* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: SALİH KULUN ÜÇ VAZİFESİ - GÖREVİ  (Okunma sayısı 701 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
SALİH KULUN ÜÇ VAZİFESİ - GÖREVİ
« : Eylül 09, 2017, 09:29:29 ÖS »
SALİH KULUN ÜÇ VAZİFESİ - GÖREVİ
 
Rabbimiz Allah, Lokman Hekîm (a.s.)'ın oğluna şu nasihati yaptığını beyan buyuruyor:

"Oğulcuğum, namazı dosdoğru kıl, ma'rufu emret, münkerden sakındır ve sana isabet eden (musibetler)'e karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir." [1]

Oğlunu, kendisini ebedî cehennem azabına müstehak kılacak şirken alıkoyan ve Tevhid üzere olmasını sağlayan Lokman (a.s.), katıksız imandan sonra muvahhid mü'minin üç vazifesini beyan et­mektedir:

1- Dosdoğru namaz kılmak.

2- İyiIiği emredip kötülükten alıkoymak.

3- Gereği gibi sabretmek.

Katıksız imandan sonra bu üç önemli ameli birer birer açıkla­maya gayret edelim.

1- Dosdoğru Namaz Kılmak
 
Muvahhid mü'minlerin imandan sonra ilk vazifeleri gereği üze­re ve emrolundukları gibi dosdoğru namaz kılmaktır.. Namazı dos­doğru kılmak, onu canlı bir şekilde ayakta tutmak ve asla ihmal et­memektir.. Çünkü namaz, yegâne hayat nizamı olan İslâm'ın beş rüknünden biridir.. İslâm binasının beş ana direklerinden biri olan namaz, muttaki mü'minlerin olmazsa olmaz hayat ilkelerindendir. Rabbimiz Allah, muttaki mü'min müslüman kullarının özel­liklerini beyan ederken şöyle buyuruyor:

"Onlar, gabya inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendileri­ne rızık olarak verdiklerimizden infak ederler." [2]

"Onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler. Ve onlar, kesin bir bilgiyle ahirete inanırlar. İşte onlar, Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve felah bulanlar da onlardır." [3]

İbn Ömer (r. anhuma)'nın rivayetiyle Rasuluîlah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"İslâm, beş şey üzerine kurulmuştur: Allah'dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allanın Rasulü olduğuna şehadet etmek.  Namaz kılmak, Zekat vermek, Hacc etmek, Ramazan orucu tutmak." [4]

İslâm binasının kendisiyle ayakta durduğu beş sapasağlam di­reğinden biri olan namaz, imandan sonra kendisine çok dikkat edi­lip canlı tutulacak en önemli ameldin.

Şâh Veliyuilah ed-Dihlevî (rh.a.)'in beyanıyla, "namaz, Allah Teâlâ'ya yaklaştıran amellerin anasıdır."

Ve bunu, şu şekilde açıklıyor ed-Dihlevî (rh.a.):

"İnsanı, Allah Teâlâ'ya yaklaştıran amellerin anası olarak, ne O'nun azameti hakkında tefekkürde bulunmak, ne de sürekli O'nu zikretmek değil de, namaz kılınmıştır. Çünkü Allah Teâlâ hakkında sağlıklı tefekkürde bulunmak, ancak üstün şahsiyetler için uygun ve mümkün olabilir. Oysa ki, bu kabiliyette insanlar çok azdır. Çoğunluğu oluşturan sıradan insanlar, Allah Teâlâ hakkında tefekkür­de bulunmaya dalarlarsa, aptallaşırlar ve bir kazanç elde etmek şöy­le dursun, ellerindeki sermayeden de olurlar. Zikir ise, çoğunluk hakkında, ona açıklık getirecek, bedeniyle işleyeceği, adabına riâ­yet edeceği saygı ifade eden amellerle desteklenmediği sürece lâkIakadan ibaret kalır. Herhangi bir fayda sağlamaktan uzak olur.

Namaz ise, her ikisinden farklıdır. O, aşağıdaki unsurların bir araya gelmesinden oluşmuş bir hakikattir:

1- Tefekkür: Namaz, ikinci kasidla Allah Teâlâ'nın azameti hak­kında bir tefekkür ile, herkesin yapabileceği bu tefekküre tabi ola­rak doğan bir iltifat hâlidir. Kabiliyeti olan kimselerin, şühûd der­yasına dalmasına mani olacak bir şey yoktur. Aksine bu durum, kişiyi son derece uyarır

2- Duâ ve niyaz: Namazın ikinci bir unsuru, amelini sırf Allah Teâlâ için işlemiş, yüzünü Allah'a doğru çevirmiş olduğunu belirten, yardımı sadece O'ndan istediğini ifade eden duâ ve niyazlardır.

3- FiiIIer: Namazın üçüncü unsuru ise, secde ve rükû gibi say­gı ifade eden fiillerdir.

Bu üç unsurdan her biri, diğerinin destekleyicisi, tamamlayıcı­sı ve uyarıcısı mahiyetindedir. Böylece namaz, avam-havas bütün insanlar için faydalı olmakla, her insanın kabiliyetinin gerek duydu­ğu şeyin ortaya çıkması için güçlü bir ilaç etkisi yapmaktadır." [5]

Kıyamıyla, rükûsuyla ve secdesiyle tam bir Tevhid hareketi olan namaz, yalnız ve yalnız Allah içindir.. Namazı dosdoğru kılmak, na­mazı Allah'a has kılmak demek olup, namazda hiç kimseyi Allah'a ortak etmemek gerek..

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

"Rabbin için namaz kıl ve kurban kes." [6]

 "De ki: "şübhesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm Alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." [7]

Katıksız iman ettikten sonra ve iman ile beraber namaz, salih ve sadık kul olma göstergesidir.. Rahman Allah'ın bütün salih ve muvahhid kulları, yalnız O'nun için namaz kılmışlardır.. Alemlerin Rabbi Allah, mü'min müslüman kullarına, yalnızca kendisi için na­maz kılmalarını emretmiştir..

Bütün Nebiler, Rasuller ve iman eden ümmetleri, yalnız Allah için namaz kılmışlardır.. Bir Salih kul için namaz, ibadetlerin başın­da gelir..

