HELÂL KONUSUNDA KUR’ANÎ ÖLÇÜ
Helâl Nedir?
Sözlükte masdar olarak mübah, caiz ve serbest olmak, ruhsat vermek, Harem’den veya ihramdan çıkmak anlamlarına gelir. Helâl kelimesi isim olarak haramın karşıtıdır.1
Arap dilinde ‘halle’ fiil kökü, türevleriyle birlikte çeşitli anlamlar taşıyan zengin bir kullanıma sahiptir. Aynı kökten hulûl masdarı; borcun süresi bitmek, bir yere inmek, bir yerde oturmak, hâil masdarı; bir meseleyi veya düğümü çözmek, halîl; oda arkadaşı, komşu, karı ve koca gibi anlamlara gelir.2
İslâm’a göre yapılmasında, yenilip içilmesinde, kullanılmasında, söylenilmesinde sakınca (vebâl) olmayan her şey ‘helâl’ sınırları içerisindedir. Helâl bu açıdan mübahtan daha kapsamlıdır. Helâl karşılığında ‘hıll’ kelimesi de kullanılmaktadır. (Ali İmran, 2/93. Maide, 5/5)
Kur’an, helâl kelimesini türevleriyle birlikte hem sözlük anlamıyla, hem de terim anlamıyla elli yerde kullanmaktadır. Hadislerde de yine sözlük ve terim manasıyla kullanılıyor.
Helâlle İlgili Diğer Kavramlar
Alâeddin es-Semerkandî, fiil olması bakımından hükümlerin niteliklerini haram, muharrem, mahzûr, menhî ve mekruh ile bunların karşıtı olarak helâl, muhallel, mübah, me’zun, mutlak ve meşru’ şeklinde iki ana kategoriye ayırır.3
Muhallel; helâl kılınan, me’zun; yapılmasına veya kullanılmasına izin verilen (Yunus, 10/59), mutlak; serbest bırakılmış, meşru’; akla ve şeriate uygun olan, İslâm’ın ölçülerine uyan demektir.
Dinen yapılmasında, yenilip içilmesinde, kullanılmasında ve konuşulmasında sakınca olmayan şeyler hakkında ‘caiz’ kelimesi de kullanılır. Bir şey hakkında ‘bunu yapmak dinen caiz değildir’ demek, o şeyin haram, mekruh veya sakıncalı, şüpheli olduğuna delalet eder.4
Mübah: Bu kelimenin aslı ‘ibâha’dır. ‘İbâha’, sözlükte; bir şeyin yapılması veya terk edilmesi arasındaki hükümdür. Bu şeriatın, mükellefi (yükümlüyü), yapılması veya yapılmaması arasında serbest bıraktığı, yapılmasında veya terk edilmesinde bir vebal (sakınca) olmayan işler hakkındaki hükmüdür.5
Mübah olan işleri yapanlar bir sevap almadıkları gibi bir günah da kazanmazlar. Ancak bazı mübahları yapmak insana sevap kazandırabilir. Meselâ yeme içme ve sporu daha iyi ibadet edebilmek, Allah yolunda daha iyi çalışabilmek amacıyla yapmak gibi.6
Kur’an helâl yiyecekleri nitelemek üzere ‘tayyib’ (çoğulu: tayyibât) kelimesini kullanıyor. Burada bu yiyeceklerin hem temiz olduklarına, hem de onları yemenin helâl olduğuna işaret vardır. (Bakara, 2/57, 172. Nisa, 4/160-161. Enfal, 8/26)
İnfak (Allah yolunda harcama) sadece temiz/helâl (tayyib) şeylerden yapılır. Allah (c.c.) haram ve pis olan şeyleri infak olarak kabul etmez. (Bakara, 2/267)
Helâlle İlgili Kur’anî Ölçüler
İnsanlara bazı şeylerin helâl bazı şeylerin haram edilmesi, dünya imtihanının bir gereği, hayr ve şer ile denenmenin bir sonucudur. (Enbiya, 21/35)
İnsanın önüne çok geniş bir mübah (helâl) alanı açılmaktadır. Bu ‘helâl alan’da hayatı en güzel bir biçimde yaşayabilmek için bazı kurallara uymak, bazı yasaklardan kaçınmak gerekir. Haramlar, insan için çizilmiş güvenlik ve tedbir sınırlarıdır. ‘Helâl’ bırakılıp, haram olan şeyler yenir, içilir ve yapılırsa; insan hem günah kazanır, hem de ıslah (düzgün/maslahata uygun) olan hayatı fesada çevirir, tekâmülün önüne engel koymuş olur.
1-Helâl rızkı tercih imandan kaynaklanır
İman helâli gerektirir. Mü’minler, helâl yoldan kazanırlar, helâl yerlere harcarlar, helâl yiyecekleri yerler, helâl içecekleri içerler, helâl davranışlarda bulunurlar, helâl eğlenceleri yaparlar; kısaca helâl anlayışı üzerine hayatlarını sürdürürler. Helâl ile Allah rızasını isterler.
