Kayıt Ol
Giriş Yap
Menu
Ana Sayfa
Forum
Yardım
Ara
Giriş Yap
Kayıt Ol
www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET TARİH, KÜLTÜR, SANAT, EDEBİYAT
KÖŞE YAZARLARI - KARMA
Hatice Kübra Ergin
Kardeşliği Öldüren Sinsi Hastalık: GIYBET
FANİ DUNYA FORUM HABERLER
« önceki
sonraki »
Yazdır
Sayfa: [
1
]
Aşağı git
Gönderen
Konu: Kardeşliği Öldüren Sinsi Hastalık: GIYBET (Okunma sayısı 370 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
fanidunya
Ziyaretçi
Kardeşliği Öldüren Sinsi Hastalık: GIYBET
«
:
Kasım 12, 2018, 10:04:39 ÖÖ »
Kardeşliği Öldüren Sinsi Hastalık: GIYBET
Müminlerin annesi Hz. Âişe radıyallahu anha anlatıyor:
Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem'e;
“Safiyye'nin kusur bakımından boyunun kısa olması sana yeter!..” dedim. Rasûlullah aleyhisselatu vesselam:
“Öyle bir söz konuştun ki, denize atılsa, denizi bulandırır ve kokuturdu!..” buyurdu."
Hz. Âişe annemiz devam eder:
Bir başka seferinde Resulullah sallallahu aleyhi vesellem’e bir insanın (kusurlu halinin) taklidini yapmıştım. Bana hemen şunu söyledi:
“Ben bir başkasının (kusurunu) taklid etmem. Hatta (buna mukabil) bana, şu şu kadar (pek çok dünyalık) verilse bile.”(Ebu Davud, Edeb, 40; Tirmizi, Sıfatu’l-Kıyame, 52)
Hz. Âişe annemiz çok genç yaşta Peygamber efendimizle evlenmiş, Nebevi terbiye altında yetişmişti. Onun ve ashab-ı kiramın bizlere aktardığı bu gibi birçok hadis-i şeriften anlıyoruz ki, Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem gıybetin her türünden şiddetle sakındırmıştır.
Peki biz gıybet edilen bir ortamlara gitmekten, gıybet dinlemekten ve bazen de gıybete varan konuşmalardan, dertleşmelerden gerektiği gibi sakınabiliyor muyuz?
Neden?
Başka günahları tiksintiyle karşılıyoruz. Mesela bize Allah'ın haram kıldığı bir şeyi, şarap veya hınzır eti yemeyi teklif etseler şiddetle tepki gösteririz. Ama yanımızda gıybet edildiği zaman aynı tepkiyi göstermiyoruz.
Hâlbuki Rabbimiz ayet-i kerimede gıybet edenlerin işledikleri zulmün, “ölü bir mümin kardeşinin etini yemek”le eş olduğunu bildirmiştir. Alimler, arkadan konuşmanın ölü eti yemeye benzetilmesinin sebebini şöyle açıklamıştır: hakkında konuşulan kişi, söylenenleri duymaması ve kendisini savunamaması bakımından ölüye benzer. Ölü gibi savunmasız bir haldeyken ondan, şahsiyetini rencide edecek şekilde bahsetmek, onun etini yemek gibi bir saldırı sayılmaktadır.
Biraz düşünelim, birileri bizim arkamızdan konuşsa bunu duyduğumuzda üzülmez miyiz? İşte Peygamber efendimiz, kendimiz için istediğimiz şeyi din kardeşlerimiz için de istememizi, istemediğimiz şeyleri de yapmamamızı istiyor.
Kardeşini Müdafaa Et!
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem yanında bir müminin gıybeti yapılması halinde şöyle davranmamızı tembihliyor:
"Gıyabında kardeşinin ırzını (şeref ve haysiyetini) himaye eden kimseyi cehennem ateşinden azad etmek, Allah'ın üzerindeki bir haktır." (Ahmed, Müsned, VI, 461)
Demek ki, bir müminin canını yaktıklarını veya malını çaldıklarını görsek nasıl ki imdadına yetişiyorsak gıybeti yapıldığı zaman da öyle yardımına koşmalı, onu korumalıyız. Biz de aynısını, yani arkamızdan konuşulunca birilerinin bizi savunmasını istemez miyiz?
Elbette bunu yapabilmek için de kalplerimizdeki kardeşlik hislerinin çok güçlü olması gerekiyor. Çünkü kardeşlik hisleri güçlü olursa, birbirimize karşı merhametli oluruz. Hem arkasından konuşulan kardeşimize karşı hem de konuşanlara karşı merhamet duyar, onların iyiliğini isteriz.
