İyi Bir İnsan mıyız?
Sizce yeterince iyilik yapıyor muyuz?
İyi bir insan olmanın mücadelesini veriyor muyuz?
Ya da en azından kِötü olmamaya gayret gِösteriyor muyuz?
Acaba insanlar bizi nasıl biri olarak biliyorlar?
Unutmayın ki insanlar hep bizim şahidimiz oldular. Bizi toprağa koymadan ِönce, "Merhumu nasıl bilirdiniz?" diye sorulduğunda, "İyi bilirdik" diyenler, acaba bunu gerçekten inanarak sِöyleyecekler mi?
O halde, "Merhum" olmadan ِönce, iyi ya da kِötü olduğumuza dair insanların şahitliğine başvurulmadan ِönce, biz kendimizin şahidi olalım ve kendimize soralım: "İyi bir insan mıyız?"
İlk ِönce bu "iyi" kavramını ele alalım. Hangi ِölçüye gِre iyi olacağız? İyiyi anlamamız içinde, yanma kِötüyü getirerek düşünmemiz gerekiyor.
Meselâ, yolda bir insanla yan yana giderken hiçbir sorunumuz yoktur. Ama yürürken durduk yerde bize çelme takarsa, yaptığı kِötüdür. Ya da tam aksine, geçmemiz için ِönceliği bize verirse yaptığı iyidir. اelme taktığında gِönlümüz kırılır, geçme ِönceliğini bize verdiğinde de gِönlümüz sevinir. Demek ki, iyilik yapmaktaki amacımız, gِönlü incitmemek, aksine gِönlü hoş tutmaktır. O halde, yaptığımız bir davranışla, bir insanın gِnlüne neşe getirmişsek bu iyiliğimiz, gِönlüne hüzün getirmişsek bu kِötülüğümüzdür.
ضÖzellikle çelme takanların çoğaldığı bir zamanda, insanlara bizde mi çelme takıyoruz? Yani kِötülüğe köِtülükle mi mukabelede bulunuyoruz? Yoksa geçiş ِönceliği mi tanıyoruz, iyilikle yaklaşmayı mı tercih ediyoruz? Ya da ne iyi-ne kِötü, yan yana yürüyüp gidiyor muyuz?
İyi insan olma yolundaki ilk adımımız, köِtülüklerimizi en aza indirmemiz olacaktır. Eğer iyi olamıyorsak, hiç olmazsa kِötü de olmamalıyız. Geçiş ِönceliği veremiyorsak, çelme de takmamalıyız. İnsanlar, bizimle yan yana yürümekten korkmamalılar, bizden emin olmalılar. çاünkü Peygamberimiz (a.s.m.), "Müslüman, elinden ve dilinden emin olunan kimsedir" buyuruyor.
Dünyaca meşhur devlet adamlarından biri statda konferans verirken, aniden elektrikler kesilir. Etraf zifiri bir karanlık içindeyken, seyircilere gür bir sesle bağırır: "Sizlerden ricam, herkes bir kibrit yaksın." Yanında kibriti olanlar yakınca, etraf eskisinden daha aydınlık bir hale gelir. O halde her iyiliğimizle bir kibrit de biz yakabiliriz.
Yabancı bir kِşe yazarı şِyle anlatıyor:
"Birkaç gün ِönce, Metropolitan Operasında ِnemli bir hayat tarzı ِöğrendim. O gün operada gِsteri yoktu, bina boştu. Bana içeriyi gezdiren müdür, kendisi ışıkları yakana kadar arkada beklememi istedi. Karanlıkta koltuk dizilerinin arasından geçtiği sırada onu gِremiyordum. Müdür ancak sahneye çıktıktan sonra, nereye gittiğini seçebilmek için bir kibrit çaktı. Koltuk sıralarının en arkasında olduğum halde, o minik kibriti gِrebiliyordum. Bu toplu iğne başı büyüklüğündeki ışık ne kadar ufak olursa olsun, yine de karanlıktan daha kuvvetliydi. O minik alev milyon kere çoğaltılsa, karanlık tamamıyla yok olacaktı.
Nitekim, müdür elektrik düğmelerine basınca, koca opera binası ışığa kavuştu."
En korkulacak karanlık, razı olunan karanlıktır. Bir küçük iyilik bile kِtünün karanlığından daha üstündür. O halde çevremizi kuşatan bu karanlık, karanlığın çokluğundan değil, ışığımızın azlığındandır. Kِtülük karanlığını bir tebessüm ışığıyla, bir bardak su ışığıyla, bir tabak yemek ışığıyla yok edebiliriz, iyiliklerimiz çoğaldıkça ışıklarımız çoğalacak ve karanlıklar aydınlığa kavuşacaktır. Yeter ki, karanlığa rıza gِstermeyelim. Her iyiliğimizi bir kibrit yakmak olarak düşünelim. Ve bir kibrit de biz yakalım.