Kur’an şöyle diyor:
“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yeyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.” (Bakara, 2/168. Bir benzeri: Bakara, 2/172)
Allah (c.c.) İsrailoğullarına temiz ve helâl rızıklardan yemelerini emretmişti. (A’raf, 2/160, Bir benzeri; Tâhâ, 20/81) Bütün peygamberler ve iman edenler de helal rızıktan yemekle emrolundular. (Maide, 5/88. Nahl, 16/114. Mü’minun, 23/51)
Prensip olarak Allah (c.c.) insanları temiz ve helâl olan şeylerle rızıklandırıyor. Ya da insanların helâl olan kaynaklardan beslenmelerini, helâl olan işlerle meşgul olmalarını uygun görüyor. (Mü’min, 40/64)
2-Eşyada aslolan ibâhedir
İslâm’a göre eşyada asıl olan mübah (helâl) olmadır. Bir şeyin yapılması, yenilmesi, kullanılması, söylenmesi açık deliller ile haram kılınmamışsa, o dinen helâldir. Bir şeyin helâlliği değil, haram oluşu ispata muhtaçtır. Ancak o şey hakkında şer’î bir yasak varsa, ya da zararlı olduğu anlaşılırsa, o zaman helâl olmaktan çıkar.
Haram veya günah olan şeyler helâl olanlara göre daha azdır.
“Yerde ve gökte yaratılanların -haram kılınanlar hariç- hepsi de insanlar içindir.” (Bakara, 2/29)
Kur’an’a göre Allah’ın ve O’nun adına hareket eden Peygamberin haram kıldıklarından başka haram olmaz. (En’am, 6/145)
Bu açıdan bakıldığı zaman, eşyada, yani insanların geçim vasıtaları olan eşya, bitki, meyve ve yiyeceklerde, hatta kullanılan yöntem ve tekniklerde aslolan mübahlıktır. Ancak şeriatın bir açık delili veya bu delile bağlı olarak yapılacak kıyas ile bazı şeylerin haramlığı söz konusu olur.
3-Temiz şeyler helâldir
Allah (c.c.), insanlara bütün temiz şeyleri helâl, pis (rics ve necis) olan şeyleri de haram kılmıştır. (Maide, 5/5, 157)
Elbette pis ve kötü ile temiz ve iyi bir değildir. Kötü ve pis olan şeyler haram, temiz ve iyi olan şeyler de helâldir. “... pis ve kötünün çokluğu tuhafına gitse (yahut hoşuna gitse) de (bu böyledir)...” (Maide, 5/100)
Nitekim Allah (c.c.) müslümanları (Nisa, 4160. Maide, 5/1,4,5. Enfal, 8/26), İsrailoğullarını (Yunus, 10/93. Casiye, 45/16), bütün insanları (İsra 17/70. Mu’min, 40/64. Nahl, 16/72) temiz rızıkla rızıklandırdığını söylüyor.
4-Helâl haram koyma yetkisi Allah’ındır
İslâm’a göre bir şeyin ‘helâl’ veya ‘haram’ olmasının hükmü insan aklına veya insanlar tarafından meydana getirilmiş otoritelere bağlı değildir. Hiç kimse kendi kafasından ‘şu helâldır, bu haramdır’ deme hakkına sahip olamaz. Hiç bir otorite sahibi de kendi anlayışına göre helâl ve haramlar tespit edip insanlara dayatamaz.
Bir başkası için yasak hükmü koymak, onlara bazı emirler vermek; ya da bazı konularda onları serbest bırakmak; bir gücü, bir otoriteyi, bir üstünlüğü ifade eder. Bu hak yalnızca insanın asıl sahibi ve onun üzerinde sonsuz, sınırsız ve mutlak otoritesi olan Allah’a aittir.
“Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolaysıyla: ‘şuna helâl, buna haram’ demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.” (Nahl, 16/116)
Hz. Muhammed (s.a.s.) şöyle buyuruyor:
“Helâl Allah'ın kitabında helâl kıldığı şeyler, haram da Allah'ın kitabında haram kıldığı şeylerdir. Hakkında hüküm belirtmediği hususlar ise sizin için affettiği şeylerdir.”7
Kur’an kendilerine göre helâl ve haram hükmü koyanları kınıyor. (Yunus, 10/59)
İnsana düşen, kafasına estiği gibi, işine geldiği gibi ‘helâl’ ve ‘haram’ ölçüsü uydurmak değil, Rabbin ölçülerine teslim olup, ‘helâl’ olan şeyleri yapmak, haramlardan uzak kalmaktır. Çünkü güzel olan bir hayat ancak ‘helâl’ olan şeyleri yapmakla sağlanır.
