HELAL BUYSA HARAMI NASIL
Müslüman, pazarlıksız, kayıt ve şartsız olarak Yüce Allah’ın emirlerine teslim olandır. Bu teslimiyeti göstermeyenler itaatten çıkanlar ve temsil kabiliyetini kaybedenlerdir.
Geçtiğimiz hafta İstanbul’da “Helal Gıda” üreten firmaların fuarı vardı. Bu fuarda Dünya Âlimler Birliği de bir ofis açmıştı. Biz de bir grup arkadaşla orayı ziyaret maksatlı bir ziyaret yaptık. Ama keşke gitmeseydik. Gördüğümüz manzara hiç de iç açıcı değildi. Görünen manzara helal gıda üreten firma hassasiyetini hiç mi hiç yansıtmıyordu. Zira stantların ekserisinde firma temsilcisi olarak açık-saçık bayanlar duruyordu. Görüntü yönünden herhangi bir fuarından bir farkı yoktu. O zaman aklıma geldi ki acaba helal-haram sadece yeme içme ile sınırlı mı sanılıyor acaba? Ya da para kazanmak için her yol mubah mı görülüyor?
Hele bir de Konya merkezli gençleri evlendirme ile uğraşan bir vakfın reklam amaçlı hazırladığı bir kitapçığı elime geçti ki tam bir fecaat. Altında Filistin ve Gazze’de gerçekleştirdikleri toplu düğün organizasyonu yazan bir yazı ve üstünde çıplak gelinlik kıyafetleri evlenenlerin topluca çekilmiş bir resmi. Acaba bu hizmet mi, ifsat mı? İnsan, laik hayat düzeni acaba buralara da mı bu tür vakıflar eliyle taşınıyor diye düşünmekten kendini alamıyor. Yine aynı tanıtım kitapçığında evli çiftlerin toplu dans resmi konmuş. Hani deveye “boynun niye eğri” dediklerinde “nerem doğru ki” diye cevap vermiş. Maalesef durum fecaat. Tabii bu eleştirilerimiz, bu kitapçıkla böyle bir fuarda karşılaştığımız için yapılmıştır. Söz konusu vakfın “İslam’a hizmet ediyorum” diye bir iddiası yoksa bu eleştirilerin de geçerliliği yoktur.
Takriben yarım saat kaldığımız fuar alanından çıkarken bir muhterem hocamız şu cümleyi kurmaktan kendisini alamadı: “Bunun helali bu ise haramı nasıl olacak?”
Evet, İslam artık her birimizin hayatında sadece bir cüz, bir parça olarak temsil edilmeye başlandı. Hayata Müslümanca bakan, her iş ve hareketinde önce “İslam ne diyor” diye endişe duyup işi yapmadan önce hükmünü araştıran insanlar giderek hayattan çekilmeye başladı. Bu gidiş böyle devam ederse yakın bir gelecekte -Allah korusun- Azerbaycan ya da Balkan ülkelerindeki Müslümanların durumuna düşecek. Tabii işin bu kadar vahim boyutlara ulaşmasında âlimlerin de suçu çok büyüktür.
Bu günümüzü 1450 sene öncesinden haber veren Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, İslam’ın sadece ismi, Kur’an’ın da sadece resmi kalacak. Mescitleri gayet imarlı (süslü) ama hidayetten yoksun olacak. (O dönemin âlimleri) gökyüzünün altındaki en şerli âlimler olacak. Fitne onlardan çıkacak ve yine onlara dönecek.” (Beyhaki, Şuabul İman, 3, 317; İbni Ady, el-Kamil, 4,227)
İmam Gazali Hazretleri (v: 1111) kendi dönemindeki halkın vurdumduymazlığını ve âlimlerin de gerektiği şeklide Hakkı hatırlatmamalarını meşhur eseri İhya’nın mukaddimesinde şöyle anlatmaktadır:
“Engelleri ve tehlikeleri, yalnız başına bilinemeyen bu uzun ve korkunç âhiret yolculuğuna delil ve kılavuz edinmeden çıkmanın sonu hüsrandır ve dönüşü olmayan pişmanlıktır.
Hak yolun kılavuzları, peygamberlerin vârisleri olan âlimlerdir. Fakat bu zamanda öyleleri (peygamber vârisi olma şerefini taşıyan âlimler) sanki kalmadı. Ancak onların taklitleri kaldı. Bunların çoğu da şeytana esir olarak azgınlığa, gaflete ve bâtıla dalmıştır. Bunların her biri geçici dünya menfaatini toplamaya koyulmuştur. Onun için bunlar, ma’rufu (şeriatın iyi dediğini) kötü, münkeri (şeriatın kötü dediğini) de iyi görürler. Hatta öyle ki nerede ise dinin alametleri gölgede kalmış, hidayet ışığı yeryüzünün dört bir tarafından silinir olmuştur.”
İmam Gazali Hazretleri dokuz asır önce bu serzenişte bulunuyor. Ya şimdiki halimiz nicedir?