* FANİ DUNYA FORUM HABERLER

Gönderen Konu: Şükür Mutluluğun Anahtarıdır  (Okunma sayısı 105 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KOYLU

  • *****
  • İleti: 2355
Şükür Mutluluğun Anahtarıdır
« : Ocak 29, 2025, 02:12:19 ÖS »


Şükür Mutluluğun Anahtarıdır

Bir adam, tabiînin büyüklerinden Yunus b. Ubeyd rahmetullahi aleyhin yanına gelmiş yoksulluktan şikâyet ediyordu. Yunus b. Ubeyd sordu: “Gözlerin olmasaydı da yüz bin dirhem paran olsaydı, bu seni mutlu eder miydi?” Adam, hiç düşünmeden “Hayır!” diye cevap verdi. “Peki, ellerin olmasaydı da yüz bin dirhem paran olsaydı, bunu ister miydin?” Adam yine kesin bir şekilde “Hayır!” dedi. Adamın sahip olduğu diğer uzuvlardan birkaçını daha sayıp tekrar aynı soruyu sordu. Elbette her defasında da aynı cevabı aldı. Sonunda adama şöyle dedi: “Demek ki, üzerinde yüz binlerce dirheme değişmeyeceğin nimetler var. Peki, sen bunlara şükrediyor musun da yoksulluktan bahsederek yakınıyorsun?”

Ne yazık ki birçoğumuz, bu menkıbedeki adamdan farklı değiliz. Hangimiz üzerimizdeki nimetleri düşünüp, tek tek sayıp bunlara layıkıyla şükredemediği, kulluk edemediği için endişe ediyor? Hep bizden biraz daha fazlasına sahip olanlara bakıyor, imreniyor, kendimizi şanssız sayıyoruz. Bizden daha azına sahip olanlara bakıp, bizdeki fazla nimetleri hak edecek hiçbir şey yapmadığımızı düşünmüyoruz.

Mesela bazen çocuğumuzun yaramazlığından şikâyet ediyoruz. Acaba hiç düşünüyor muyuz, kim bilir çocukları engelli olan kaç anne baba vardır ki, bizim yerimizde olmak için sahip olduğu şeylerin tümünü harcamaya razıdır. Yeter ki onların çocukları da koşsun, gürültü patırtı yapsın; yeter ki eli ayağı sağlam olsun...

Bazen eşlerimizden şikâyet ediyoruz. “Daha düşünceli olabilirdi,” diyoruz. “Bazen çok eleştiriyor, kırıcı sözler sarf ediyor,” diye dert yanıyoruz. Hâlbuki nice kadınlar da var ki bizim yerimizde olmaya can atardı. Kocaları içkiye, kumara, fuhşiyata düşkün, serseri, sorumsuz, şiddet uygulayan nice kadınlar var ki, günleri hep çileyle geçiyor.

Ev işlerinin yorucu olduğunu, devamlı yaptığımız halde kıymetinin bilinmediğini söyleyip şikâyet ediyoruz. Nice kadınlar var ki, “Yeter ki bir evim olsun da bütün işlerini seve seve yaparım,” diye can atıyor ama evinden yurdundan uzak düşmüş, bir kulübeye veya mülteci kampına sığınmış, yardımlarla geçiniyor. Kısacası, üzerimizde sayamayacağımız kadar çok nimet var ama biz onları görmüyor, hep eksiklere odaklanıyoruz. Böyle yaptığımız için de şükretmiyoruz.

Kadınlar Hassas Yaratılmış

Bilhassa biz hanımlar, yaratılışımız icabı, hassas, çabuk incinir ve ufak bir zorluğa karşı bile dayanıksız olduğumuz için şikâyet etmeye de daha eğilimliyiz. Allah-u Zülcelâl biz kadınları, güzelliğe düşkün yaratmış. Her şeyden tam ve mükemmel bir güzellik, uyum, ahenk arıyoruz. Detaylara düşkünüz, ufak bir kusurdan bile rahatsız oluyoruz. Bu da bizi çok hassas hale getiriyor, çok zor memnun oluyoruz.

Aslında bu hassas yaratılışımızda hikmetler var. Çünkü Allah-u Zülcelâl bizi küçücük, aciz ve çok dayanıksız olan yavrucaklara bakalım, büyütelim, onların ihtiyaçlarını ve sıkıntılarını hissedelim diye böyle hassas ve duygusal yaratmış. Bebeğin ağzı dili yok ki derdini söylesin. Anne çok hassas olmalı ki, bebeğinin ufak bir ağlamasından bile endişelensin, hemen ihtiyacını anlasın.