Peygamberler, ya vahiyle bildirilen haram ve helâli açıklarlar, ya da vahyin kapalı bıraktığı şeyleri yine vahiy doğrultusunda insanlara bildirirler. (A’raf, 7/157. Tevbe, 9/29)
Peygamber’in (s.a.s.) haram kıldıkları da tıpkı Kur’an’ın haramları gibidir.8
İslâm fıkhında, Kitap ve Sünnet’te açıkça belli olmayan haramlar ve helâllar hakkında yapılan ictihadlar, haram ve helâli tesbit etme, mü’minleri haramlardan koruma gayretidir.
5-Haramı helâl saymak ciddi bir hatadır
Öncelikle Allah’ın koyduğu haram sınırlarını gözetmek bunu yapanlar için hayırlıdır. (Hac, 22/30) Allah’ın ve Rasulünün koyduğu helal-haram ölçülerine inanmamak, onları kabul etmemek, karşı gelmek, beğenmemek, imana yakışan bir tavır değidir.
Hatta âyete göre Allah’ın ve Rasulü’nün haram saydıklarını haram kabul etmemek yerine göre savaş sebebidir. (Tevbe, 9/29)
6-Helâli haram yapmak da hatadır
Kur’an şöyle diyor:
“De ki: ‘Allah’ın kulları için çıkardığı zineti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?…” (A’raf, 7/32)
Helâli haram kılmanın yanlış olduğu konusunda titiz olan Kur’an, hz. Peygamber’e bile;
“Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun?... ” (Tahrim, 66/1) diyor.
Müslümanlara da şöyle deniliyor:
“Ey iman edenler! Allah'ın size helâl kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez.” (Maide, 5/87)
Allah’ın kendilerine helâl olarak verdiği, ya da yemelerine izin verdiği temiz yiyecekleri haram sayanlar kınanmıştır. (En’am, 6/140, 143, 144)
7-Helâlin çerçevesi daha geniştir
Mübahın/helâlin alanı oldukça geniştir. Haramlar sayılı, mübahlar/helâller ise sayısızdır. İslâm’ın çizdiği bu geniş alan, müslümanlar hakkında bir rahmet, din ve dünya işlerinde bir kolaylıktır. Kimsenin bu geniş alanı daraltma hakkı yoktur. İslâm’ı bir haramlar listesi haline getirmek, İslâm’a iyilik değildir. Buna karşılık, açık hükümlere rağmen her şeye mübah damgasını vurup haramın sınırlarını zorlamak da yanlıştır.
Kur’an bir şeye haram demek konusunda çok titiz olunmasını emrediyor. (7/A’raf, 32)
8-Bir şeyin haram oluşu pis ve zararlı oluşuna göredir
Şâri’ (Kur’an ve Sünnet) bir şeyin haram olduğunu açık ve anlaşılır bir şekilde söylemişse o haramdır. Kur’an, “Bugün size iyi ve temiz (nimetler) helâl kılındı.” (Maide, 5/5) dediğine göre pis, zararlı, imana yakışmayan, Allah’ın razı olmadığı şeyler haramdır. Temiz, faydalı ve ziynet eşyası (süs, geçim ve fayda sağlayan şeyler) niçin yasak olsun ki. Bütün bunlar dünya hayatının süsüdür. (Kehf, 18/46)
9-Şüpheli şeylerden kaçınmak gerekir
Kur’an “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme....” (İsra, 17/36) diyor.
Öyleyse bir şey hakkında kesin bilgi olmadan, Kur’an ve Sahih Sünnetten bir delil olmadan helâl ve haram hükmü vermek doğru değildir. İnsan yanılabilir. Ya da “mademki hakkında açık bir haram hükmü yok, öyleyse o helâldir, bir sakıncası yoktur” deyip birçok şeyi yemek veya yapmak da takvaya uymaz. Çünkü en azından şüphe vardır.
Peygamber (s.a.s.) şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz helâl belli, haram da bellidir; fakat aralarında birtakım şüpheli şeyler vardır ki onları insanlardan birçoğu bilmez. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa dinini ve ırzını korumuş olur...”9
-----------------------------------------------------------------------------------
Dipnotlar
1- DİA, 17/173
2- İbni Manzur, Lisanu’l-Arab, 4/204-205. Isfehani, el-Müfredat, s. 182
3- DİA, 17/175
4- DİA, 17/176
5- M. Ebu Zehra, Fıkıh Usulü, s.50
6- H. K. Ece, İ. Temel Kavramları, s: 432
7- Tirmizî, Libâs/6 (1726). İbn Mâce, Et’ime/60 (3367)
8- Ebu Davud, Sünne/5 (4604). İbni Mace, Mukaddime/2 (12). Tirmizî, İlim/10 (2663)
9- Buhârî, İmân/39 (52), Büyû’/2 (2051). Müslim, Müsâkât/107-108 (1599). Ebû Dâvûd, Büyû’/3 (3329)
Prof. Dr. Yener Öztürk.