SAMİMİYET
İçten, gönülden ve candan davranış yani samimiyet, sahibini aziz eder, yüceltir, diğer insanların yüreğinde bir sevgi oluşur kalb-i selim ve kalb-i samimi olan insana karşı. Samimül kalb sahibi insanların sayısı arttıkça da, yüreklerde karşılıklı sevgi ateşi yanar ve bütün bir toplumu sarar bu ateşin ışık huzmeleri…
Samimiyet; içtenliktir, özü sözü bir olmaktır, inandığı gibi hareket etmek, iki yüzlülük göstermemektir.
Samimiyet; hasbiliktir, candan-gönülden davranmaktır, yalan ve gösterişten uzak bir hayat sürmek, içi ile dışını birleyebilmektir.
Samimiyet; niyet-i halise sahibi olmak, hilesiz, riyasız, katıksız, saf ve duru olabilmeyi başarmaktır.
Samimiyet; dostluktur, muhibliktir, kardeşliktir, yaranlıktır, sevgidir, muhabbettir.
Samimiyette ayrılık, gayrılık yoktur. Birlik, bütünlük, uhuvvet ve diğergamlık vardır.
Samimiyet; beraber gülmek, beraber ağlamak ve ahd-e vefaya bağlı kalmaktır.
Samimiyet; dil ne söylerse, kalbin de onu tasdik etmesini gerektirir. Bir başka deyişle; dilin, ancak kalbin onayladığını dışarıya yansıtmasıdır samimiyet. Tek kelime ile samimiyet bir keramettir aslında.
Samimi olan insanların kalıbı ile kalbi, bedeni ile ruhu, dış dünyası ile gönül dünyası arasında hiçbir fark yoktur, dıştan bakıldığında içleri görünür bu insanların.
Kalp ile dil, gönül dünyası ile vücut dünyası, beden ile ruh arasında irtibat yoksa veya bunlar arasında zıtlıklar mevcutsa burada samimiyetten söz edilemez.
Ne söyledi ise onu yapar, ne söz verdi ise onu uygular samimi olan insanlar. Samimi insan günlük olaylara göre değil, ezelden ebede kadar kalıcı olan ilahi düsturlara göre ayarlar davranışlarını. Samimiyet vefa gerektirir, vefasızlık değil.
Samimiyet karşılık beklemeden sevmeyi gerektirir. Samimiyet kalıcı bir dostluğu gerektirir.
Samimiyet içten, candan, yürekten ve daimi bir irtibat gerektirir.
Samimiyet kalbi bağlılık gerektirir.
Samimi anlayışta menfaatperestlik, bencillik ve maddi çıkar beklentisi gibi çirkin huy ve hasletlerin yeri yoktur, olamaz.
Samimiyet söz verdiği bir konuda sözünün gereğini yapmayı gerektirir.
Samimiyet, sağlanan mutabakatların derhal fiiliyata geçirilmesini, behemehal tahakkuk ettirilmesini amir kılan bir ulvi düsturdur.
Samimiyet inanmayı ve güvenmeyi de beraberinde taşır. Güven kaybı tefrikayı doğurur. Tefrika ise bir milletin yıkımı için yeterli sebeptir. Şairin dediği gibi tefrika, yüreklerin toplu vurmasını önler ve düşmanın veremeyeceği oranda çok büyük zararlar oluşturur toplumda.
Makam, mevki, koltuk, para ve şöhret sahibi olunca geçmişini, dostlarını, söz ve vaadlerini unutan insanlar sadece samimiyetlerini değil aynı zamanda şahsiyetlerini ve itibarlarını da kaybederler.
Samimiyetsiz yapılan inanışın ve ibadetin bile zerre-i miktar kadar kıymet-i hakikiye’si yoktur Allah nezdinde.
Yaratıcımız olan Allah’a yakınlığımız, samimiyetimizin derecesi ile doğru orantılıdır. Ne kadar içten ve samimi isek, Allah’a yakınlığımız da o kadardır.
Samimiyetten uzak, iki yüzlü, içi ile dışı, söz ile fiili farklı olan insanların Allah’a yakın olmaları zordur. Dünya ve Ahiret saadetine nail olabilmek, samimi anlayışa sahip olmaya ve onu yaşamaya bağlıdır.
Ah samimiyet… neredesin?