Annelik vazifemizi yaparken her zaman hassasiyete ihtiyacımız var. Eğer anne çocuğunun maddi ve manevi gelişimindeki aksaklığı hemen fark etmezse ileride büyük sıkıntılar ortaya çıkabilir. Küçük yaştayken fark edildiği takdirde kolayca çözülebilecek bir problem, fark edilmediği için zamanla büyüyüp, çözümü imkânsız sıkıntılar doğurabilir. Bu sebeple anneler çocuklarının temelini atarken çok hassas olmalı, hal ve gidişatındaki en ufak detaylar bile dikkatinden kaçmamalı.

Kadınlık sanatı her açıdan detaycılığı gerektirir. Allah-u Zülcelâl erkekleri ekseriyetle zor işlerin altından kalkabilecek şekilde güçlü kuvvetli, cesur, dayanıklı, azimli yaratmış. Kadınlara da ekseriyetle hayatın ince işlerini yürütecek şekilde detaycı bir yaratılış vermiş. Ev kadınlığı kolay, önemsiz, sıradan bir iş gibi görülür. Hâlbuki bir ev kadını ailesinin sağlığı ve güvenliği için detaylara dikkatli olmak zorundadır. Bir kadın yemek pişirirken yanlışlıkla tuz yerine zehir koysa ne olur? Ocağın altını söndürmeyi unutsa bütün ev, içindeki kişilerle birlikte kül olabilir. Bu sebeple kadınlar ekseriyetle endişeli bir yapıya sahiptir. Erkeklerin yaratılışında cesaret, girişkenlik, deneyimcilik ağır basarken kadınlar daha çekingen ve kaygılıdır. Bu da hem kendisini hem ailesi ve çocuklarını koruması açısından gereklidir.

Kısacası kadınların erkeklerden farklı bir zihin yapısı, ruh hali ve duygu dünyası vardır. Kadınlar ekseriyetle negatif ve rahatsızlık veren duygulara daha çok kapılırlar. Tıp ilmi da kadınlar arasında depresyonun iki kat daha yaygın olduğunu tespit ediyor. Duygusal ve detaycı yapıları, kadınların pozitif, iyimser ve huzurlu olmasını zorlaştırıyor.

Demek ki kadının yaratılışında bulunan farklılıkların bazı hikmetleri var ama bu hassasiyet başka yerde olunca sıkıntıya sebep oluyor. Kadınlar dünya hayatının rahatlığı, konforu ve estetiği alanında da aynı şekilde hassas ve detaycı olunca hiçbir şeyden kolay memnun olmuyor, en ufak bir uyumsuzluktan hemen müteessir olup şikâyete başlıyor.

Dünya Cennet Gibi Olamaz…

Kadın olsun erkek olsun, insanların çoğu bir türlü dünya hayatının asla cennet olmayacağını kabullenemiyor. Hep “Her şey mükemmel olsun, çok mutlu olayım, hiçbir şey eksik olmasın,” istiyor. Hâlbuki bu bize vaad edilmemiş ki…

Bu dünya hayatının bir imtihan meydanı olduğunu biliyoruz. Bu diyardan geçip giden yolcularız biz, kalıcı değiliz. Geçici sermayemizle manevi bir ticaret yapıp, ahirette ihtiyaç duyacağımız sevapları kazanmaktan ibaret bütün işimiz. Yolculuk dediğin elbette zahmetli olur. Asıl yurdumuza kâr etmiş olarak dönmek istiyorsak elbette bu dünyada çalışıp zahmet çekeceğiz. Öyleyse bu dünya hayatının çok mutlu, müreffeh, mükemmel olmasını neden bekliyoruz ki?

Bilhassa biz kadınların elimizdeki nimetler üzerinde tefekkür etmeye ve şükretmeye çok daha ihtiyacımız var. Peygamber efendimiz de biz kadınları bu hususta ikaz ediyor.

Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, bayram namazlarına kadınların da katılmasını isterdi. Namazdan sonra arka tarafta saf tutmuş olan kadınların yanına geçip onlara da bilhassa kendilerini ilgilendiren hususlarda nasihat ederdi. Bir bayram namazından sonra şöyle buyurmuştu: “Ey kadınlar, sadaka veriniz, istiğfarı çok yapınız. Çünkü bana cehennemlikler gösterildi, çoğu sizler idiniz.” Bunun üzerine o kadınlar: “Ya Resulallah, bizler ne yaptık da cehennemliklerin çoğu bizden olmuş?” diye sordular. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle cevap verdi: “Çünkü sizler ötekine berikine çokça lanet eder, kocalarınıza karşı nankörlükte bulunursunuz…” (Buhârî, Hayz 6, Zekat 44, İman 21)

Peygamber Efendimiz bu hadis-i şerifinde nankörlük etmeyi, şikâyet edip ileri geri konuşmayı cehenneme götürecek kadar ciddi bir kabahat olarak zikrediyor. Her ne kadar bizler bunu önemsiz zannediyor olsak da aslında dünyalık meseleler hakkında şikâyet edip durmamız birçok kötülüğü beraberinde getiriyor. Mesela birçoğumuz dünyalık nimetler, eşyalar, kıyafetler konusundaki ufak tefek eksikliklerden o kadar çok şikâyet ediyoruz ki, erkekler bizim dilimizden kurtulmak için sürekli dünyalık peşinde koşuyorlar. Öyle ki ömürler geçip gidiyor, ahiret hazırlığına hiç sıra gelmiyor.