Rabbimiz Allah, salih ve muvahhid kullarının namaz ibadetine devam ettiklerini ve asla terk etmediklerini, hayat düstûrumuz Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

"(Ey Musa,) gerçekten Ben, Ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Şu hâlde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için namaz kıl.” [8]

"O (Zekeriya), Mihrabda namaz kılarken, melekler O'na seslen­di." [9]

"(İbrahim dedi ki:) "Rabbim, beni namazı(nda) sürekli kıl, so­yumdan olanları da Rabbimiz, duamı kabul buyur."[10]

"Rabbimiz, gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i Haram yanında ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz, dos­doğru namaz kılsınlar diye (öyle yaptım)." [11]

"(İsa) dedi ki: "Şübhesiz ben, Allah'ın kuluyum. (Allah) bana Ki­tabı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe bana, namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti." [12]

"Dediler ki: "Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeç­memizi senin namazın mı emrediyor? Çünkü sen, gerçekten yumu­şak huylu, aklı başında (reşid bir adam)sın." [13]

"Kitab'da İsmail'i de zikret. Çünkü O, va'dinde doğruydu ve gönderilmiş (Rasul) bir peygamberdi. Halkına, namazı ve zekatı emrediyordu ve O, Rabbi katında kendisinden razı olunan (bir insan)dı." [14]

"Ve onları (İbrahim, Lut, İshakve Yakub'u) kendi emrimizle hi­dayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan fiilleri, na­maz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar, Bize ibadet edenler­di." [15]

Ayet-i kerimelerden anlaşıldığı gibi namaz, bütün Rasul ve Nebîlere emredilmiş, onların ümmetleri için farz kılınmıştır..

Dosdoğru namazı kılan kul, yegâne Rabbi Allah ile rabıtasını sağlamlaştırır. Kalbi iman ile dolan muvahhid mü'min, günde beş vakit huşu içinde Rabbi Allah'a secde etmesi onu, manen yüceltti­ği gibi, maddeten de güzel ahlâk sahibi kılarak yüceltir.. Namazı dosdoğru kılan mü'min müslüman, bütün güzellikleri ve hayrı üze­rinde toplar, kâmil bir insan olur..

Muaz b. Cebel (r.a.)'ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.):

"Her işin başı İslâm, direği namaz, hörgücünün zirvesi de cihaddır.” [16]

Übâde b. es-Sâmit (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Beş vakit namazı Allah farz kıldı. Her kim bu namazların abdestini (farzlarına riâyetle) tam alır, onları vaktinde kılar, rükû ve huşûlarını noksansız yaparsa, onu bağışlayacağına dair Allah'ın va'di vardır. Her kim de bunu yapmazsa, Allah'ın ona bir va'di yoktur. Di­lerse bağışlar, dilerse azab eder." [17]

Muvahhid mü'mindeki bir Tevhid göstergesi olan dosdoğru namaz kılmak, Rabbimiz Allah Teâlâ tarafından salih kullarına va­kitleri belirlenmiş hâlde farz kılınmıştır.

Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:

"Namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır." [18]

"Ehline (ümmetine) namazı emret ve onda kararlı davran." [19]

"Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerin­de namaz kıl. Şübhesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanla­ra bir öğüttür." [20]

"Güneşin sarkmasından gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Fecir vakti (namazda okunan) Kur'ân'ı. İşte o, şahid olunandır. Gecenin bir kısmında kalk, sana aid nafile olarak onunla (Kur'ân'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin, seni övülmüş bir makama ulaştırır." [21]

"Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah'ı teşbih edip (yüceltin). Hamd O'nundur, göklerde ve yerde, günün sonunda ve öğleye erdiğiniz vakit de." [22]

Rabbimiz Allah'ın, mü'min müslüman kullarına dosdoğru kıl­malarını emrettiği namaz ibadetini, hayat örneğimiz ve önderimiz Rasulullah (s.a.s.)'den gördüğümüz gibi kılmamız gerekin. Rasulul­lah (s.a.s.), Allah'a nasıl ibadet edeceğimizi bize öğreten yegâne önderimizdin.

Malik b. Huveyris (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Benim nasıl namaz kılar olduğumu gördünüzse, öylece na­maz kılınız.." [23]

Sevban (r.a.)'ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Her işte doğru-dürüst olunuz. Bunu, tam tutup başarama­yacaksınız. (O hâlde) biliniz ki, sizin en hayırlı ameliniz namazdır. Ve kâmil mü'minden başkası abdesti muhafaza etmez." [24]

Ebu Hureyre (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Kulun, Rabbine en yakın olduğu hâl, secdede bulunduğu hâl­dir. Bundan dolayı siz (secdede) duayı çok edin!"[25]

Gereği üzere kılınan namaz, muvahhid mü'min kulun ihsan üzere olmasını sağlar. Müsallî olan muvahhid mü'min kul, her hâl ve hareketinde namazda imiş gibi davranmaya gayret eder.. Nasıl ki, namazda yalnızca Rabbi Allah'ın huzurunda olduğunun idrakıyla davranırsa, namaz dışında da bu hâlini korumaya çalışır. Çünkü namaz şuuru, kulu her türlü kötülükten alıkoyan. Şöyle buyurur Rabbirniz Allah:

"Sana Kitab'dan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Ger­çekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise, muhakkak en büyük (ibadet)tir. Allah, yaptıklarınızı bilir." [26]

Ed-Dahhâk (rh.a)'den.

İbn Mes'ud (r.a.), Rasulullah (s.a.s.)'in:

"Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötü­lüklerden alıkoyan Allah'ı zikretmek ise, muhakkak en büyük (ibadettir" [27] ayeti kerimesi hakkında şöyle buyurduğu­nu rivayet eder:

“Allah'a (namaza) itaat etmeyen kimsenin namazı yoktur (ka­bul edilmez). Fuhşiyat ve çirkin olan şeylerden vazgeçen de nama­za itaat etmiş olur." [28]

Abdullah İbn Mes'ud (r.a.) şöyle demiştir:

“Kıldığı namaz, bir kimsenin iyilik yapmasını sağlamıyor ve kö­tülükten alıkoymuyorsa, O kişinin bu namazı onu, ancak Allah'dan uzaklaştırır! [29]

İmam Kurtubî (r.a.), bu konuda kabul edilen görüşü şu şekilde nakleder:

"Namazı dosdoğru kıl" buyruğundan kasıd, namazı devamlı kılmak ve namazın sınırlarına riâyet ederek, gereği gibi yerine ge­tirmektir. Sonra da yüce Allah, kendi tarafından vermiş olduğu bir hükmü haber vermekte ve namazın, namaz kılan ve namaza riâyet eden kimseyi hayasızlıktan ve münkerden alıkoyacağını bildirmek­tedir. Buna sebeb ise, namazda öğütleri de ihtiva eden Kur'ân tila­vetinin söz konusu olmasıdır. Namaz, namaz kılanın bütün bedeni­ni çalıştırır. Namaz kılan kişi, kıbleye yönelip de Rabbinin önünde huşu ve zillete eğilip Rabbinin huzurunda bulunduğunu hatırlar. Rabbinin, her hâlini görüp gözettiğini hatırlayacak olursa, bütün bunlar sebebiyle nefsi ıslah olur ve Rabbinin önünde zilletini arzeder. Yüce Allah'ın gözetimi altında olduğunu yakından hisseder, bu­nun heybeti de azaları üzerinde kendisini gösterir.