Şeytanın aramızı bozmasına fırsat vermez, “Aman kardeşim sus, gıybet etmeyelim. Hem kardeşimiz iyi bir insandır. Onun imanı çok kıymetlidir; o kıymetin yanında bunlar lafını etmeye değmeyen şeylerdir. Hem ona karşı haksızlık etmeyelim hem de biz günaha girmeyelim,” diyebiliriz.
Eğer aramızdaki kardeşlik hisleri güçlü olursa, ikaz ettiğimiz kardeşlerimiz, bu ikazın sevgiden kaynaklandığını bilir ve hemen vazgeçer.
Hatta kalplerimizdeki kardeşlik hisleri Allah'ın emrettiği gibi kuvvetli olursa gıybet edecek söz bile bulamayız. Çünkü kardeşimizde hiçbir kusur görmeyiz. Bir kusur gözümüze çarpacak olsa gözümüzü çeviririz. Bu kusuru gördüğü için kendi gözümüzü ayıplarız.
Allah dostlarının haline baktığımız zaman kendi kusurlarını düzeltmekle uğraşmaktan başkasıyla uğraşmaya vakit bulamadıklarını görüyoruz. Onlar nefislerini tezkiye ve terbiye etmekte öyle gayretliydiler ki, gözleri kimseyi görmüyordu. Bizler ise üzerimizde bulunan sorumlulukları hakkıyla yerine getirmişiz de sıra başkalarını konuşmaya gelmiş gibi, oturup şunun bunun hakkında konuşabiliyoruz.
Ne acıdır ki, zaten çok az sevabımız varken bir de onu lüzumsuz konuşmalar gibi basit bir sebeple başkalarına dağıtıyoruz.
Konuşmak bize çok basit geliyor. Çünkü görünüşe göre hiçbir şey yapmıyoruz. Sadece dilimizi dudağımızı oynatıyoruz, ağzımızdan bir takım sesler çıkıyor ve havaya karışıp gidiyor. Sanki o sesin havada yayılıp kaybolduğu gibi konuşmalarımızın hesabının da yok olup gideceğini sanıyoruz. Halbuki öyle olmuyor.
Rabbimiz ihtar ediyor:
“Hatırla ki (insanın) hem sağında hem solunda oturan, onun amellerini tespit etmekte olan iki (melek) vardır. O bir söz atmaya dursun, mutlaka yanında bir gözcü vardır.” (Kaf; 17–18)
Yine Peygamber efendimizin Hz. Muaz radıyallahu anhın “Ya Rasulallah biz söylediğimiz sözlerden de mi sorguya çekileceğiz?” sorusuna “İnsanların çoğunu cehennemde yüzüstü düşüren dillerinin biçtikleri ve kazandıklarından başkası mı sanırsın?” dediğini okuyoruz. (Tirmizî, İman,
Mademki gıybet, ebedi hayatımız için çok korkunç bir tehlikedir, o halde ne yapıp edip bu dertten kurtulmamız gerekiyor. Nasıl ki bir azamızda ağrı sancı olsa, onu tedavi edip ağrıdan kurtulmaya çalışıyoruz; onun gibi bu manevi dertten de mutlaka kurtulmalıyız.
Peki Ne Yapabiliriz?
Bütün günahlar gibi gıybet de, nefiste gizli bulunan kötü ahlaklardan kaynaklanıyor. Bunları adeta bahçemizi sarmış yabani otlar gibi dikkatle temizlememiz gerekiyor.
Gıybet günahının birinci nedeni, kalbimizde mümin kardeşlerimize karşı Allah için muhabbet ve merhametin olmamasıdır. Allah için beslenen sevgi ve merhamet, kusurları görmemeyi, mazeretleri kabul etmeyi ve affetmeyi gerektirir. Çünkü kim bir din kardeşini Allah için sever, merhamet eder, hakkını muhafaza ederse Allah-u Zülcelâl de ona rahmetle muamele eder, kusurlarını örter.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem; “…Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter.”(Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58.) diye müjdeliyor.
İkinci bir neden de dürüst ve açık yürekli olmayışımız. Diyelim ki birisinin bize haksızlık yaptığını, kötülük ettiğini düşünüyoruz. Eğer bu bir suizan değil hakikat ise arkasından konuşup sinsice düşmanlık etmektense yüzüne karşı hakkımızı savunmalıyız. Bundan neden çekiniyoruz?
Haklıysak korkmaya gerek yok. Yeter ki bunu en güzel ve duruma en uygun bir surette yapalım. Mesela baş başa kaldığımız bir zamanda, incelikli bir üslupla sözümüzü ölçüp biçerek güzelce söyleyebiliriz. Böylesi hem çok daha dürüstçe olacaktır, hem de iyi bir netice alacaktır. Yahut da konuşmaya değer bir şey değilse affedelim gitsin. Yüreğimizde taşıyıp durmanın ne gereği var.
Gıybetin önemli bir sebebi de, boş konuşmaktır. Çoğu zaman insanlar, gayesizce ve manasızca ileri geri konuşurken gıybet de ederler.
