. İnsanların bilmesini isteyip dilimizle bunları ifşa ettiğimizin anda kazandıklarımız oruç karşılığında aç kalma, gece namazı karşılığında uykusuz kalma olacaktır. O yüzden dilin kemiği olmayışı imtihanın büyüklüğünü görmemiz için yeterlidir.


1- Müslim, Mesacid: 146; Ebû Dâvud, Vitir: 2

2- Ebu Davud, Edep, 120, 121

3- Buhârî, Ahkâm 52, Ezân 29; Müslim, Mesâcid 251-254. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 48; Nesâî, İmâmet 49

4- Buhari, istizan, Baku Zina’l-Cevârih. VII/130. Müslim.. Kader, 2657 Ebu Dâvud. Nikâh, 2152; Ahmed b. Hanbel, Müsned. II / 317, 379

5- Tirmizî, Sünen, İman 8

Dilim Dilim

Dil, kendi küçük, imtihanı büyük bir organdır. Mühimmatı ses olan, söylediği ile dünyaları yıkan veya dünyaları yapandır. Kurşunda daha fazla kalıcı hasar bırakır. Bu hasarı da hiç iz bırakmadan bırakır. Dilin ne kadar etkili bir silah olduğunu buradan bile anlayabiliriz.

Dil, kalbimizde ki imanın izharı için gereklidir. O, namazın kıraatı, haccın telbiyesi, Kur’an’ın okunması için gereklidir. O, hakkı haykırma, yanlışa müdahale etmek için vardır. O, hayır konuşmadığında susmak için vardır. O, serçe parmağımız gibi değildir. Kalbin kalibrasyon merkezidir. Kalbin doğruluğu dilin doğruluğuna bağlıdır. İstikamet üzere kalabilmemizin ilk durağı, iki dudak arasında ki dilimizdir. Dilim dilim şeklinde kullanıldığında cennete, kullanılmadığında ucu cehenneme çıkan bir köprüdür.

Dil, bıçak gibidir. Hayır işleri için kullanılabildiği gibi şer işlerinde de başını çeker. Gıybetin baş mimarı dilimizdir. Yalan, iftira onun başının altından çıkar. Ara bozuculuk, laf taşıma dilin maharetlerindendir. Kalp kırma, hakaret, küfür onun işidir.  Konuşulacağı yerde susmak, susulacağı yerde konuşmak gibi zamansız işleri de yok değildir. Pişmanlıklarımızın en büyük nedenidir.

İyisiyle kötüsüyle dil budur. İşte bu dili korumakta müminin imanından dolayı ayrılmaz vasıflarındandır. En son söyleyecek sözü, en son söylemelidir mümin. İki kulak bir dil verilmesinin hikmetini düşünüp çok dinlemeli az konuşmalıdır. Dilin önüne engel olarak konulmuş dudakları ve dişleri tefekkür etmeli ve laf ağızdan kaçmamalıdır.

Kemiksiz yaratılmış dili kemikli bir şekilde kullanmayı becermelidir. Ağızındaki baklayı hiç çıkarmamalıdır. Sustuklarından daha fazla konuştuklarından pişman olduğunu hatırda tutmalıdır. Cebinde değil dilinde akrep varmış gibi yaşamalıdır.

Küçük büyük demeden her şeyin yazıldığına iman eden biri hesapsız para harcamadığı gibi hesapsız da konuşmaz. Parasını sayarak harcadığı gibi kelimeleri de sayarak harcar.

Kendi adımıza, tutarsak kurtulduğumuz bir organ hakkında çok konuşarak/yazarak aleyhimize delil biriktirmeyelim. Öyle bir susalım ki, her şeyi söylemiş olacak kadar susalım.

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]