Herkes toplum bünyesi içinde üzerine düşeni yapsa, problemler hallolurdu. Ama nedense üzerimize düşeni, başkalarının üzerine düşürmeye pek hevesliyiz, iyilik yapmada çoğu zaman gevşeklik gِsteriyoruz, o an yapabileceğimiz bir iyiliği yapmak yerine, ِÖnce başkasının yapmasını bekliyoruz. Ama bu bekleyişler, zamanla bizi iyilik yapmaktan mahrum bırakıyor. İyilik yapmaktan mahrum olan insanlar, kِtülük yapmaya daha elverişli hale gelirler.
O halde yapabileceğimiz bir iyiliği yapmamak da bir nevi kِtülüktür. Şeytanın da isteği bu zaten. En hayırlı bir işten bizi vazgeçirip, daha az hayırlı olanı yaptırmak, ondan da vazgeçirip hiç yaptırmamak. Sonra da bizi kِtülük yapmaya yِneltmek. Şimdiye kadar bu tuzağa çok düştük. ضönce başkasının yardım eli uzatmasını bekledik. O uzanan ilk yardım eli bizim elimiz olabilirdi. Ama biz iyilik yapmak yerine, başkalarının yaptığı iyiliklerle ِvünmeyi ve avunmayı tercih ediyoruz, iyilik yapanları hepimiz çok severiz. Ama iyilik yapanların çok az olmasının sebebi, yardım elinin ِnce başkaları tarafından uzatılmasını beklememizdir. O halde ِnceliği başkalarına bırakmayalım, ِnce biz yapalım. İyi bir toplum istiyorsak, iyiliği yapan ilk kişi olmanın gayretini gِsterelim.
Dr. Albert Sclrvveitzer şِyle diyor:
"Gِzlerinizi iyi açın ve sizden biraz vakit, biraz dostluk, biraz arkadaşlık, biraz iş bekleyenleri gِrmeye çalışın. Belki de bu bir içine kapanık, cemiyete küsmüş, hasta veya beceriksiz biri olacaktır. Siz onun için ِnemli birisi olabilirsiniz, ona hizmet edebilirsiniz. Eğer isterseniz... Ne istediğimizi bile bilmeyecek hallere düştüğümüz şu zamanda, bizden iyilik isteyen pek çok insan var. En azından iyilik yapmayı ve iyi bir insan olmayı isteyelim. İyi bir insan olmak istiyor musunuz?
O halde pek çok yardıma muhtaç, bir tebessüme muhtaç, içten bir merhabaya muhtaç milyonlarca insan, değer vermek, saygı duymak, dost olmak için sizi bekliyor. Daha çok iyilik yaparak onların dünyasında bir değer kazanabilirsiniz. Ve aslında, onların da sizin için ne kadar değerli olduklarını bِöylece anlayabilirsiniz.
Biz iyilik yapmakla bir şey kaybetmeyiz. Yapsak da yapmasak da bize bir zarar gelmez. Fakat bir insan o an çok zor durumdaysa ve gerçekten iyiliğe ihtiyacı varsa onun için çok şey fark edecektir. Vermek, hiçbir zaman kaybettirmez, yalnızca kazandırır. İyi bir insan olmak istiyorsak, kaybettiklerimizi değil de, kazanacaklarımızı düşünelim. Bu dünyada iyilik yaptığımız insanların gِnüllerini, dostluklarını kazanmakla birlikte, her iyiliğimiz bakî hayata gِnderdiğimiz birer meyvemiz olacaktır. Demek ki, iyilik yapmakla, insanları sevindirmekle asıl kendimize iyilik yapmış oluyoruz. Kِötülük eden de ِnce kendine etmiş oluyor.
Şunu hiçbir zaman unutmayalım ki, gِnülleri üzenin gِnlü üzüleceği gibi, gِnülleri hoş tutanın gِnlü hoş tutulur. Etme-bulma dünyamızda verirken alıp, mutlu ederken mutlu olacağımızı hiçbir zaman unutmayalım. O halde her ne olacaksak, onun en iyisi olmanın gayretini gِsterelim.
EN İYİSİ
Dağ tepesinde bir çam olamazsan, vadide bir çalı ol.
Fakat oradaki en iyi çalı sen olmalısın.
اalı olamazsan bir ot parçası ol, bir yola neş'e ver.
Bir misk çiçeği olamazsan, bir saz ol.
Fakat, gِlün içindeki en canlı saz sen olmalısın.
Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya mecburuz.
Dünyada hepimiz için birer iş var,
Yapacağınız iş, size en yakın olanıdır.
Cadde olamazsan patika ol, güneş olamazsan yıldız ol.
Kazanmak yahut kaybetmek ِlçü değildir.
Sen her neysen, onun en iyisi olmalısın.
Hülya Kartal