Bu şekilde kıldığı bir namazdan daha aradan fazla bir vakit geçmeden yeni bir namazın gölgesi üzerine düşer, bu sefer önce­kinden daha güzel bir hâl ile bir başka namazı kılar. İşte bu hususta­ki haberlerin anlamı budur. Çünkü mü'minin namazının böyle ol­ması gerekir." [30]

Dosdoğru namaz kılmaya gayret eden muvahhid mü'minler, bu şuurla ve idrak ederek her vaktinin namazını edâ edecek olurlar­sa namaz, onları bütün çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar... Eğer namazın gereğine riâyet edilmeden kılınacak olurlarsa, elbet­te o namazı kılan kişi, çirkinliklerden ve kötülüklerden uzaklaşamaz... Çünkü o, namazın gereğini yerine getirmemiş ve dosdoğru kılmamıştır... Bundan dolayı namaz onu, çirkinliklerden ve kötü­lüklerden alı koymamıştır...

İbn Abbas (r.a.)'ın rivayetiyie Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Namazı, kendisini hayasızlıktan ve kötüklerden alıkoymayan kimse, bu namazla Allah'dan sadece uzaklığın; arttırmış olur." [31]

İmam Hasan el-Basrî (rh.a.) şöyle demiş:

“Namaz, eğer insanı kötülükten alıkoymuyorsa insanı, Al­lah'dan uzaklaştırmaktan başka bir şeye yaramaz! [32]

Zalim egemen tağutlar tarafından işgal edilip, Allah'ın hüküm­lerinin yürürlükten kaldırılarak yasaklanan İslâm topraklarındaki muvahhid mü'min müslümanlar, imanlarına çok dikkat ettikleri gi­bi, namazlarına da çok dikkat edecek ve namazla dirilip Tevhidî ha­reketi gerçekleştireceklerdir...

Abdulvahid'den rivayetle Ka'b şöyle der:

Hikmet sahibi Lokman (a.s.), oğluna şöyle va'z etmişti:

“Oğulcuğum, namazı dosdoğru kıl! Çünkü namaz, çadırın di­reği gibidir. Direk, düzgün ve dik olursa, kazıklar ve ipler sağlıklı, gölgesi de güzel olur. Direk eğilirse, ne kazık kalır ortada, ne ip, ne gölge.

Oğulcuğum, güzel ahlâk neye benzer bilir misin? Bir duvarda­ki mermeri düşün! Her iki katman arasında dikili duran destekler vardır. Üst üste katmanlar yükseldikçe bu destek, Allah'ın izniyle on­ları tutar, sağlamlaştırır. Güzel ahlâk da öyledir.

Biri, Allah'a secde ettiğinde bu, Allah'ın dikkatinden kaçmaz. O, Rabbine: "İlâhi, İlâhi" diye yalvardığında sesini duyar ve ona döner.

Rabbinin kulu ol ki, O da, senin her şeyini kolay ve düz etsin. Şımarık davranıp küçümseyerek insanlardan yüzünü çevirme ki, sana kin beslemesinler. Samimi olarak itiraf et, Allah (c.c.) sana fazlasıyla muamele edip ikram ettiği için senin kıymetini artırıyor ve sana kızmıyor.

Fakir komşuna ve zavallılara acı! Köleye, esire, başına korku gelene ve yetime rahmet gözüyle bak! Onlara yakın ol! Yetimin ba­şını okşa! Sen, Allah'ın kullarına merhamet edersen, Allah da sana merhamet eder. [33]

2) İyiliği Emredip Kötülükten Alıkoymak
 
"Emir bi'1-ma'ruf ve nehiy ani'l-münker." İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak.. Merhamet olunmuş vasat ümmetin özel­liğidir.. [34]

Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta(vasat) bir ümmet kıldık, peygamber de üzerinizde bir şahid ol­sun." [35]

"Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. Ma'ruf (iyi ve İslâm'a uygun) olanı emreder, münker (kötü) olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz." [36]

Ma'ruf, yani her türlü iyilik, Allah'ın ve Rasulullah (s.a.s.)'in ya­pılmasını emrettiği, insan fıtratına uygun ve dumura uğratılmamış aklın kabul ettiği her hayırlı şeydir.. Münker, yani her türlü kötülük ise, Allah'ın ve Rasulullah (s.a.s.)'in yasakladığı, insan fıtratına ta­mamen aykırı, ayrıca zararlı ve dumura uğratılmamış aklın redde­dip çirkin bulduğu her şeydir.

Alemlerin Rabbi Allah tarafından insanlar için bir şahid, yani örnek ve hiçbir aşırılığı olmayan, tam kıvamında yaratılan Rasulullah (s.a.s.)'in ümmeti, beyan edilen iyiliği emreden ve kötülük­ten alıkoyan en son ümmettir.. Bu merhamet olunmuş ümmetin bu özelliği, onların katıksız imanlarının gereğidir..

Rabb olarak Allah'a, din olarak İslâm'a ve önder olarak Ra­sulullah Muhammed (s.a.s.)'e iman ettikleri için, iyiliği emrediyor ve kötülükten nehyediyorlar.. Çünkü onlara bu vazifeyi, katıksız iman ettikleri Rableri Allah ve önderleri Rasulullah (s.a.s.) vermiş ve onla­rı sorumlu kılmışlardır..

Rabbimiz Allah şöyle buyurur;

"Sizden, hayra çağıran, iyiliği (ma'rufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler, işte bunlardır." [37]

Ebu Said (r.a.)'ın rivayetiyie Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Sizden herhangi biriniz bir kötülük görürse, onu, hemen eliy­le değiştirsin. Eğer buna gücü yetmiyorsa, diliyle değiştirsin. Ona da gücü yetmiyorsa, kaibiyle değiştirsin (buğz etsin) imanın en zayı­fı da budur." [38]

Hadis-i şerifin izahında şunlar beyan edilmiştir:

"Münker bir şeyi değiştirmeye aid hadisteki emir, âlimlerin icmâı ile vaciblik içindir. Bu vücûb, farz-ı kifâye nevindendir. Yani bu görevi, bazı kimseler ifa ettiği takdirde diğerlerinden sorumluluk kalkar. Hiç kimse yapmazsa, toplumun tümü sorumluluk altında kalır.

Namaz, oruç, zekat gibi farziyeti herkesçe bilinen ma'rufu em­retmek ve içki, kumar, zina gibi haramlığı herkesçe malum olan münkeri değiştirmek hizmeti, yalnız din âlimlerine münhasır değil­dir. Bütün müslümanlar, bu konuda sorumluluk taşır. Fakat farziyeti veya yasaklığı yalnız din âlimlerince bilinebilen ince meselelerde ma'rufu emretmek ve münkeri değiştirmek görevi, ilim ehline aiddir. Avam tabakası, bundan sorumlu değildir.

