Müslüman Veren El Sahibi Olmalıdır
Sevgili Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Veren el, alan elden daha hayırlıdır."
Allahü teâlânın kullarına hizmet etmek ibadettir...
Evliyanın büyüklerinden Şâh-ı Nakşibend Behâeddin-i Buhârî hazretleri de şöyle anlatıyor:
“Ben gençliğimde tasavvuf nedir, evliyalık nedir bilmezdim. Ama benim bir huyum vardı. Hastalara giderdim. İlaç alır, onlara verirdim. Borçluların borcunu öderdim. Evleneceklere yardım ederdim.
Yaralanmış hâlde gördüğüm hayvanların yarasını tedavi ederdim. Böylece Allahın kullarına yardım eder, onların duasını alırdım. Bu hâlim, Allahü teâlânın hoşuna gitti. Mükâfat olarak, beni sevdiği kullarına kavuşturdu ve tasavvufun zirvesine çıkardı.”
Merhum Enver Ören Ağabey de bir sohbetinde şöyle anlatmıştı: “Veren kimse, çok kolay can verir. Annemin annesi çok cömert kimseydi. Yanına gelenlere, ayrılırken mutlaka bir şey vermeye çalışırdı. Evde hiçbir şey bulamazsa, mutfaktan soğan verirdi. Ölürken elleri açık gitmişti. Vermeye alışkın olduğundan, en kıymetli varlığı olan canını da kolay vermişti.”
Âlimlerden birisi, talebesi ile gezerken, bir tarlanın yanındaki ağaçlardan birinin altında eski bir çift ayakkabı gördüler. Belli ki civarda çalışan birisinin ayakkabısıydı. Talebe "Hocam bu ayakkabıyı saklasak da, sahibi geldiğinde ayakkabısını bulamayınca, o anki hâlini seyretsek, ne dersiniz?" dedi.
Hocası "Sevincimizi başkalarının üzüntüsü üzerine kurmak doğru değildir. Gel şöyle yapalım; sen zengin bir ailenin çocuğusun, bu ayakkabının içine bir miktar para bırak, sahibi gelip bunu gördüğü zamanki sevincini seyredelim" dedi...
Talebe bu teklifi daha güzel buldu ve adamın ayakkabısının içine bir miktar para koydu. Hocası ile görünmeyecek şekilde bir ağacın arkasına saklandılar.
Bir müddet sonra, ayakkabının sahibi geldi. Elbiselerini değiştirdi, ayakkabısını giyerken içinde bir şey olduğunu fark etti. Baktığında bunun para olduğunu gördü. Bir müddet etrafına bakındı, hiç kimseyi göremeyince, dizleri üzerine oturdu ve ellerini açıp;
"Ya Rabbi, eşimin hasta, çocuklarımın aç olduğu sence malumdur. Verdiğin bu nimet için sana sonsuz şükürler olsun" deyip gözyaşlarına boğuldu ve uzun bir süre ağladı... Bunu gören hoca ile talebesi de gözyaşlarını tutamadılar. Sonra hoca talebesine döndü;
"Bu ilk tekliften daha güzel olmadı mı, şu an daha mutlu değil misin?" dedi. Talebesi;
“Evet hocam, daha sevinçliyim. Şimdi, daha evvel anlamadığım şu cümlenin manasını anladım: Verdiğin zaman, aldığın zamankinden daha mutlu olursun.”
Hocası dedi ki: “Evladım! Güçlü ve haklı olduğunda affetmek vermektir... Yokluğunda, arkasından din kardeşine dua etmek vermektir... Haksız iken özür dileyebilmek vermektir... Başkasının ırzına kem gözle bakmamak vermektir... İnsanların gönüllerine sevinç ekmek vermektir...”
Hasan Yavaş.