BEYLER HANIMLARINIZDAN, EŞLERİNİZDEN HELALLİK ALINIZ, DİLEYİNİZ?
Nereden çıktı bu konu derseniz; aslında bu helallik üzerine yazma fikri bende uzun zamandır vardı ama kelimelere dökmek kolay olmadı. Öyle ya onca yıl geçmiş üzerinden geriye dönüp baktığınızda “hak” ihlali olduğunu düşünüyorsunuz ve bir iç hesaplaşma, muhasebe sonunda gelinen nokta burası. Evet, bir “hak” ihlali yapıldı hem de uzun yıllara varan. Kimi zaman bilinçli kimi zaman bilinçsiz…
Kimden mi bahsediyorum?
Yaşları ellilere dayanmış kimisi biraz altında, kimisi altmışına koşturan üç aşağı beş yukarı rakamlarda iniş çıkış olsa da bu guruba yönelik bir çağrı.
Niçin bu yaş gurubu derseniz, ellili yaş gurubundaki bu Müslümanlar seksenli yılları görmüş, doksanları ve iki binin ilk yıllarını da koşturmacalı bir şekilde yaşamış, ikibinonun sonlarına gelindiğinde ise bazısı heyecanını, bazısı hedefini, bazısı da nefesini yitirmiş ama her şeye rağmen duyarlılığını devam ettirenlerinde olduğu kendince birikimleri, tecrübeleri hepsinden önemlisi dolu dolu anıları olan orta yaşlı şimdilerin ağabeyleri.
Şimdi bu ağabeylerin geçmişlerini bütün yönleriyle sorgulamaya kalksak, olumlu yâda olumsuz çok şey söyleriz ama konumuz ağabeyler de değil.
Asıl konumuz; hakları ihlal edilenler, bu ağabeylerin hanımları.
Hani, seksenleri görmüş dediğimiz kesim vardı ya işte o beylerin evlenme dönemlerinin başlangıcına denk gelir seksenli yıllar... Bazılarının evlilikleri de doksanlı yılların başlarına, ortalarına tekâmül eder. Yani Türkiye’de İslami düşüncelerin revaçta olduğu kitap, dergi, gazete okumalarının en üst seviyede seyrettiği heyecanın tavan yaptığı zamanlar…
O dönemlerin teamülleri gereği yapılan evliliklerle hayatları bir şekilde kesişmiş Müslüman hanımlar, beyler… Büyük iddialara, hedeflere ancak evlilikle daha üst seviyede varılabileceğine olan inançla başlayan beraberlikler…
Öyle ki evlilik hadisesine bakışın bile mevcudu/geleneği komple red üzerine kurgulanması ve yepyeni formatlarla düğün- dernek organizasyonları… Kimisi ailesini karşısına alır onların istemediği kişiyi kendisine “eş” olarak seçmesi sebebiyle protesto edildiğinden hüzünlü bir başlangıç yapar, kimisi biraz daha şanslıdır yumuşak bir geçiş süreci yaşar ama şurası kesin ki bu kuşağın evliliğe ilk adımları ve sonrası hep sorunlu olmuştur.
Büyük heyecanlarla bir yuva kurulur ve evlerin İlahi rıza için kullanıma açılması zamanıdır yıllarca sürecek bir koşturmacanın startı alınmıştır.
Evin reisi beyefendi, bu süreci komple kontrol edendir hanımı ise yaptığı her işi Allah’a olan kulluğunun bir neticesi olarak düşünür ve eşinin her daim yanındadır. Üşenmeden, sıkılmadan, gocunmadan her koşulda onunladır desteği mutlak ve ilk dönemlerde ise sınırsızdır.
İlk yıllarda eşler davaları için her şeylerini feda edebilecek durumdadır aslında feda edebileceği fazla bir şeyleri de yoktur emeklerinden başka… O dönemlerde çocuk yoktur /olsa da küçüktür/ çok fazla mal, mülk, makam, mevkii de yoktur. Her insanın imtihanı/hikâyesi farklıdır ama gençliğinde verdiği heyecanla insana dayalı faaliyetlerin içinde günler haftaları, haftalar ayları kovalar.
Eşlerin hayatlarına o kadar çok insan girip çıkar ki. İçlerinde gerçekten iyi insanlar vardır fakat bir o kadar kötüsü de denk gelmiştir… O’nlar inançları gereği her insana bildiklerini duyurmak ve kendilerinde olanı paylaşmaya odaklandıklarından her koşulda emeklerini heba etmekten çekinmezler.