Bir münkeri eliyle değiştirmeye muktedir olmayan, meselâ, eliyle müdâhale etmesi hâlinde daha büyük bir fitnenin doğma­sından korkan kimse, diliyle değiştirsin. Şayet diliyle karşı çıkmak ve ikazda bulunmak, daha fena bir duruma sebebiyet verecekse, artık kalble değiştirsin. Yani kalben, o münkerden nefret etsin ve giderilmesi için Allah'a duâ etsin.

Hadisin, "imanın en zayıfı da budur" cümlesinin zahir mânâsı:

Münkerden kalben nefret etmekle yetinmek, imanın en zayıf merte­besidir.

Bu mânâ kasdedilmemiştir. Çünkü eli ve dili ile münkeri de­ğiştirmeye muktedir olmayan bir kimse, yalnız kalben nefret et­mekte mükelleftir. Gücünün yetmediği bir şeyle mükellef değildir. Bundan dolayı "imanı, en zayıf mertebeye düşmüş" denmez. Mezkur cümle, muhtelif şekillerde yorumlanmıştır:

Sindî (rh.a.)'in beyanına göre, bazı âlimler, cümledeki "iman" kelimesini "amel" mânâsına yorumlamıştır. Yani, münkerden yalnız kalben nefret duymak, münkerle mücadele etmek bakımından en zayıf olan ameldir.

Bazıları da: münkerden kalben nefret etmek, iman meziyetleri­nin en zayıfıdır, diye yorum yapmışlardır.

el-Menhel yazarı da:

Münkerden kalben nefret duymak, iman meyvesi bakımından diğerlerinden zayıftır, diye yorum yapmıştır.

Münkeri eli ile değiştirmek, imanın en kuvvetli meyvesidir. Dil ile değiştirmek, imanın mutedil bir semeresidir. Kalben nefret et­mek ise, en küçük ve az bir semeresidir." [39]

Birbirlerinin velîleri olan muvahhid mü'minlerin en bariz özelliği, iyiliği emretmek ve kötülükten nehyetmektir [40] bu özellik on­ların kesin imanlarından kaynaklanıyor.. Onların, ümmeti olmakla iftihar ettikleri ve şereflendikleri önderleri Rasulullah (s.a.s.)'in Sünneti'dir, iyiliği emretmek ve kötülükten nehyetmek.. Onlar, Peygam­berlerin varisleri oldukları için, bu kulluk vazifesini devam ettirmek­tedirler.. Dünya hayatının iman ve salih amel üzere, mutlu ve huzur­lu geçmesi için, iyiliğin emredilmesi ve kötülükten nehyedilmesi ge­rekir.

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

"Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bu­lacakları ümmi Nebî olan Rasule uyarlar. O, onlara ma'rufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helâl, mur­dar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zin­cirleri indiriyor. O'na inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve O'nunla birlikte indirilen nuru izleyenler, işte kurtuluşa erenler bunlardır." [41]

Merhamet olunmuş vasat ümmetin biricik hayat örneği ve ön­deri Rasulullah (s.a.s.), iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklar olan bir özelliğe sahib olduğu gibi, O'na iman edenler, O'na yardımcı ve destek olanlar ve O'nunla birlikte indirilen nuru izleyenler, yani mu­vahhid mü'min müslümanların özeiliği iyiliği, emretmek ve kötülük­ten alıkoymaktın.

Rabbimiz Allah, bu özelliği şöyle beyan buyuruyor:

"Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslâm uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kö­tülükten sakındıranlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlar, sen (bütün) mü'minleri müjdele."[42]

Emir bi'l-maruf ve nehiy ani'l-münker, imkân ve yetki sahibi her muvahhid mü'min için toplumsal bir görevdir.. Bu görev, şartlarına riâyet etmek kaydıyla devamlı bir şekilde yerine getirilmeli ve asla ihmal edilmemelidir.. Bu toplumsal görevin terki veya ihmali, top­lumsal felâketi beraberinde getirir ve önlenmesi çok güç felâketle­rin ortaya çıkmasına vesile olur..

Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), bütün ümmete bu gö­revlerini hatırlatmış ve bu konuda çok hassas olmalarını emret­miştir..

Nûman İbn Beşir (r.a.)'ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Allah'ın sınırları üzerinde duran kimse ile onların içine düşen kimselerin benzeri, şu topluluğun benzeri gibidir:

Onlar, bir gemi üzerine kur'a çektiler. Neticede bazıları geminin aşağı katında, diğer bazılarıda geminin yüksek katında oldular. Ge­minin alt katındakiler suya, üst kattakilerin üzerinden geçiyorlardı. Üsttekiler, onların bu gidiş-gelişleriyle eziyet duyuyorlardı. Derken su getirenlerden biri, bir balta aldı da geminin aşağısını delmeye başladı.

Gemidekiler, onun yanına gelip:

“Sen, ne yapıyorsun? dediler.

Oda:

“Sizler, benim yüzümden eziyetlendiniz. Benim için de sudan ayrı kalmak mümkün değil, dedi.

İşte bu durumda, eğer o gemidekiler, bu kişinin elleri üzerinde yakalar da onu men ederlerse, hem onu kurtarmış olurlar, hem de kendilerini kurtarırlar. Eğer onu serbest bıraksalardı, hem onu he­lak etmiş, hem de kendilerini helak etmiş olurlardı." [43]

Rasulullah'ın Halifesi İmam Ebu Bekr (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Bir millet ki, aralarında kötülük işlenir, sonra onlar o kötülüğü değiştirmeye güçleri yettiği hâlde değiştirmezlerse Allah, yakın bir zamanda mutlaka onlara genel bir azab verir." [44]

Önderimiz Rasulullah (s.a.s.)'in beyan buyurdukları gibi, iyili­ğin emri ve kötülüğün nehyi toplumsal bir vazifedir. Toplumun kur­tuluşu için şart olan bir vazifedir.. Toplum içinde yaşayan ve fısk-u fücur içinde olan zalimlerin yaptıkları zulümler ile kötülükleri engel­lenmeyecek olursa, o topluma ilâhî azab iner!., zalimler işlemiş ol­dukları zulümlerin cezasını görürken, diğerleri de güçleri yettiği hâl­de, imkânları olduğu hâlde o zalimlerin ve o günahkârların zulmü­nü engellemedikleri, onları günahtan alıkoymadıklarının cezasını görürler..

Zalim egemen tağutlar tarafından işgal edilmiş İslâm toprakla­rında İslâm, sosyal hayattan tamamen uzaklaştırılıp şirk kültürüyle eğitilen vicdanlara habsedilmiştir. Ayrıca yeniden hayata hakim ol­masın diye egemen tağutî güçler tarafından her türlü önlem alın­mıştır.. Böylece insan fıtratına ihanet edip, fıtrat dinini toplumdan uzaklaştırdıkları için, toplum içinde her türlü fesadın yayılmasına ve­sile oldular.. Böyle bir ihanetin sonucu işgal edilmiş İslâm toprakla­rında zulümegemen oldu, dolayısıyla ma'ruf mahkum, münker ha­kim hâle geldi.. Bu tür bir zillet içinde yaşayan mü'min Müslüman­lar, çok büyük bir sorumluluk taşımaktadırlar..

Mü'min müslümanların her biri, kendinden ve en yakınların­dan başlayarak iyiliği emr etmeli ve kötülükten nehyetmelidir. Ferd ferd yapılacak bu vazife, bir gün gelecek ki, toplumsal bir harekete dönüşecek ve iyilik, kötülüğe galib gelecektir.. Kirletilmiş fıtrat, fıt­rat dininin nuruyla yıkanıp tertemiz bir hâle gelecek ve Fıtrat, kendi­sine uygun olan fıtrat dini, yani İslâm ile buluşup aynîleşecektir.. İşte o zaman toplumsal huzur, barış ve mutluluk ortaya çıkacak ve top­lumun her birimini kuşatacaktır..

Önderimiz Rasulullah (s.a.s.), insanların en hayırlılarının bu toplumsal vazifeyi üstlenen muvahhid mü'minler olduğunu beyan buyuruyor..

İbn Abbas (r. anhuma)'ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.)

"Küçüğümüze şefkat ve büyüğümüze saygı göstermeyen, iyi­liği emretmeyen ve kötüden sakındırmayan bizden değildir!" [45]

Dürre bintu Ebu Leheb anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.), minber üzerinde (hutbe irad etmekte) iken adamın birisi gelip dedi ki:

“Ya Rasulullah, insanların en hayırlısı kimdir? Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Aralarında ma'rufu en çok emreden, münkerden en çok alı­koyan, Allah'dan en çok korkan, akrabalık bağlarını en çok gözeten." [46]

Muvahhid mü'min şahsiyet, önce nefsinden başlamalı, ma'­rufu nefsine emretmeli ve nefsini münkerden alıkoymalıdır. Böyle­ce kendi nefsini kurtaran ve katıksız iman ile salih ameller işleyip olgunlaşan muvahhid mü'min kul, toplumdaki insanlar için örnek bir şahsiyet olur.

Ebu Ka'b el-Ezdî (rh.a.)'in nakliyle imam Hasan el-Basrî (rh.a.) şöyle demiştir:

“Eğer ma'rufu emrediyorsan bunu, kendin de işle yoksa helak olursun. Eğer münkerden nehyediyorsan, en çok kaçınanlardan sen ol, yoksa helak olursun! [47]

Her mü'min müslüman şahsiyet, emir bi'I-ma'ruf ve nehiy ani'l-münker vazifesini kuşanmalı ve bu vazifeyi hakkıyla yapmalıdır. Ferd ferd bu farz olan vazifeyi kuşanan mü'min müslümanlar, mut­laka bir araya gelmeli ve-Tevhid cemaatini oluşturmalıdırlar.. Ma'ru­fu işleyen ve münkerden sakınan bu erdemli cemaat, şirk ve küfür egemenliği ile kirletilen toplumda tertemiz öncüler olarak, insanla­ra önderlik yapmalıdırlar, böylece hem kurtulmuş ve hem kurtar­mış olurlar..

"Ma'rufu emret, münkerden sakın" diye oğluna nasihat eden hikmet sahibi Lokman (a.s.), oğluna şunları da tavsiye etmiştir:

“Oğulcuğum, gücün yeterse kullardan zulmü kaldır. Allah da, senin cezanı kaldırır. O'nun intikamından kendini korumuş olursun. Şanı yüce Allah'ın, "Münkekim (intikam alıcı)" olduğunu da hatırla.

Onlara adalet yap. Zalimlerden, mazlumların hakkını taleb et. Eğer zulüm yaparsan, gerçekten bil ki, senin zulmün (kıyamet gü­nünde) o mazlumun Önüne geçer ve Allah'ın cezası, o zalim kişiye isabet eder. Zulüm yapanla beraber kalır ve devam eder!' [48]

3) Gereği Gibi Sabretmek
 
Alemlerin Rabbi Allah'a hiçbir şeyi asla şirk koşmamasını, muvahhid bir mü'min olmasını, Allah'a şirksiz ibadet etmesini, özellikle dosdoğru namaz kılmasını, iyiliği emretmesini ve kötülükten alıkoy­masını oğluna nasihat eden hikmet sahibi salih kul Lokman Hekîm (a.s.), bütün bunlarla beraber gereği gibi sabretmeyi vasiyet etmiştir:

"Sana isabet eden (musibetlere karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir."

Namazı dosdoğru kılarken, iyiliği emredip kötülükten sakın­dırırken ve diğer ibadetleri edâ ederken çok sabretmek gerek.. Sa­bır, yani direnebilmek, direnç sahibi olmak.. Hak yol üzere ayakları­nı sabitleştirmek ve yoldaki engelleri aşabilmek için dayanıklı ol­mak.. İman dolu kalbin, Allah'ın dini üzere sabit kalması için gayret etmek.. Başta katıksız iman olmak üzere kulluk vazifesi olan salih ameller işlemede devamlılık ciddî sabır isteyen meselelerdir. Yara­tılışın gayesi olan şirksiz ve yalnız Allah'a ibadet etmek, azmedilme­si gereken bir iştir.. Namazı dosdoğru kılarken, diğer ibadetleri hak­kıyla yerine getirirken, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırırken, başta şeytan ve nefs-i emmare ile bir çok karşı çıkanlarla mücade­le etmek ve mücahedede bulunmak gerek.. Elbette bu mücadele ve mücahede basit bir iş değildir.. Bu çaba içinde iken birçok musi­bet ve birçok belâlarla karşılaşmak da var.. İşte sabır, bu musibetler­le ve belâlarla karşılaşırken direnmek, Allah'a tevekkül ederek bü­tün gayreti sarfetmek demektir

Şeytan ve şeytanın dostları, istikâmet üzere olan muvahhid mü'minleri haktan ayırabilmek için bütün imkânlarını seferber eder, yılmadan uğraşır dururlar. Hak üzere olan, iyi olup iyiliği emreden, kötülükten kaçınarak insanları kötülükten alıkoymaya çalışan ve ibadetlere devamlı olan muvahhid mü'minler, şeytan ve şeytana dost olanların hücumuna uğrarlar..

