Helal Kazanmak 1
Rızık Allah’tandır ve Allah Teala’nın bize taksim ettiğinden başka hiçbir rızık elde etmemiz mümkün değildir. Ne var ki, rızkımızı ya helal yoldan yada haram yoldan elde etme seçeneğine sahibiz. Çalışmak ve kazanmak ama helal yoldan kazanmak dinimizce kutsaldır. “Kişiye ancak çalıştığının karşılığı vardır”. Gayret edip ter dökenle, tembel tembel oturan asla bir olamaz. Dünya hayatında çalışıp didinen, emek sarf eden kimse Allah’ı inkar etse de, Allah Teala onun karşılığını burada mutlaka verir. Aksi taktirde çalışmadıktan sonra isterse ne kadar iyi niyetli olursa olsun o kimse zelil ve sefil yaşamaya mahkumdur. Her çalışan Allah’ın takdir ettiği kadar kazanacaktır. Fakat kazanç iki türlüdür; biri helal yoldan diğeri de haram yoldandır. Biz müminler helal kazanıp, helal yemek zorundayız. Çünkü haram rızıkta mutlaka bir başka insanın hakkı vardır. Kul hakkı ise ödenmesi en zor olan haktır.
Diğer taraftan reklamlarda da kamçılanan aşırı israf ve tüketim tutkusu insanları daha çok harcamaya dolayısıyla çok daha fazla kazanmaya teşvik etmektedir. Ölçüsüz harcamalarını frenlemeyen inancı zayıf ya da inançsız kimseler ise, helal-haram hesabı yapmadan sürekli kazanma hırsına kapılmaktadır. Şüphesiz pek çok günahın sebebi haram rızıktır, haramla beslenmektir. Hadis-i Şerifte Allah Rasulü (a.s) şöyle buyuruyor.
“Şüphesiz Allah Teala temizdir. Ve ancak temiz olanı kabul eder. Allah müminlere peygamberlere emrettiği şeyleri emretmiştir. O peygamberlere şöyle demiştir:
“Ey peygamberler hoş güzel olan temiz ve helal şeylerden yiyiniz. Salih amel işleyiniz. Yine Allah Teala:” Ey iman edenler size rızık olarak verdiklerimizin temiz helal olanlarından yiyiniz.”
Rasulullah (a.s) uzun bir yolculuk yapıp saçı başı tozlanmış olduğu halde ellerini göğe kaldırıp ya Rabbi ya Rabbi diye dua eden birinden bahsederek oysa bu kişinin yediği haram içtiği haram giydiği haramdır. Kısaca haramla beslenmiştir. Bunun duası nasıl kabul edilir buyurmuştur.
Sa’d b. Ebî Vakkas, Ya Rasulullah! Allah’a dua ediniz de benim duamı kabul etsin dedi. Nebiy (a.s) şöyle buyurdular: Ey Sa’d! helalinden ye! Duan kabul olsun. Muhammedin nefsi kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki bir kul ağzına haram bir lokma koyduğu zaman kırk gün onun yaptığı hayırlar ibadetler kabul olunmaz haramdan oluşan bir et parçası ise ancak cehennem ateşine layıktır.
Helal de bereket vardır. Haramda bereket yoktur. Helal de huzur ve itminan vardır. Haramda ise huzursuzluk ve doyumsuzluk vardır. Mevla’nın bize nasip ettiği hakkımızda hayırlı olanıdır. Tabi ki, bu arada esbaba tevessülü ihmal etmemek ise vazifemizdir. Çalışırız gayret ederiz. Tedbirimizi alırız ama başa gelen Takdiri İlahiye de razı oluruz.
Allah’a her halimiz için şükrederiz. Dünyalık işlerde bizden daha zor durumda olanlara bakarak hamd ederiz. Saadet ve refah çok kazanmak mal biriktirmek değildir. Helal ve dürüst yoldan elde edilen dürüst mal haramdan elde dilen çok maldan hayırlıdır.
Kazanmak her müslümana farzdır. Helal kazanç bir cihaddır. Çok kazanacağım diyerek haram yollara tevessül etmek alıp satarken ölçü ve tartılarda hileye başvurmak bir Müslüman’a yakışmaz. Ölçü ve tartıda belki bir anlık kâr ettiklerini sansalar bile onun cezası hem dünya da hem de ahirette kat kat fazlası ile çekilecektir.
Alışverişte ölçü ve tartıda dürüst olanlar hem dünya da hem de ahirette kazanırlar. Allah Resulü doğru ve güvenilir tüccarın Cennette peygamberlerle, şehidlerle komşu olacağını haber vermektedir. Allah Rasulü (a.s), bir gün Medine pazarında bir buğdaya müşteri oldu. Elini buğday çuvalına daldırdıktan sonra üstünün kuru olduğu halde altının yaş olduğunu görünce: “Bizi aldatan bizden değildir” demiştir.
Hile yapan kimse aslında kendini aldatmaktadır. Haramdan kazandığının bereketini göremeyecek ve ahirette de cezasını çekecektir. Allah’u Teala şöyle buyuruyor:
“İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun! Onlar düşünmezler mi ki, büyük bir günde hesap vermek için diriltilecekler! Öyle bir gün ki, insanlar o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır” (Mutaffifin 83;1-6).
Doç. Dr. Mustafa Karataş.