Helal Kazanç
İnanan için aslolan helal kazanmak ve helal yolda harcayarak helal çerçevesinde yaşamaktır. Bu yüzden Müslüman için helal kazanç ve haram lokma duyarlılığı önem arz etmektedir. Haram lokma gönle yorgunluk, ahirete taşınan ve orada hesabı verilecek ağır bir yük ve utanç sebebidir.
Allah Teala meşru kazancın ölçülerini şöyle tayin buyurur: “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl; gayrimeşru yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapageldiğiniz ticaret bundan ayrıdır. Kendinizi helak etmeyin. Allah size karşı çok merhametlidir.” (Nisa, 4/29.) Ayetteki “batıl” kelimesi hırsızlık, hainlik, gasp, kumar, faiz, haksız muamele, sefihlik, israf gibi hem kazanma, hem de harcama yollarının gayrimeşru olan her türünü kapsamaktadır.
Ayette haksız mal yemekten korunup takvaya erme şartlarından birinin ticaret olduğu anlaşılmaktadır. Haksız yolla birisinin malını yemek; insanları ölüm ve helâk ile yok etmek demektir. Eğer meşru yoldan ticaretle birbirinizin hukukuna riayet etmezseniz birbirinizi öldürmüş, helak etmiş ve yemiş olursunuz. Ayrıca haram lokma yiyen, kendini helak etmiş gibi olur. Çünkü haram, insanın helakine ve ahirette azabına sebep olur.
İslam bir hassasiyetler disiplinidir. Bu hassasiyet insanın ağzından giren lokmalarla yine oradan çıkan sözlerin Allah ve Rasulü’nün istediği istikamette olmasına özen göstermesine vesile olunca buna “vera” denir. Boğazdan geçen lokmanın helal olması çok önemlidir. Allah’ın belirlediği sınırlar söz konusu olduğunda, hassasiyetleri harekete geçmeyen insan, ciddi bir kalbî aşınma içine sürüklenmiş demektir.
Helal lokmayla beslenen vücuttan meşru davranışlar sadır olur. Halk arasındaki “yılan çıktığı deliğe girer” sözü bu manayadır. Bu söz işin başlangıcı ile sonu arasındaki ilgiye işaret ettiği gibi haramın harama, helalin de helal ve meşru şeylere vesile olduğunu ifade etmektedir.
Nitekim Sehl b. Abdullah Tüsteri şöyle der: “Haram yiyenin azaları, -kendisi bilsin bilmesin, istesin istemesin- isyan eder. Yediği helal olan kimsenin azaları kendisine itaat eder ve hayırlı işler yapmaya muvaffak olur.” (Gazali, İhya, II, 92.) Helal lokma, kalbî hayatı geliştirir ve tefekkürü derinleştirir.
Helal kazanç maddi ve manevi gelişmenin esasıdır. Helal lokma ile beslenmeyen bir kişinin ne ibadetlerinden ne de muamelatından fayda umması mümkündür. Çünkü helal kazanç tertemiz bir su, haram lokma ise o duru ve saf suyun içine akan kirli ve bozuk bir kanal gibidir. Amellerin makbul olabilmesi için o saf ve duru suya, haram katrecikleri bulaştırmamak gerekir.
Lokma vardır, kalbi nurlandırır, lokma vardır onu karanlığa boğar. Yine lokma vardır, insanı dünya ile meşgul eder, lokma vardır insanı hakikat âlemiyle meşgul eder. Haram yemek, insanı süfli arzularla meşgul ederek gaflete düçar eder ve kalbi manevi açıdan öldürür. Haram kazanç ateşi avuçlamak gibidir. Helal kazanç ise insanı ahiretle meşgul eder ve ibadetleri sevdirerek, kalbi Müteal olan Allah’a yaklaştırır.
Helal rızkın, meşru ve salih amellere muvaffakiyet sebebi olduğu, helalin salih amelden önce emredildiği şu ayetten açıkça anlaşılmaktadır: “Ey peygamberler! Helal ve güzel şeylerden yiyin ve salih amel işleyin.” (Müminun, 23/51.) Yenilen lokma ne kadar helal olursa, yapılan amel de o kadar salih, faydalı ve makbul olur.
Duaların kabulü ve sema kapılarının açılması ile helal lokma arasında da bir irtibat vardır. Boğazdan geçen lokma helal olmadan, haramla beslenen vücut eritilmeden dualar makbul olmaz. Tövbe için yapılan samimi niyazların kabulü helal lokmaya bağlıdır. Zira gönlü tövbe ile buluşturmanın yolu helal lokmadır. Çünkü insandaki manevi nuru arttıran, helal kazanç ile elde edilen lokmadır. Haram lokma kandili söndüren yağa benzer. O tür yağ, kandilin ışığını söndüren su gibidir. Bilgi, hikmet, aşk ve merhamet helal lokmadan meydana gelir.
Bir lokmadan haset, hile, cehalet ve gaflet meydana geliyorsa bilmek gerek ki o lokma en azından şüphelidir. Bu kâinatta buğday ekip arpa biçen görülmemiştir. Kim ne ekerse onu biçer. Lokma tohumdur, düşünceler onun mahsulüdür. Lokma denizdir, fikirler onun incileridir. Helal lokma Allah’a ibadet, yaratıklara hizmet ve ahireti kazanma arzusu doğurur. İyi niyeti ve gayreti besleyen helal lokmadır. İmam Ali tövbenin kabul şartı olarak: “Haram lokma ile beslenen vücudunu erit” demektedir.
Haram ve şüpheli lokmaların kalpte iz bıraktığı ve gönlü kararttığı malumdur. Haram ve şüpheli olmasa bile, mübah ve helalde sınır tanımazlık ile israf da kalbi bozar. Şeytanın insana nüfuz yollarını açar. Şeytan ise insanı cehenneme sürükler. Allah Rasulü şöyle buyurmaktadır: “Haramla beslenen hiçbir beden cennete giremez. Cehennem ona daha layıktır.” (Mişkâtü’l-Mesabih, Büyu’, 2787.)
İnsanın helal kazanç ve kul hakkı konusundaki titizliği toplumdaki güvenilirliğini artıran bir husustur. İnsan nefsinin, şahsi çıkarlarını önde tutan pragmatist ve ferdiyetçi bir yaklaşımı vardır. İnsan aldığı irade eğitimi ile bu zaafını dizginlemesini bilmeli ve herkesin güvenini kazanmalıdır.
İnsanın helal kazanç ve kul hakkı konusunda titizliğinin sınanacağı en önemli nokta menfaat ve çıkar ilişkileridir. İnsanları tanıma yolu sayılan komşuluk, yolculuk ve alışveriş, helal kazanç ve kul hakkı konusunda hassas ve ince hareket alanlarıdır. Dünyevi makam ile maddi imkân da aynı şekilde insanların zaaflarının ortaya çıktığı noktalardır.
Bugün şunları sorgulamamız lazım: İnsanlar ekonomik durumları düzelip imkânları bollaştıkça acaba bunu hazmedebiliyorlar mı? Yoksa elde edilen dünyalığın cazibesi onları öğütüyor mu? Yaptıkları yanlışlara: “Ne yapalım herkes böyle yapıyor” diye kılıf mı buluyorlar? Devlet malına bakış, helal kazanç ve kul hakkı ile insani ilişkiler noktasında hangi konumdalar?
Aslında biz, olması gerekenle olanı birbirine karıştırıp titizliğimizi kaybettik. Belki de duyarsızlığımız, günah ve haramların yaygınlaşmasını, meşru sanmaktan kaynaklanıyor. Azık çantasını açtığı yerde torbasına giren karıncayı yerinden etmemek için birkaç günlük yol katetmeyi göze alabilen ya da alacaklısı bulunduğu kimsenin ev ve ağacının gölgesi altında gölgelenmeyi faiz sayan veya izinsiz girdiği bağdan kopardığı üzüm salkımının parasını üzüm dalına asan anlayıştan hangi noktalara geldik?
Allah Rasulü şöyle buyurmaktadır: “Öyle bir zaman gelecek ki, kişi helalden mi haramdan mı kazandığına aldırmayacak.” (Buhari, Büyu, 7.) Günümüzde köşe dönmekten başka bir düşüncesi olmayan ve haram-helal demeden yiyen kimseleri gördükçe insan: “Yoksa hadisin hükmünün zahir olduğu zaman bu zaman mı?” diye sormadan edemiyor.
İnsanın olduğu yerde haram ve günah bulunabilir. Günah ve kusurdan tamamıyla arınmış insan bulmak zordur, ama günaha çıkış kapısı; perişanlığına mazeret ve haksızlığa meşruiyet arayarak hâlinden memnun bir görüntü vermek herhâlde uygun olmaz. Bu yüzden Müslümanın önceliklerini yeniden gözden geçirmesi gerekir. O öncelikler iman, ahlak, ibadet ve muamelat sırasına göredir. Küçülen bir köy hâline gelen dünyamızda iletişim araçları, medya, bilgisayar ve internetle yeni nesillere bu öncelikleri kendi değerlerimizden örneklerle en iyi biçimde aktarmalıyız.