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

"Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin hal­kından olmaya çağırır." [49]

"Gerçekten şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına gizli çağrılarda bulunurlar. Onlara itaat ederseniz, şübhesiz siz de müşriklersiniz." [50]

"Ey insanlar, hiç şübhesiz Allah'ın va'dı haktır. Öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın." [51]

Haktan, hayırdan ve iyilikten yana toplumsal bir değişim ar­zusuyla iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran muvahhid mü'minler, bu değişimi istemeyen münker taraftarlarınca çok eziyet gö­rür, işkenceye uğrarlar. Tarih boyu böyle olmuştur.. İman ve küfür, Tevhid ve şirk mücadelesinde bu gerçek hiç değişmemiştir. Tevhid ve iman cephesindeki mü'min müslümanların değişmez karekteri, insanları hakka, hayra ve iyiliğe davet etmektir.. İnsanların iman et­mesini, güzel ahlâklı olmasını ve yaratılış gayelerine uygun yaşama­sını istedikleri için, onlar hakkında hep iyilik düşünmüş ve iyiliğe ça­ğırmışlardır.. Bu güzel insanlar, toplumda fitne ve fesadın yayılmasını, ahlâksızlığın çoğalmasını, şirk ve küfrün egemenliğini isteyen şirk ve küfür cephesi taraftarlarınca dışlanmış, eziyet ve işkence gör­müş, bir çokları şehid edilmiştir.

Bundan dolayı Umeyr İbn Habib (r.a.), çocuklarına vasiyet ederken şunları söylemiştir:

“Herhangi biriniz, iyiliği emredip kötülükten men'etmek is­terse, ondan önce işkenceye hazırlansın ve Allah'dan sevab geleceğine kesin kanaat edinsin. Çünkü her kimin Allah'dan sevaba kesin kanaati olursa, dokunan eziyeti duymaz! [52]

Muvahhid mü'minler, dünya hayatında imtihan olunduklarına inanan ve bu şuur ile yaşamaya çalışan olgun şahsiyetlerdir.. Rableri Allah tarafından denenmekte ve kulluk dereceleri belirlenmekte­dir. Sıhhat, afiyet ve zenginlikle imtihan edildikleri gibi, hastalık, fa­kirlik ve çeşitli musibetlerle de denenmektedirler..

Rabbimiz Allah, kullarını imtihan ettiğini şu şekilde beyan bu­yurur:

"Andolsun, Biz sizi, biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gös­terenleri müjdele.

Onlara bir musibet isabet ettiğinde derler ki:

"Biz, Allah'a aid (kullar)ız ve şübhesiz O'na dönücüleriz." Rablerinden bağışlanma (salât) ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır." [53]

Rabbimiz Allah, katıksız iman sahibi muvahhid mü'min kul­larının sabırlı olmalarını emretmiş, ibadetlere devamda sabırın ge­reğini beyan buyurmuştur. İmtihan sırasında sabreden ve Allah'a hamdeden mü'min müslümanlar, başlarına gelen musibetlerden dolayı sevab kazanıyor ve bu sabırlarından dolayı kazandıkları onların günahlarına kefaret olur.

Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:

"Ey iman edenler, sabırla ve namazla (Allah'dan) yardım dile­yin. Şübhesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.'' [54]

Ebu Hüreyre (r.a.)'ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle bu­yurur:

"Allah, kime hayır murad ederse, ona musibet verir (imtihan eder)!" [55]

Bundan dolayı Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

"Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın, (sınırlarda) nö­betlesin (ribatta bulunun). Allah'dan korkun, umulur ki, kurtu­lursunuz. " [56]

Ebu Umâme (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Allah Sübhâne buyuruyor ki: Ey Ademoğlu, musibetin ilk darbesi sırasında sabredip se­vabını (Benden) istersen, Ben senin için (doğrudan doğruya) cen­nete girmekten başka bir sevaba razı olmayacağım." [57]

Muvahhid mü'min bir kul, kulluk vazifelerini hakkıyla yapıp, Al­lah'a tevekkül ederse, onun imtihanı kolay olur. Çünkü musibete sabır ve varlığa şükü, mü'min müslümanın vazifesidir..

Suhayb (r.a.)'ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Mü'minin işine şaşarım. Gerçekten onun bütün işleri hayırdır. Bu mü'minden başka hiçbir kimsede yoktur.

Kendisine varlık isabet ederse şükreyler. Bu, onun için hayır olur. Darlık isabet ederse sabreyler. Bu da, onun için hayır olur. " [58] Enes b. Malik (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Mü'minin işleri çok ilginç! Allah'ın takdir ettiği şey, mutlaka onun hayrına olur." [59]

Hikmet sahibi Lokman Hekîm (a.s.):

“Sabır, iyi bir şeydir. Her yerde adama sığınak oluyor, her gamı gideriyor! Demiştir” [60]

Zalim tağutlar tarafından işgal edilen ve şirk hükümlerinin ege­men kılındığı İslâm topraklarında yaşayan mustaz'af mü'min müslümanlar, beyan edilen sabır anlayışı ile hareket edip mücadeleleri­ni sürdürmelidirler.. Ümmetin derlenip toparlanması için bütün im­kânları kullanmalı, mü'min müslümanlar kendi aralarında iman kardeşliğini kuvvetlendirmen ve imandan kaynaklanan velayet oluşmalıdır..

Sabırla ve hikmetle insanlara İslâm'ı tebliğ etmeli, iyiliğe ve hayra davet etmeli, kötülük yapanlara karşı iyilikle cevab verme­lidirler.. Kötülük yapanlara, kötülükle cevab vermek, onların se­viyelerine inmek demektir.. Hâlbuki muvahhid mü'minler, kötülük yapanlara iyilikle cevab vererek, onları kötülükten sakındırmalı ve iyiler safına katılmalarını sağlamalıdırlar. Onları kötülüklerden kur­tarıp iyiler seviyesine yükseltmelidirler.

Bundan dolayı Lokman (a.s.), oğluna şu nasihati yapmıştır:

“Oğulcuğum, "Şerr, ancak şerr ile söndürülür" diyen kimse ya­lan söylemiştir. Eğer bu sözün sahibi, sözünde doğru olduğunu id­dia ediyorsa, bir ateşin yanında ateş yaksın da görelim. Bu iki ateşten biri, diğerini hiç söndürür mü? O hâlde sözün doğrusu:

"Şerr, ancak hayır ile söndürülür" hükmünü ifade edenidir. Nitekim ateş de ateş ile değil, su ile söndürülür! [61]

Katâde (r.a)'den.

Lokman (a.s.), oğluna şöyle demiş:

“Oğulcuğum, serden uzak dur ki, o da senden uzak dursun!

Çünkü şerr, kötü kimseler için yaratılmıştır. [62] Katâde (rh.a.)'den. Lokman (a.s.):

“Muhakkak ki kötülük, bir başka kötülüğe karşı yaratılmıştır! demiştir. [63]

Huzeyfe (r.a.)'ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Herkes iyilik yaparsa biz de iyilik yaparız, herkes haksızlık ya­parsa biz de haksızlık yaparız diyen kimseler gibi olmayın! Fakat kendinizi, iyilik yapanlara karşı iyilik yapmaya, kötülük yapanlara karşı da haksızlık yapmamaya hazırlayınız!" [64]

Malik b. Nadle (r.a.) anlatıyor:

“Ya Rasulullah, bir kimseye uğrarım, fakat beni misafir edip ağırlamaz. O da bana uğradığında ben de ona, onun yaptığının ay­nısını yapayım mı?dedim.