Aylar yılları kovalar ama bu arada insana/nankörlere dair yükün ağırlığını “en çok” çeken hanımlarda yavaş yavaş rahatsızlıklar baş gösterir. Öyle ya evin beyi olur olmaz zamanlarda eve misafir almaktadır ve hanımına da haber vermemektir.
Geçmişin teamülüdür hanımlara haber vermemek. O zamanlarda haber vermek, izin almak gibi yansıyabilir bu durumda bir zafiyet şeklinde algılanabilirdi. (!)
Evin hanımı insanların birini uğurlarken bir diğerini misafir edecektir. Sesini duyuramadığı dönemlerdir. Mimiklerle anlatır hoşnutsuzluğunu, “üstüme çok geliyorsun” demek ister ama nezaketinden ve inancından da kaynaklanan duygusal çalkantılarla bir dönemi de böyle geçirir.
Beyefendi koşturmacanın (!) içinde olduğundan eşinden pek haberdar değildir ve onun beklentilerini /bazen/ fark etse de anlamaya çalışmak yerine onun verdiği tepkileri “hassasiyetini yitirmek” şeklinde yorumladığından fazlada umursamaz.
Unutmadan, bu arada çocuklar olur ve bir şekilde büyürler....
Her şeye rağmen hanımefendi çalışır her koşulda eşinin yine yanındadır kendi programlarıyla birlikte misafirlerine de hizmet eder ve bunu ilk dönemlerde inancının gereği olarak yaparken zamanla eşine olan sevgisi ve saygısından dolayı “kerhen yapar” duruma gelir. Son zamanlarda ise sunulan hizmet artık zoraki yapılan bir eyleme dönüşmüştür.
Hanımefendi, çocuklarına daha fazla zaman ayırmak, eşiyle ailece bir şeyler paylaşmak istemektedir kendisini ve çocuklarını ihmal eden beyefendiye artık isyan seslerini daha yüksek sesle dillendirmeye başlamıştır.
Soru şu. Nasıl oldu da hanımefendiler bu duruma geldiler? Yıllarca emeğini esirgemeyen bu insanlar neden isyan ettiler?
Emek verilen insanların hastalıklı bünyeleri, zaafları, nankörlükleri, az gelişmişlikleri bu süreci hızlandırmıştır. İnsan olmanın doğal sonucudur beklemek… “ ekincinin hoşuna gitmesi” misali karşılık beklenmiş olabilir. Rabbimiz yapılan her hayrın İlahi rıza için ve karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek yapılmasını ister ama insanız emeğin karşılığını, saygı ve minnet duygusu içerisinde takdir edilmesi beklentisi çokta yadırganacak bir durum olmasa gerek.
Her bir bayanın bu sorulara vereceği cevaplar/hikâyeler içerik itibariyle faklılık arz etse de sonuç itibariyle eşleri olan beyefendilerden beklentileri aynıdır.
Şikâyetlerde ortak nokta ise beyefendilerin hanımlarına ve çocuklarına karşı gereken ilgiyi göstermemesi, başkalarına daha çok zaman ayırmaları, gelecektir.
Bazen haklıydılar.
Hanımefendilerde, çocuklarda bu beklentilerinde haklıydılar. Bu istekler makul isteklerdi.
Beyler olarak eşlere karşı her konuda dürüst olunabildi mi. Bu gün geriye dönüp baktığımızda hayatımıza girip çıkan onca insandan kaç tanesi kalbimizin bir köşesinde ve hiç çıkmamacasına çakılı kalabildi ki?
Çok az insan değil mi… Evet çok az.
Ama eşleriniz ve çocuklarınız her konuda /her şeye rağmen/ hala yanınızdaysa geriye dönük yapabileceğiniz tek şey içtenlikle “helallik” dilemek olsa gerek.
Bir dost, “hanımım bu dünyada bana hakkını helal etmezse ahirette işim zor” demişti.
Birçoğumuz için de zor…
Beyler, kendi kendine muhasebe yaptığında samimi bir şekilde hakkını teslim ettiği hanımlarının, yüzlerine karşıda bu itirafı yapabilir mi?
Zor bir durum değimli… Evet zor.
Hiçbir şey için de geç değil hala nefes alıyorken…
Hanımefendiler razı edebilirse umulur ki Allah’da (c.c) razı edilir.
Erhan TOPRAK
E - maile gelen yazıyı sizlerle paylşamak istedim.