* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: GEVŞEMEYİN ÜZÜLMEYİN İNANIYORSANIZ ÜSTÜNSÜNÜZ  (Okunma sayısı 308 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
GEVŞEMEYİN ÜZÜLMEYİN İNANIYORSANIZ ÜSTÜNSÜNÜZ
« : Kasım 09, 2018, 08:37:04 ÖÖ »
GEVŞEMEYİN  ÜZÜLMEYİN  İNANIYORSANIZ ÜSTÜNSÜNÜZ

 Mekke şehri… Yanık dağlar arasında, kızgın kumlar üzerine yatırılmış zavallı köleler. Alay, hakaret ve iftiralarla İslam’ın yayılmasına engel olamayan müşrik elebaşları zayıf bulduklarına işkence yapıyor.

Efendileri Ebu Huzeyfe, kendisine sormadan iman etme cüretini gösteren Yasir ve Sümeyye radıyallahu anhumayı yıldırmak için her türlü eza cefayı yapıyor. Amcaoğlu Ebu Cehil de hakaret ve eziyetleriyle ondan geri kalmıyor.

Sümeyye kendisini bildi bileli hep mal gibi alınıp satılan bir cariyeydi. Kendisi gibi fakir bir adam olan Yasir’le evlenip çoluk çocuk sahibi olunca garipliklerini bir nebze olsun unutmuşlardı. Oğulları Ammar onlara Allah'ın Resulüne gelen ayetleri okuyunca hayatları değişmişti.

Putu, sembolü, ruhban tabakası, esrarengiz gizemleri filan olmayan, herkesin kullukta eşit olduğu bir din. Sümeyye ruhunun aradığı hakikati bulmuştu. İyilik yapanların mükâfata erişeceği, kötülere ise ne kadar güçlü olursa olsun adaletle muamele edileceği o günün haberlerini dinledikçe mest olmuştu. Ruhu bu adalete müştaktı.

Büyük bir muhabbetle her gün Allah’ın Resulünü dinlemeye koşmuştu, Sümeyye. Artık işkenceler ona ne yapabilir ki?

Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin müjdesi her türlü işkenceye rağmen direnme gücü veriyordu onlara:

“Sabredin ey Yâsir âilesi! Sabredin ey Yâsir âilesi! Sizi cennetle müjdelerim.”

Yâsir radıyallahu anhunun yaşlı vücudu yapılan işkencelere daha fazla dayanamamış, kendini kaybetmişti. Hz. Sümeyye kocası Yasir’in halini acziyet içinde seyrederken Ebu Cehil kin bürümüş gözlerle baktı Sümeyye’ye… Daha nasıl eziyet edeceğini düşünürken uzaktan Allah’ın elçisi göründü.

Hüzün ve merhamet dolu bakışlarını Yasir ailesinin üzerinde dolaştırdı, Allah'ın Nebisi... Onun rahmet dolu bakışları Sümeyye’nin yüzünü bir nebze de olsa aydınlatmıştı. Sümeyye’nin yüzündeki bu aydınlanma Ebu Cehil’in hasedini depreştirmeye yetti. Rakibi ve düşmanının böyle sevilmesine karşı öyle öfkelendi ki,

“Sen güzelliğine âşık olduğun için Muhammed’e iman ettin!” diye sataştı. Hz. Sümeyye radıyallahu anha bu çirkin sataşmaya dayanamayıp artık ağzına geleni saydı.

Bu zavallı hizmetçi kadının onca işkenceden sonra bile dininden vazgeçmemesi ve zalimin yüzüne karşı korkmadan gerçekleri haykırması Ebû Cehil’in canını fena sıkmıştı. Artık elindeki mızrağı Sümeyye annemize saplayarak onu susturmaktan başka bir çare bulamadı.

Bir cesaret destanına şahit oldu çöller… İmanın, zavallı yoksul ve garip bir kadını nasıl yücelttiğine, sebatkâr ve sabırlı kıldığına…

Kahramanlar defterine bu sefer bir hanımın adı yazıldı; altın harflerle. Hz. Sümeyye, İslam davasının silahla öldürülen ilk şehidi olarak tarihe geçti.

Yalnız Sümeyye mi, İslam tarihinin ilk döneminden itibaren mümin kadınlar da tıpkı mümin erkekler gibi mücadele azimleriyle zalimlerin karşısında dimdik durmuşlardır. Hz. Hatice radıyallahu anha annemiz, bütün varlığını İslam davası yolunda harcamıştır. Zengin bir ailenin kızı olduğu halde, boykot yıllarında bütün malını Müslümanları doyurmak için harcayıp sonunda yokluk içine düşmüştür.