Büyük maddi imkânlar hep geçici dünya hayatının süsüne harcanıyor, İslamî hizmetlere, hayır hasenata, sıla-ı rahime gelince imkân bulunmuyor. Böylece bizler dünyanın peşinde koşup erkekleri de durmadan para kazanma peşinde koşturmakla hem kendimizi hem onları felakete sürüklüyoruz.

Aslında isteklerimiz yerine gelince de çok mutlu olmuyoruz. Çünkü mutlu ve mutmain olmak bu dünyanın nimetleriyle asla mümkün değildir. Dünya hiçbir zaman cennet olmaz. İnsanın nefsi de zikir ve ibadetle tezkiye olup, nurlanıp “nefs-i mutmainne” makamına erişmeden huzur bulamaz. Bu sebeple Peygamber efendimiz, dünyanın mutluluğunu mal mülk edinmekte değil, şükürde aramayı tavsiye ediyor. Aleyhisselatu vesselam efendimiz buyuruyor ki;

“(Sahip olmak için en çok rağbet edeceğiniz) nimet, Allah’ı devamlı zikreden dil, Allah’ın nimetlerine şükreden kalb, imanı konusunda erkeğine yardımcı olan kadındır.” (İbn Mâce, Nikah, 27; Tirmîzî, Tefsir, 9/9)

Dikkat edersek Peygamber efendimiz, zikreden dil, şükreden kalple saliha hanımı yan yana anacak kadar önem vermiş. Eğer biz de Peygamber efendimizin övdüğü ve en büyük nimet olarak saydığı hanımlardan olursak, iki dünyamızı da hakiki bir cennet haline getirebiliriz. Hem böylece kendimize de en büyük iyiliği yapmış oluruz.

Duygusallık Kötü müdür?

Ashabı kiramdan, Ebû Umame radıyallahü anh anlatıyor:

“Resûlüllah aleyhissalâtü vesselâma bir kadın geldi, yanında iki de çocuğu vardı. Kadın bunlardan birini sırtına almış, diğerinin de elinden tutmuş yürütüyordu. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem onu görünce takdirlerini ifade ederek:

“Kadınlar ne iyidirler, hamile olur, çocuk doğurur, emzirir, yavrularına karşı son derece şefkatli ve merhametlidirler. Eğer kocalarına karşı nankörlükte bulunmasalar, namaz kılanları hemen Cennet’e girerdi.” (İbn-i Mace; Nikâh, 62)

Bu hadis-i şerifte kadınların duygusal yapılarının hem olumlu hem de olumsuz yönüne atıf yapılmaktadır. Gerçekten de kadınlar duygusaldır, merhametlidir pek çok fedakârlığı gönüllülükle yapmaktadırlar. Eğer bir de hallerine rıza gösterip şükür ehli olsalar, kolayca cennete girmeleri mümkündür. Fakat duygusallıkları aynı zamanda olumsuz düşüncelere kapılıp ellerindeki nimetleri hor görmelerine de sebep olabilmektedir. İşte bu hali de düzeltmeleri gerekmektedir.

Çoğu zaman biz kadınlar, önümüze hedef olarak konulan maddi şartlara ulaşacağız diye kendimizi de boşu boşuna yoruyor ve gereksiz yere endişe çekiyoruz. Mesela birileri “Evini çok estetik bir şekilde döşemelisin. Kıyafetlerin çok uyumlu ve mükemmel olmalı…” gibi hedefler koyuyor. Biz de bunlara ulaşmak için hem maddi imkânımızı hem de ondan daha kıymetli olan ömrümüzü ve gayretimizi bu boş şeylere sarf ediyoruz. Üstelik mutlu da olmuyoruz.

Hâlbuki şükreden bir kul olursak, elimizdekilerle kanaat edersek, imkânlarımızı hayırlı işlere harcar veya eşimizin hayır yapmasına vesile olursak çok daha mutlu ve huzurlu oluruz.

Allah-u Zülcelâl hepimizi güzel işlerde yardımlaşan kullarından eylesin.

Âmin.

Hatice Kübra Ergin

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap