İÇİNİZDEKİ BEKARLARI EVLENDİRİN
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:
"İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Sadece şu üç şey müstesna: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat.”(Müslim, Vasiyyet 14)
Dikkat edilirse, Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamın, Müslümanlara sadece içinde yaşadığı kendi çağına karşı değil, ümmetin geleceğine dair de bir mesuliyet hissi taşımasını öğütlediği görülmektedir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, dünyada geçirdiğimiz hayat boyunca salih ameller işlemeye teşvik ettiği gibi, hatta öldükten sonra da sevabı devam edecek hayırlar arayışına girmemizi hatırlatmaktadır.
İnsanoğlu, vücudu mezara girip malı mülkü başkalarına miras kalınca artık amel yapma imkanı kalmayacaktır. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bu acı hakikati hatırlattıktan sonra çözüm yolu da göstermektedir. Eğer insan bu dünyada kazandığı malıyla vakıf eserler, yani uzun süre ayakta kalıp insanların faydalandığı, cami, mescid, medrese, çeşme ve benzeri hayır kuruluşları meydana getirirse, amel defteri kapanmaz ve sevabı sürekli olur.
İkinci çözüm ise, kendisinden insanların uzun süre faydalandığı ilmi çalışmalardır. Talebe yetiştirmek, ilmi eserler yazmak ve yayınlamak ve böylece hak dinin sonraki nesillere nakledilmesine vesile olmaktır.
Malum, bu iki çözüm, herkesin güç yetirebileceği şeyler değildir. Vakıf eserler yaptıracak maddi imkan veya ilim öğrenip öğretecek kabiliyet herkeste bulunmayabilir. Ama hadis-i şerifde bahsi geçen üçüncü çözüm insanların çoğunun güç yetirip yapabileceği bir hayırdır: “Arkandan hayır dua edecek mümin evlatlar yetiştirmek…”
Bu üçüncü hizmeti, birçok kişi yapabilir; yeter ki bu niyetle evlensin ve hayat arkadaşını seçerken bu şuurla tercih yapsın.
Evlenmek Ahkama Tabidir
Evlenmek, eğer şartlarına riayet edilirse, Rabbimizin mümin kullarına nasip ettiği çok bereketli bir salih ameldir. Alimlerin bir kısmına göre evlenmek, eğer zinaya düşme korkusu varsa farz, yoksa bile sünnet bir ameldir.
Nasıl ki ameller belli fıkıh kuralları içinde yapılıyorsa, evlilik de dinimizin sınırlarını çizdiği nikâh ve talak gibi hükümlere yapılmaktadır. Bu hükümlerin bir kısmı insanlar arası kul haklarını ilgilendirdiği için muamelat hükümleridir. Ancak bunun yanında nikâhsız münasebetler haram olduğu ve nikâh talak meselelerinde Allah'ın hudutlarını aşmak caiz olmadığı için, evliliğin Allah ile kul arasındaki ubudiyete bakan bir yönü de vardır.
Bunun yanı sıra evlilik, Allah'a ibadet ve hizmet yolunda yardımlaşma niyetiyle yapılırsa bizzat bir salih amel olur. Çünkü dinimizde, salih bir amele hazırlık niyetiyle yapılan amellere de mükafat vaad edilir. Aynı şekilde, haramdan korunmak, bir mümin ile yardımlaşıp hayatını kolaylaştırmak, birlikte salih evlat yetiştirmek, anne babalara bakmak vs… hayırlara niyet edilirse, evlilik de adeta bir salih amel yerine geçmektedir.
Evlilik, eğer bu şuurla, yani salih amellere niyet ederek yapılınca bizzat bir salih amel haline geldiği gibi, evlilik yolunda yapılan bütün fedakarlıklar ve harcamalar da birer sadaka olmaktadır. Bir hadis-i şerifte:
"Allah'ın rızasını gözeterek yaptığın her harcamadan dolayı sevap alırsın, hatta hanımının ağzına koyduğun lokmadan bile…” (Buhari, Cenaiz; 36) buyrulmaktadır.
Bir erkek, bekar olsa da kendi geçimini sağlamak için çalışıp para kazanmak zorundadır. Eğer kazancının bir kısmını israfa kaçmadan hanımı ve çocuklarının ihtiyaçlarına harcarsa, sadaka sevabı kazanmaktadır. Bu Rabbimizin büyük bir lütfudur.
Aynı şekilde bir hanım da, evlenmeyip bekar olarak kalsa da yaşı ilerleyecek, cazibesi solacaktır. Evlenip beyinin rızasını kazandığı ve evlat yetiştirdiği zaman ömrü boşa geçip gitmemiş, ümmet için bir nesil yetiştirmekle bereketlenmiş olacaktır.
Belki evliliği sürdürmek için bazı fedakarlıklar yapılacak, biraz sabır ve tahammül gösterilecektir. Ama biraz düşünülürse bu hayatta dertsiz kimse yoktur. Hem insan evliliğini sürdürmek için sabrettikçe kişiliği olgunlaşır, manevi yönden gelişir.
Evlilikte erkeklerin mesuliyet ve cömertlik hisleri gelişir. Kadınlar da hizmet ve fedakarlık duygularını en üst seviyede yaşarlar. İnsanın kulluk yolundaki manevi tekamülünde duygu gelişimini büyük önemi vardır. Bu sebeple kesinlikle inanmalıdır ki, evlilikte geçimi sürdürmek için sabredildiği vakit bu sabır boşa gitmiyor; Allah-u Zülcelâl bunlara mükafat vaad ediyor.
Sadece sabır ve fedakarlıklara değil hatta zevklere bile mükafat vaad ediliyor. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin bunu haber vermesi üzerine, ashabı kiramdan bir kişi, “Kişinin zevk almasına hiç sevap olur mu ?” diye hayretle sormuştu. Allah Resulü aleyhisselatu vesselam Efendimiz; “Eğer o ihtiyacı haram ile giderse günah olmayacak mı idi? Öyleyse helâli ile gidermesi sevaptır." buyurmuştur. (Müslim, zekât 52; Ebû Dâvûd, tatavvu' 12)
Bütün bunlardan ve daha birçok naslardan anlıyoruz ki evlenmek çok bereketli bir ameldir. Peki biz bunun ne kadar farkındayız?
Evlilik Oranları Düşüyor
Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre her yıl evlenme oranları düşüyor, boşanma oranları artıyor. Evlilik yaşı her yıl biraz daha gecikiyor. Evlilik ihtiyacı ertelendikçe günahlar yaygınlaşıyor ve adeta normal sayılıyor. Neden böyle?
Bakıyoruz çoğu anne babalar çocuklarını evlendirmeye gayret etmiyor. Hatta evlenmek isteyen çocuğunun gözünü korkutuyor, vazgeçiriyor. Acaba kaç kişi, çocuğunu evlendirmenin anne babanın mesuliyetleri arasında olduğunu biliyor?
Birçok alimlere göre maddi imkanı olan babanın, kendi başına evlenemeyecek olan oğlunu evlendirmesi, “Ey İman edenler kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun.” (Tahrim, 66/6) ayet-i kerimesinin kapsamına giren bir vazifedir.
Hatta ayet-i kerimede Rabbimiz,
“İçinizden bekârları ve kölelerinizden, cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfuyla onlan zenginleştirir. Allah, (lütfü) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.”(Nur, 32.) buyuruyor.
Dinimiz toplum ahlakını gözeterek, herkesin ihtiyaçlarını helalinden giderdiği ve birbiriyle yardımlaştığı bir yuva kurmasını teşvik ediyor. Kölelerin bile ihtiyacını düşünmeyi emrederken evlatların ihtiyacını düşünmemek insafa sığar mı?
Ancak ne yazık ki zamanımızda evlilik hazırlıkları, düğün masrafları, çok gereksiz bir şekilde abartıldığı için pek çok aile bu vazifeyi ileri yaşlara kadar ertelemektedir. Elbette bunda gençlerin sabırsızlıkları, kıymet bilmezlikleri, geçimsizlikleri de etkili olmaktadır.
Bazen anne babalar, yemeyip içmeyip biriktirdikleri paralarla evlatlarının yuvasını kurmaya çalışırken, evlatlar anne babanın fedakarlığını görmezden gelip, “Mecbursun, tabi ki yapacaksın,” deyip geçmekte, evlendikten sonra anne babasına sırt dönmektedir.
Zamanımızda gençler, bilhassa genç kızlar, hep isteklerine odaklanıp, vazifelerini hiç umursamamaktadırlar. Anne babalar da bu yüzden evlatlarını evlendirmeye istek bile duymamaktadır.
