HELAL KAZANÇ VE ÖNEMİ
“Ey insanlar! Yeryüzünde meşru ve iyi ne varsa ondan nasibinizi alın...” [1]
İnsanların yeteneklerine göre çalışıp kazanmaları, kazandıklarından da belli ölçüde harcama yapmaları hem tabii bir ihtiyaç hem de meşru bir haktır. Ancak toplumda gerekli iş bölümünü ve birliği sağlayacak, hayatın haksızlık ve suistimallerden uzak olarak düzen ve güven içinde işlemesine katkıda bulunacak bazı temel ölçü ve ilkelere de ihtiyaç vardır.
İşte Allah, fert ve toplumların düzen ve güven İçinde yaşayabilmelerini sağlamak amacıyla helal(meşru) ve haram(gayr-i meşru) konusunda birtakım açık hükümler koymuş; bunları çeşitli dönemlerde gönderdiği peygamberler aracılığıyla insanlara duyurmuş, bu hükümlerin nitelik ve kapsamları, İslam'la son şeklini bulmuştur. [2]
İslam, fert ve toplum hayatını belli değer yargılarıyla yönlendirirken, ne çok katı ve yasakçı ne de her şeyi tamamen serbest gösterecek şekilde ibahacı bir yaklaşım sergilemiş aksine orta bir yol izlemiştir, öyleyse insanın bu yolda ilerlemesi gerekir. Ama onun kulluk sınavında başarılı olabilmesi, öncelikle helal ve haramları iyi tanıyıp bu ölçüleri aşmamasına bağlıdır. [3]
Helal ve Haram Kavramları
Sözlükte mubah, caiz ve serbest olmak gibi anlamlara gelen helal kelimesi, "yapılması dinen serbest olan şeyleri" ifade eder. [4] Bu yüzden "yenilmesi, içilmesi dinen yasaklanmayan şeylere ve dinin yapılmasını serbest bıraktığı fiillere" helal denir. Allah'ın yarattığı nimetlerin tamamına yakını temiz ve helaldir. Eğer haram olduğuna dair bir delil yoksa, eşyada asıl olan ibahedir. Çünkü Kur’an, yeryüzünde her şeyin insanın emrine verildiğini [5] helal ve mubah olmanın asıl, haramlığın ise istisna olduğunu bildirir. [6] Bu durum, İslam'da helal dairesinin hayli geniş, haram dairesinin ise oldukça dar tutulduğunu gösterir. Ahlaka uygun olmak şartıyla helal nimetlerden istenildiği kadarına sahip olunabilir. Bu nimetler, israfa gidilmedikçe ve ihtiyaç sahipleri onlardan yararlandıkları sürece helal niteliğini sürdürür.
Haram kelimesi ise sözlükte, yasaklanan, meşru ve serbest olmayan şey anlamına gelir. [7] "Allah'ın kesin bir ifadeyle yasakladığı şeylere ve fiillere" haram denir. [8] Arapçada çok zengin bir kullanım alanına sahip olan haram kavramı dinde, temel ve evrensel ahlak kurallarına aykırı olan, kişilere zarar veren ve insan olma onurunu zedeleyen bütün davranışları belirtmek için kullanılır.
İslam dininde kesin olarak yasaklanmış veya serbest bırakılmış fiiller, bizzat Allah tarafından belirlenmiş, Kur’an'da da bu belirleme yetkisinin sadece O'na tahsis- edildiği bildirilmiştir. [9] Bunun için haramı ve helali belirleme yetkisi, yalnızca Allah'a aittir. Bu durumda helalleri helal, haramları da haram kabul etmek, aynı zamanda bir iman meselesi olmaktadır. Bu yüzden kesin şekilde bilinen helalleri haram veya haramları helal saymak, İslam akaidinde İmanı ortadan kaldırıcı bir hareket olarak kabul edilmiştir. [10] Öyleyse haramlığı ve helalliği kesin delil ile sabit olan şeylere inanmak, helal olan nimetlerden meşru şekilde yararlanmak, yasaklanan şeylerden de kaçınmak gerekir.
Bir şeyin veya fiilin haram kılınışının asıl sebebi, onun "canı, malı, aklı, ırzı ve dini koruma" şeklinde formüle edilen temel amaçlara açıkça zarar vermesi; ferdin ve toplumun varlığını koruyabilmesi için zaruri olan esaslara da aykırı düşmesidir.