İmana ve Hizmete Koştular

İlk iman edenlere bakıldığı zaman birçoğunun kadın olduğu görülür. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin yengeleri ve halaları; amcalarından birçoğu iman etmemesine rağmen veya onlardan önce iman etmişlerdir. Elbette kadın oldukları için yapabilecekleri şeyler sınırlı kalmıştır ama onlar evlatları Rasulullah sevgisiyle yetiştirmek suretiyle en büyük hizmeti yapmışlardır.

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin halası Hz. Safiye, oğlu Zübeyr bin Avvam’ı öyle disiplinli yetiştiriyordu ki, bazıları ona “Oğluna hiç merhamet etmiyor musun? Ona çok sert davranıyorsun.” Diyordu. O ise onlara, “Benim oğlum ordular idare edecektir,” diye mukabele ediyordu. Böylece lider ruhlu ve sorumlu idarecilerin ancak dirayetli anneler elinde yetişeceğini gösteriyordu.

Bizim ecdadımız da daima böyle anneleri örnek aldı. Evlatlarını birer kahraman olarak yetiştiren Nesibe hatunlar, Hansa Hatunlar; daha sonraki devirlerde yetişen Hayme anaların örneği oldu. Anadolu’yu İslamlaştıran erkekler Ahilik ve Gaziyan-ı Rum teşkilatlarını kurduğu gibi, kadınlar da Bacıyan-ı Rum teşkilatını kurdu.

Erkekler gazaya giderken o kadınlar da onları gözleri yaşla değil, aksine dimdik durarak, “Gözünüz arkada kalmasın, yiğitçe savaşın. Size şehadet nasip olursa bir daha kocaya varmayacağız, sizin emanetlerinize sahip çıkacak, yetimlerimizi yetiştireceğiz,” diye söz vererek uğurladılar.

O hanımlar ki, İslam medeniyetini sulh zamanında da iffetiyle, zühdü ve takvasıyla, evde çalışıp üretip kocasının kazancını bereketlendirmekle yükselttiler. İslam tarihi, en az savaş kazanan yiğitler kadar, evlatlarının gönlüne iman, fedakârlık ve şehadet arzusu mayalayarak, kahraman bir millet yetiştiren o annelerin de eseri oldu.

Her Devirde Mücadele

Bugün de Allah yolunda şehit olanlar arasında, Mısırlı 17 yaşındaki Esma Biltaci’yi; Gazzeli gönüllü hemşire Razan Eşref en-Neccar'ı de görüyoruz. Esma bir elinde hıfzetmeye çalıştığı Kur'an-ı Kerim’i tutarken yürüdü şehadete. Şehit Hemşire Razan en-Neccar da yaralıların yardımına koşarken zalimlerin kurşunlarına hedef oldu.

Kudüs’te Mescid-i Aksa’yı fanatik Yahudilerin tasallutuna karşı bekleyen murabıt hanımlar, ilim halkalarında Kur’an-ı Kerim, Siyer-i nebi ve sahabe hayatları öğrenirken bir yandan da bu mücadeleyi hayata geçiriyor. Bu hanımlar işgalci İsrail askerleri tarafından kapılarda durduruluyor, sebepsiz yere gözaltına alınıyor ama direnişten vazgeçmiyor.

Tarihin her döneminde İslam toplumu şuurlu ve mücadeleci Müslüman kadın sayesinde yükseldi. İslam’ın izzetli olduğu devirlerde Müslüman kadınlar da tıpkı erkekler gibi düşmanların fitnelerine karşı agâh ve uyanık oldular. Bu konuda Alman General Helmuth Karl Bernhard von Moltke şöyle demiştir:

“Silahlı milletin en canlı örneği Türklerdir. Bu diyar köylüsünün orak, katibinin kalem ve hatta kadınlarının etek tutuşunda silaha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır. Türk ata biner gibi oturur, keşfe yollanan asker gibi uyanık yürür.”

Avrupalıların Müslümanlara genellikle Türkler dediğini unutmayalım. Türk, Kürt, Laz, Arnavut, Boşnak, Arap diye ayırt etmeden; kendilerine karşı daima tetikte duran, şuurlu ve basiretli Müslümanlara Osmanlı manasında Türk diyorlardı.

Bugün de Müslümanların ve elbette Müslüman kadının da aynı şekilde şuurlu ve mücadele ruhuna sahip olması gerekiyor. Görünüşte açık bir savaşın içinde olmasak da, siyasi, ekonomik ve bilhassa sosyal vasıtalarla sinsice sürdürülen bir savaşın içindeyiz.