Rasulullah (s.a.s.):

"Hayır, sen onu misafir et ve ağırla!" buyurdu. [65] Muvahhid mü'min kul, önderi ve hayat örneği Rasulullah (s.a.s.)'in bu emirlerine can kulağını vermeli, işitip itaat etmelidir.. Çünkü Allah ve Rasulü (s.a.s.), herhangi bir iş için emir buyurdu­ğunda, tam teslimiyetle itaat etmek mü'min müslüman kulun, kul­luk vazifesidir..

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Aralarında hükmetmesi için, Allah ve Rasulüne çağrıldıkları zaman mü'min olanların sözü: "İşittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte felaha kavuşanlar bunlardır." [66]

Muvahhid mü'minler, Rabbleri Allah'ın kendilerine vermiş ol­duğu bütün helâl ve hayırlı imkânlarını kullanır, Rabbleri Allah'a te­vekkül eder ve sabırlı davranırlar.. Bilip inanırlar ki zafer, sabırla ger­çekleşir..

Hikmet sahibi Lokman Hekîm (a.s.), sabır ve tevekkül konu­sunda oğluna şu nasihatları yapmıştır..

1) Lokman (a.s.), oğluna:

“Oğulcuğum, altun ateş ile denendiği gibi, iyi insanlar da belâ ile imtihan edilirler. Allah Teâlâ, sevdiklerini belâya uğratır (ibtilâ eder). Belâya razı olandan, Allah razı olur, kızana da Allah kızar! demiştir. [67]

2) Lokman (a.s.), oğluna şöyle nasihat etmiş:

“Oğulcuğum, Allah'a tevekkül etmek, O'na imanın esaslarındandır. Allah'a tevekkül etmek kulu, Rabbine sevdirir. İşleri Allah'a havale etmek, Allah'ın kulunu doğru yola iletmesinden ileri gelir. Kul, Allah'ın hidayeti (ve yardımı) sayesinde, O'nun rızasına uygun hareket eder. Kulun, Allah Teâlâ'nın rızasına uygun hareket etmesi, kendisine ilâhî ikram ve ihsanları kazandırır.

Her kim Allah'a tevekkül eder, O'nun rızasına teslim olur, işi O'na havale eder, ilâhî takdire razı olursa, dinini ayakta tutmuş, ken­dini hayra adamış ve kulun işini güzelleştirecek güzel ahlâkları elde etmiş olur. [68]

3) Lokman (a.s.), oğluna şöyle demiş:

“Oğulcuğum, kötü huydan, gönül darlığından sabır azlığından sakın!

Bu hasletler kendinde bulunan kimse ile arkadaşlık, senin için doğru değildir. İnsanlar arasında böylelerinden daima uzak dur!

İşlerini severek işlemeyi huy edin. Ahvâlin acılarına da sabret. İnsanlarla iyi geçin. Ahlâkını güzelleştir. Onlara güler yüz göster. Hayırlı kişileri sev, fena kişilerden uzaklaş! [69]

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
[1] Lokman: 31/17.

[2] Bakara: 2/3.

[3] Lokman: 31/4-5.

[4] Sahih-i Buhârî, Kitabu'1-İman, B. l, Hds. l. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, B. 5, Hds. 20-21. Sünen-i Neseî, Kitabu'1-İman, B. 13, Hds. 4968. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-İman, B. 3, Hds. 2736. İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, C. l, Sh. 95-96, Hds. 20/62, 21/63. Taberânî, Mu'cemu's-Sağır, C. 2 Sh. 226, Hds. 538.

[5] Şâh Veliyuilah ed-Dihlevî, A.g.e. C. 1, Sh. 269

[6] Kevser:108/2.

[7] En'am: 6/162.

[8] Taha: 20/14.

[9] Al-i İmrân: 3/39.

[10] İbrahim: 14/40.

[11] İbrahim: 14/37

[12] Meryem: 19/30-31.

[13] Hud: 11/87.

[14] Meryem: 19/54-55.

[15] Enbiya: 21/73.

[16] Sünen-i Tirmizî, Kitabu'1-İman, B. 8, Hds. 2749. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Fiten, B.12, Hds. 3973.

[17] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Salat, B. 9, Hds. 425. Sünen-i İbn Mace, Kitabu İkametu's-Salâ, B.194, Hds.1401 Sünen-i Neseî, Kitabu's-Salât, B. 6, Hds. 460. Sünen-î Dârimî, Kitabu's-Salât, B. 208, Hds. 1585. İmam Malik, Muvatta, Kitabu Salati'l-Leyl, Hds. 14.

[18] Nisa:4/103.

[19] Tana: 20/132. Not: Burada şu hadis-i şerifin hatırlanmasında ve gereğinin yapılmasında elbette birçok faydaları vardır. Amr b. Şuayb, babası vasıtasıyla dedesinden, Rasulullah (s.a.s.)'in şöyle buyur­duğunu rivayet eder: "Çocuklarınıza, yedi yaşına geldiklerinde namaz kılmalarını emrediniz. On yaşı­na geldiklerinde kılmazlarsa, dövünüz ve yataklarını ayırınız!" Sünen-i Ebu Davud, Kitabu's-Salât, B. 26, Hds. 495. Sünen-i Tirmizî, Kitabu's Salât, B. 297, Hds. 403. Sünen-i Dârimî, Kitabu's-Salât, B. 141, Hds. 1438. İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, C 3, Sh. 355-357, Hds. 84/954, 85/955.

[20] Hud: 11/114.

[21] İsra: 17/78-79.

[22] Rum: 30/17-18.

[23] Sahihi-i Buhârî, Kitabu'l-Ezan, B. 18. Hds. 28. Kitabu'1-Edeb, B. 27, Hds. 38. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Mesacid, B. 53, Hds. 292. Sünen-i Dârimî, Kitabu's-Salât, B. 42, Hds. 1256. Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 5, Sh. 53.

[24] Sünen-i İbn Mace, Kitabu't-Tahare, B. 4, Hds. 277-279. Sünen-i Dârimî, Kitabu't-Tahare, B. 2, Hds. 662. İrnam Malik, Muvatta', Kitabu't Tahare, Hds. 36.

[25] Sahih-i Müslim, Kitabu's-Salât, B.147, Hds. 875. Sünen-i Neseî, Kitabu'l-İftitah, B. 168, Hds. 1137. Ahmed b. Hanbel, Kitabü'z-Zühd, C. 2, Sh. 289, Hds. 1088. Abdullah İbnü'l Mübarek, Kitabü'z-Zühd, Sh. 293, Hds.1288.

[26] Ankebut: 29/45.

[27] Ankebut: 29/45

[28] Abdullah İbnü'l Mübarek, Kitabü'z-Zühd, Sh. 214, Hds. 844. İbn Kesir, A.g.e. C. 12, Sh. 6301. İbn Cerîr ve İbn Ebu Hatim'den.