Demek ki helaller ve haramlar, bir dinî diğerinden ayıran temel ilkelerdir. Ayrıca bunlar, kulluk sınavı anlamına da gelinektedir. İslam'da yapılan işler, niyetlere göre değerlendirilir. [11] Ama iyi niyet, haramı meşru kılmaz. Çünkü gayeler gibi vasıtaların da meşru olması gerekir. Bunun için İslam'da meşru yollardan helal ve temiz kazanç sağlamak teşvik edilmiş, [12] buna karşılık gayr-i meşru yollarla rızk elde edilmesi yasaklanmıştır. [13]
En Temiz Kazanç
Kur’an'da, insanın kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürmesi, çoluk çocuğunun nafakasını temin etmek için çalışıp kazanması ibadet ölçüsünde kutsal ve değerli bir davranış olarak nitelendirilmiştir. [14] Çalışıp kazanma böylesine teşvik edilmiş ve kutsanmış olmakla birlikte, mal ve mülk edinme konusunda çok önem arz eden meşruiyet prensibi, İslam'da esas alınmış; bu prensibe ters düşen hırsızlık, gasp, ribaffaiz), kumar ve rüşvet gibi bütün haksız kazanç yolları gayr-i meşru addedilmiştir.[15]
İslam'da tabii ve meşru kazanç yolu, emektir. Bu yüzden Kur’an, iş ve emek yoluyla rızk aramayı teşvik etmiş, meşru kazanç yollarının işletilmesini belli kurallara bağlamıştır. [16] Peygamber (as) de en hayırlı ve temiz kazancın, kişinin kendi elinin emeği ve dürüst ticaretle elde ettiği kazanç olduğunu bildirmiştir. [17] Demek ki gerek beden gerekse zihin gücüne dayalı olarak bir mesleğin icrası doğrultusunda sarf edilen emek, çalışmaya dayalı meşru bir kazanç yoludur. Buna karşılık haksız kazanç temin etmenin başlıca yolları ise, emeksiz kazanç demek olan sömürü, hırsızlık, riba, gasp ve rüşvet gibi her çeşit yolsuzluklardır.
Kur’an ve sünnette meşru kazanç yolları ile ilgili olarak yer alan temel ilkeler, genel olarak her devir ve dönemin ihtiyaçlarını karşılayacak niteliktedir. İnanmış insanlara düşen görev, bu ölçüler çerçevesinde hareket edip iş ve ticaret hayatının kendi tabii ve meşru seyri içinde gelişmesini sağlamalarıdır. Bu da dinin insan ilişkileri ve iş hayatıyla ilgili olarak koyduğu açıklık, dürüstlük, güven, sözünde durma ve gayr-i meşru yollara tevessül etmeme gibi temel ilkelere bağlı kalmakla mümkündür.
Günümüzde ticari hayat, genelde ikili ilişkiler şeklinde ve kapalı devrede seyretmekte, hukuki müeyyidelerin nüfuz alanı ise oldukça sınırlı tutulmaktadır. Bu durum karnı tok ama gözü aç olan kimseleri, haksız yollardan kazanç temin etmeye sevk etmektedir. Meşru kazanç, ancak helal ve haram ölçülerini bilip bu ölçüleri aşmamakla elde edilebilir. Aksi halde kazancında dürüst ve duyarlı olmayan, başkalarının hakkını düzenbazca gasp eden, insanları hak ettikleri şeylerden yoksun bırakan zalim kişi ve kadroların, çağdaş soygunları sürüp gider.
Dini bildirimler, edinilen tecrübeler ve yaşanan gerçekler, hak ve adalet sınırını ihlal edip haram lokma ile beslenenlerin ibadet ve faaliyetlerinin faydasız, gayr-i meşru yollarla sağlanan kazanç ve kârının da bereketsiz olduğunu açıkça ortaya koymuştur. [18] Öyleyse meşru kazanç, huzurlu hayat ve temiz toplum için sağlam bir zeminin oluşturulması şarttır. Bunu da ancak ahlaki olgunluğa eren, hak ve haram yemekten sakınan, kendine, çevresindekilere ve Yaratanına karşı sorumluluk duygusuna sahip olan dürüst insanlar gerçekleştirebilir. “O halde Allah'ın rızk olarak size bağışladığı meşru nimetlerden yararlanın ve iman elliğiniz Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun.” [19]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bakara: 2/168
[2] Bkz. Maide: 5/3
[3] Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 277.
[4] Bkz. İbn Manzar. Lisanu’l Arab, XI, 163-174
[5] Bkz. Bakara: 2/29; İbrahim: 14/32-33 vb.
[6] Bkz. Bakara: 2/187; Al-i İmran: 3/93; Maide: 5/4 vb.
[7] Bkz. İbn Manzur. a.g.e., XII, 119-130
[8] Bkz. Ragıb el-İsfehani, el-Müfredat, s.229
[9] Bkz. Maide: 5/87; Nahl: 16/115-116 vb.
[10] Bkz. Mâturidi. Kitabu't-tevhid, s.332-333
[11] Bkz. Buhari, İman, 41
[12] Bkz. Nisa: 4/32; Cuma: 62/10; Mülk: 67/15 vb.
[13] Bkz. Nisa: 4/29; Maide: 5/190; Buhari, Zekat, 29; Müslim, Zekat, 44 Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 277-279.
[14] Bkz. Necm: 53/39-41; Müzzemmil: 73/20 vb.
[15] Bkz. Bakara: 2/188, 275; Şuara: 26/ 181-183 vb.
[16] Bkz. Bakara: 2/282; Nisa: 4/32; Necm: 53/39 vb.
[17] Bkz. Buhari, Buyu, 15; Müsned, IV, 141
[18] Bkz. Bakara: 2/275-279 vh.
[19] Maide: 50 /88 Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 279-280.