Tuzaklara Karşı Uyanık Olalım

İslam coğrafyasının her tarafında mazlumların kan ve gözyaşları aktığı gibi, onların sesi olmaya ve imdadına yetişmeye çalışan ülkemize de çeşitli tuzaklar kuruluyor. Yıllardan beri Müslümanları türlü entrikalarla diz çöktürmeye çalışıyorlar. Üzerimizde ekonomik oyunlar oynanıyor. Bu arada aile yapımız, ahlaki seviyemiz de ağır saldırılara maruz kalıyor. Bütün bu oyunlara karşı hepimiz uyanık ve şuurlu olmak zorundayız.

Unutmayalım ki, İslam dini kadını da tıpkı erkek gibi, Allah'ın bir kulu, yaptığı amellerle sevap ve günah kazanan bir mükellef olarak tanımlamıştır. Görev alanları yaratılış icabı farklı olsa da kadınlar da birer yetişkindir ve mesuldür. Rabbimiz buyuruyor ki:

"Ben sizden kadın erkek, hiç bir amel yapanın ecrini zayi etmeyeceğim. Hep birbirinizdensiniz... Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkence edilenler, vuruşanlar ve öldürülenler... Elbette onların kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. Yaptıklarına Allah katında karşılık olarak bu nimetleri vereceğim. Karşılıkların en güzeli Allah katındadır." (Al-i İmran; 195)

Öyleyse bizler de tıpkı sahabe hanımları gibi, Allah yolunda hicret etmeyi, zorluklara ve acılara sabretmeyi, mücadele etmeyi göze almalıyız. Evlatlarımızı da cesaret ve sabır ahlakıyla yetiştirmek için onların en büyük örneği olmalıyız.

Müslüman hanımlar hiçbir şey yapamıyorlarsa en azından, tutumlu olarak aile ve ülke bütçesine yük olmamalıdırlar. Unutmayalım ki lüzumsuz yere yaptığımız her alışveriş sebebiyle yurt dışına döviz giderken ülke ekonomisi zayıflamakta ve paramız değer kaybetmektedir. Yerli malı gibi görünen kıyafetler, mobilyalar ve eşyalar bile, üretimi sırasında kullanılan ithal girdiler ve panent vs ücretleri sebebiyle yurt dışına para çıkmasına sebep olmaktadır.

Alışverişlerimizde özellikle yabancı menşeli gıda, temizlik vesaire maddelerden sakınmalıyız. Bunların helal olup olmadıkları hususunda şüphe olduğu gibi, sağlığa da pek çok zararları vardır. İslam düşmanlarının ürettiği deterjanlar, kozmetikler vesaire tüketim maddeleri yerine hiç değilse yerli üretimi destekleyelim.

Rabbimiz bir ayet-i kerimede buyuruyor ki:

“Zalimlere en ufak bir meyil göstermeyiniz, yoksa size de Cehennem ateşi dokunur..." (Hud, 113)

Asla aklımızdan çıkarmayalım: “Şuursuzca yaptığımız alışverişler yarın bize ve Müslüman kardeşlerimize mermi ve bomba olarak dönecektir.”

Zalimlerin sinema filmlerine, televizyon dizilerine, müziklerine ve saire yapımlarına da ilgi göstermeyelim. Onlara karşı en ufak bir sevgi duymak bile Allah'ın rızasını kaybettirir.

Anneler çocuklarının örneğidir. Anne şuurlu olur, Allah için sevme Allah için buğzetme, zalime asla yakınlık duymama ve destek olmama konusunda hassas olursa çocuklar da bu şuurla yetişecektir.

Hepsinden önemlisi daima Allah'ın emir ve yasaklarına uyalım, en küçük bir özenti ve kaçamak peşinde olmayalım. Müslüman kadının şerefini izzetini en güzel şekilde temsil etmek için çok dikkat edelim. Dinimizi izzetle yaşayalım.

Bilhassa iffetimize çok hassas olalım. Çünkü aile yapısının sağlam olması bir ülkenin en büyük zenginliğidir. Aile ve ahlak sarsılırsa bir ülke dizlerinin üstüne çöker ve onu kimse ayağa kaldıramaz.

Hepimiz gücümüz yettiği kadar Allah'ın dinine hizmet etme çabası içinde olalım. Biz Allah'ın dinine yardım edersek Allah da bize yardım edecektir.

Eğer gevşemezsek, birliğimizi bozmazsak, bilinçli olursak ve Allah'a güvenip her zaman Allah'ın dinine hizmet edersek üstün olacağız. Rabbimiz müjdeliyor:

“Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer inanıp güveniyorsanız en üstün olan, sizlersiniz.”(Ali İmran; 139)

Hatice Kübra Ergin.