[29] et-Taberî, A.g.e. C. 6, Sh. 379. İbn. Kesir, A.g.e. C. 12, Sh. 6301.

[30] İmam Kurtubî, A.g.e. C.13, Sh. 407.

[31] İmam Suyutî, Camiu's-Sağir Muhtasarı, C. 3, Sh. 391, Hds. 3750 (9014). Taberânî, Mu'cemul-Kebir'den. İmam er-Rûdânî, Cemu'l-Fevaid, C. l, Sh. 339, Hds. 2294. Kuzâî, Şihâbü'l-Ahbâr, Sh. l 13, Hds. 346. İbn Kesir, A.g.e. C. 12, Sh. 6302. Ayrıca bkz. Münâvî, Feyzü'l-Kadir, C 6, Sh. 221, Hds. 9014.

[32] Ahmed İbn Hanbel, Kitabu z-Zühd, C. 2, Sh. 375, Hds. 1497.

[33] Ebu Nuaym el-İsfahânî, Hilyetu’l-Evliya...., C. 6, Sh. 304.

[34] Ebu Musa (r.a.)'ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor: "Benim ümmetim, merhamet olunmuş bir ümmettir (ümmet-i merhume)." Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'1-Fiten, B. 7, Hds. 4278. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'z-Zühd, B. 34, Hds. 4292. Kuzâî, Şihâbüt-Ahbâr, Sh. 189, Hds. 623.

[35] Bakara: 2/143.

[36] Âl-i İmrân: 3/110.

[37] Âl-i İmrân: 3/104.

[38] Sahih-i Müslim, Kitabu'l İman, B. 20, Hds.78. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu's-Salât, B. 239-242, Hds. 1140.

Kitabu'l-Melahim, B.17, Hds. 4340. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Fiten, B. 20, Hds. 4013. Kitabu İkametu's-Salâ, B. 155, Hds.1275. Sünen-i Neseî, Kitabu'1-İman, B. 17, Hds. 4975. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Fiten, B.10, Hds. 2263. Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. l, Sh. 2,5. C. 3, Sh. 10,19,20,

[39] Haydar Hatipoğlu, A.g.e. C. 4, Sh. 50-51

[40] Bkz. Tevbe: 9/71.

[41] A'raf: 7/157.

[42] Tevbe: 9/112.

[43] Sahih-i Buhârî, Kitabu'ş-Şehadet, B. 31, Hds. 48. Kitabu'ş-Şerske, B. 6, Hds. ll. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Fiten. B. 11, Hds. 2264. Abdullah İbnü'l Mübarek, Kitabü'z-Zühd, Sh. 303, Hds. 1349. Abdullah İbn Mübarek, Müsned, Sh. 26. Hds. 85. Taberânî, Mucemu's-Sağir. C. 2, Sh. 270-271, Hds. 581. İbn Kesir, A.g.e. C.7, Sh. 3275, Ahmed b. Hanbel'den.

[44] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Melâhim, B.17, Hds. 4338. Sünen-i İbn Mace, Kitabu'I-Fiten, B. 20, Hds. 4009. Abdullah İbn Mübarek, Müsned, Sh. 27, Hds. 86. İbn Kesir A.g.e. C. 7, Sh. 3275. Ahmed b. Hanbel'den.

[45] Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Birri ve's-Sılâ, B.15, Hds. 1986.

[46] İmam Kurtubî, A.g.e. C. 4, Sh. 149. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 6, Sh. 432'den.

[47] Ahmed İbn Hanbel, Kitabü'z-Zühd, C. 2, Sh, 369, Hbr, 1462. Not: Bu konuda, Lokman Hekim (a.s.), oğluna şöyle nasihat etmiş: -Oğulcuğum, kendini unutup başkalarına iyilikle emretme! O takdirde sen, bir kandile benzersin ki, o kandil, başkalarını aydınlatmak için kendi kendisini ya­kar! Mehmed Öten, A.g.e. Sh. 80, No.31. Sa'lebî, Arâisu'l-Mecâlis, Sh. 205'den.

[48] Osman Öztürk, A.g.e. Sh. 143, No. 4. İsmail Hakkı Bursevî, Rûhul-Beyân, C. 7, Sh. 83'den.

[49] Fatır: 35/6.

[50] En'am: 6/121.

[51] Fatır: 35/5. Lokman: 31/33.

[52] Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, İst. 1996, C.6, Sh. 290. (Yendâ Yayınları) Not: Metin, sadeleştirilmiştir.

[53] Bakara: 2/155-157.

[54] Bakara: 2/153.

[55] Sahih-i Buhârî, Kitabul-Marda ve't-Tıbb, B. l, Hds. 5. İmam Malik, Muvatta', Kitabu'l-Ayn, Hds. 7. Abdullah İbnü'l-Mübarek, Kitabü'z-Zühd, Sh. 109, Hds. 464.

[56] Âl-i İmrân: 3/200

[57] Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Cenaiz, B. 55, Hds. 1597.

[58] Sahih-i Müslim, Kitabüz-Zühd, Sh. 13, Hds. 64. Sünen-i Dârimî, Kitabu'r-Rikak, B. 61, Hds. 2780. İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, C l, Sh. 205, Hds. 15/166. İmam Taberânî, Hadislerle İslâm-Mu'cemü'l-Evsat, çev. İsmail Mutlu-Ayşenur Kale, İst. 2003, Sh. 154, Hds. 87. (Ana Nüsha, C. 7, Hds. 6119)

[59] İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, C. l, Sh. 205-206, Hds. 16/167.

[60] Mevlânâ, Mesnevi, C. 3, B. 1853.

[61] İmam Abdulvehhab Şa'rânî, İslâm Büyüklerinin Örnek Ahlâkı......Sh. 339. İmam Maverdî, Edebü'd-Dünya ve'd-Din, çev. Ali Akın, İst 1982, Sh. 556.

[62] İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye....., C. 2, Sh. 212. Mehmed Öten, A.g.e. Sh. 63, No. 23. Ahmed Ziyauddin Gümüşhânevî, Levâmi'u'l-ükûl, C. 3, Sh. 542'den.

[63] Ahmed İbn Hanbel, Kitabü'z-Zühd, C. 1, Sh. 84, Hbr. 273.

[64] Sünen-î Tirmizî, Kitabu'l-Birri ve's-Sılâ, B. 62, Hds. 2075.

[65] Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Birri ve's-Sılâ, B. 62, Hds. 2074.

[66] Nur: 24/51.

[67] İmam Gazali, İhyâu Ulumi'd-Din, C. 4, Sh. 244.

[68] Ebu Talib el-Mekkî, Kalblerin Azığı, C. 3, Sh. 16.

[69] Mehmed Öten, A.g.e. Sh. 133, No. 63. Sa'lebî, Arâsu'l-Mecâlis, Sh. 206'dan.

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]