Düğünlerimiz de Dine Uygun Olmalı
Bazen dindar anne babaların evlatları için tertipledikleri düğün merasimlerine gittiğimizde, sırf gösteriş olsun diye yapılan abartılı harcamalara şahit oluyoruz. Lüks mekanlar, salon süslemeleri, bir kere giyilecek kıyafete harcanan o kadar para…
Halbuki, yukarıda saydığımız maddeler üzerinde düşünürsek, evliliğin de bir salih amel olduğunu, öyleyse evliliğe adım atmak demek olan düğün merasiminin de bu manaya uygun olması gerektiğini anlayabiliriz.
Ne yazık ki düğün zamanlarında din adeta rafa kaldırılıyor. Bakıyorsunuz, normal zamanlardaki tesettür kuralları, düğün zamanı askıya alınıyor. Hem gelin hanım, hem de davetliler süslü kıyafetlerle erkeklere görünüyor.
İsraf, lüks, maddiyatçılık had safhaya çıkıyor. Normalde bir dilim ekmeği çöpe atmaya kıyamayan kız anneleri, avuç avuç parayı lüzumsuz şeylere harcıyor, harcattırıyor. Bilhassa hanım kardeşlerimiz, kadın kısmının kendi aralarında çıkardıkları adetleri neredeyse din kuralları yerine koyuyor.
Üstelik ne kadar fedakarlık yapılsa kıymet bilinmiyor, iyiliğe karşı nankörlük, fedakarlığa karşı dedikodu ile mukabele ediliyor. Evlenecek kıza “Yeni gireceğin ailenin sevgisini kazan. Onların sana verdikleri bu değere layık olmaya çalış. Hürmet et, iyilik yap, sevap kazan,” demek gerekirken “Aman kendini ezdirme!” deniliyor.
Diğer taraftan birçok zaman erkek tarafı da oğullarını kul hakkına girmeyecek şekilde iyi davranmaya teşvik etmesi gerekirken tam tersini yapıyor. Eğer hanımına iyi davranır, hanımının ailesiyle iyi münasebet kurarsa kılıbık damgasını vuruyor. Bir aile reisinin hanımının gönlünü nasıl kazanacağını, nasıl itibarlı ve saygın bir insan olacağını öğretmek yerine kafasını yanlış erkeklik telakkileriyle dolduruyor; sertliğe, kabalığa, duyarsızlığa yönlendiriyor.
Neticede evlilikler dinimizin teşvik ettiği şekilde, dayanışma ve hayır işlerinde yardımlaşma müessesesi olması gerekirken, türlü türlü dedikodu ve husumete sahne oluyor.
İşte bütün bunlar ve çok daha fazlası yüzünden evlilik artık gençlere eskisi gibi cazip gelmiyor. Her yıl birçok genç kız ve erkek, okumak için geldikleri büyük şehirlerde iş bulup, ev tutuyor; bekar evlerinde yaşamaya başlıyor. Ailelerinin yanına dönüp, evlilik yapmaktan kaçınıyor.
Anne babalar da bu duruma pek aldırış etmiyor. Bu hayat tarzının manevi riskleri üzerinde düşünmüyor. Bu manzara müslüman topluma hiç yakışmıyor.
Hepimiz Müslümanın evliliğinin de müslümanca olması gerektiği ve böyle yapılırsa çok sevaplara vesile olacağının şuuruna varmalıyız. Evlatlarımızı iyi yetiştirmeli, iyiliğe teşvik etmeli bilhassa kendi kafamızdaki evham ve vesveseleri onlara yansıtmaktan kaçınmalıyız.
Dinimize göre Allah rızası için yapılan hiçbir fedakarlık boşa gitmez. Elbette çocuklarımızı evlendirmenin getirdiği zorluklara sabretmenin, gençlerin cahilliklerini hoş görüp, biraz sabırlı olmanın da mükafatı büyüktür. Biz onları affeder, yüce gönüllü ve olgun davranırsak Rabbimiz de bize rahmetiyle nazar eder.
Dinimiz için başka bir hizmet ve fedakarlık yapamıyorsak bari hiç değilse bu fedakarlığı yapalım. Onlar için dindar zevç ve zevceler seçip, sünnete uygun bir düğünle evlendirip, geçinmelerine destek olalım. Böylece onların neslinden gelen torunlarımız sayesinde amel defterimize sevaplar yazılsın, inşallah.
Hatice Kübra Ergin.