Bu tip konuşmaların sebebi, o kişilerin konuşacak daha ciddi bir konularının olmaması, boş konuşmayı önemsiz saymaları, insanları küçümsemeleri ve böyle bir şey yapmaya hakları olduğunu zannetmeleridir. Bundan kurtulmak için en güzel çare, zamanımızı ilim öğrenerek, güzel sohbetler dinleyerek değerlendirmek ve insanlarla bir araya gelince bu bilgileri paylaşmaktır.
Hem böylece faydalı sohbetlerden hoşlanmayan, muhakkak gıybet etmek isteyen kimseler de sizden uzaklaşır. Eğer böyle akrabalarımızla, eş dostlarımızla ilişkiyi tamamen kesemiyorsak bile az görüşmek, mesela sadece gerektikçe kısa ziyaretlerde bulunmak en iyisidir. Zaten böylelerinin dostluğu sadece ziyan getirir.
Unutmayalım ki başkalarının gıybetini yapanlar yarın sizinkini de yaparlar. Hatta muhtemelen yapıyorlardır da… Ayrıca böylelerinin yanında durunca siz de gıybete bulaşmaktan sakınamaz, laf lafı açarken nefsinize uyup ileri geri konuşabilirsiniz. Hâlbuki bu gibi kişilerin sizin lafınızı alıp bahsi geçen kişilere götürmeyeceklerinden emin olamazsınız. Netice gıybet günahı, laf taşıma günahına, o da nefret, husumet, küslük, münasebetleri kesme gibi diğer günahlara sebep olur. Nitekim de öyle olmuyor mu?
Bakıyoruz birçok ailede akrabalık bağları kopuk. İnsanlar öz kardeşleriyle senelerce küs kalıyor. Neden? İncir çekirdeğini doldurmayacak şeyler yüzünden…
Kalplerdeki husumet ve nefret çoğu zaman kötü zan yüzünden büyüyüp gidiyor. Nitekim Rabbimiz gıybete giden yolu kesmek için evvela kötü zandan sakınmayı emretmiş:
“Ey iman edenler! Zandan çokça sakının (zannın çoğundan kaçının). Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını araştırmayın. Biriniz diğerinizin gıybetini yapmasın, arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok merhametlidir.” (Hucurât, 12)
Gerçekte de kötü zan, kusur aramaya, gıybete ve nihayet düşmanlığa yol açıyor. Bu sebeple bu sonucu engellemek için en baştan şeytanın içimize attığı kötü zannı reddetmek gerekiyor.
Sevgi Vesilelerini Çoğaltalım
Nefsimiz bir kardeşimize karşı kötü duygular ve kötü zan ürettiği zaman ona tabi olmamalıyız. Onun yerine bu gibi duyguları giderecek güzel adımlar atmalıyız. Mesela Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:
“Hediyeleşin, zira hediye, kalpteki kuşkuları giderir. Komşu kadın, komşusu kadından gelen (hediyeyi) hakir görmesin, bir koyun paçası olsa bile." (Tirmizî, Vela ve'l-Hibe 6,)
Hediyenin muhakkak mal olması da gerekmez. Bir telefon edip hal hatır sormak, ziyarete gitmek, biriyle selam göndermek veya karşılaşınca gülümsemek bile hediyedir.
Birbirimize karşı şeytana yardım etmeyelim, aksine şeytana karşı birbirimize yardımcı olalım.
Eğer hasbelbeşer birisinin gıybetini yaptıysak dürüstçe helalleşelim. Çünkü bilindiği gibi, Peygamber efendimiz:
“Kim bir kimsenin namusuna veya malına zulüm etmiş ise, dinar ve dirhemin (yani salih amelden başka şeyin) bulunmayacağı günden önce, o kimseden helalliğini alsın. Zira zulmü yapanın salih ameli varsa, zulüm ettiği miktarda amelinden alınacaktır. İyi ameli yoksa bu sefer mazlumun günahlarından alınıp buna yükletilecektir.”(Buhârî, Mesâlim 10.) buyuruyor.
Eğer arkasından konuştuğumuz kişinin karşısına geçip itirafta bulunmak, helallik istemek zor geliyorsa o halde konuşmamaya daha çok dikkat etmeliyiz.
Rabbim nefsimizi terbiye etme yolunda bize yardım etsin, huylarımızı en güzel ahlaka tebdil eylesin. Âmin
Hatice Kübra Ergin.
Kayıtlı
Yazdır
Sayfa: [
1
]
Yukarı git
« önceki
sonraki »
www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET TARİH, KÜLTÜR, SANAT, EDEBİYAT
KÖŞE YAZARLARI - KARMA
Hatice Kübra Ergin
Kardeşliği Öldüren Sinsi Hastalık: GIYBET