* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Sanal Dünyada – İNTERNET’TE – Gerçeklik  (Okunma sayısı 348 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2334
Sanal Dünyada – İNTERNET’TE – Gerçeklik
« : Şubat 04, 2020, 09:07:32 ÖS »
Sanal Dünyada – İNTERNET’TE – Gerçeklik

İnsanın, etrafında olup bitenler hakkında bilgi sahibi olma ihtiyacı fıtridir. Görsel, işitsel ve sosyal medya, elimizin, gözümüzün, kulağımızın erişemediği noktalardan bilgi aktarmakla bu ihtiyacı karşılamaya taliptir. İnsanlık olarak haberleşmenin baş döndürücü imkânlarıyla karşı karşıya olduğumuz bu dönemde bilhassa internet ve sosyal medya, insanlara iletişim için benzeri daha önceki asırlarda görülmemiş bir ortam sunuyor. Aslında iyiye yöneltme, güzeli anlatma ve doğruyu yayma imkânı olarak medya, büyük bir fırsat ve güçlü bir araç olarak karşımızda duruyor. Günün her anında tek tuşla binlerce insana aynı anda selâm vermek, sevinç taşımak, sevgi, hakikat, hikmet, ahlak ve adaleti paylaşmak mümkün oluyor.

Sosyal medya bugün iyi ve kötü, yararlı ve zararlı yönleriyle, insana kazandırdıkları ve kaybettirdikleriyle, etik problemleriyle en çok tartışılan hususların başında gelmektedir. Anlık bilgi ve haber paylaşımlarında dikkat edilmesi gereken ahlaki ilkelerin göz ardı edilmemesi gerekmektedir. İletişim ahlakında en önemli mesele gerçek, sahih haber ve doğru bilgilendirmedir. Bilgilendirme faaliyeti, insanlar arasındaki ilişkilerin üzerine yaslandığı ahlaki ve nesnel ilkelerden bağımsız olarak asla işletilemez.

Her nimetin bir külfeti olduğu unutulmamalıdır. Kitle iletişim araçları ve sosyal medyanın sınırsız ve ölçüsüz kullanımı, birçok sorunu da hiç şüphesiz beraberinde getirmektedir. Belki de öncelikli problem, sanal bir dünyada, gerçekten kopuk kimliklerle, yeni ve kontrol edilemez bir ilişki ağı geliştirilmesidir. İnsanın “olduğu gibi görünmediği ya da göründüğü gibi olmadığı” bir ortamda gelişen ilişkiler elbette sağlıksız ve güvensiz olmaktadır. Diğer yandan sosyal medyayı kullanan birçok insan, doğruluğuna bakmadan ve gerçek olup olmadığını araştırmadan herhangi bir bilgiyi kolaylıkla paylaşabilmekte, farkında olmadan yalan ve iftiranın yayılmasına aracılık etmektedir. Bu durum toplumun hassasiyetlerini dikkate almayan ve hatta suiistimal etmek isteyen şahıs ve gruplar için mümbit bir zemin oluşturmaktadır. Doğrusu yayılana ve gerçeği ilan edilene kadar, yalan çoktan kıtaları dolaşmış olmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “oyun ve eğlenceden ibaret olan” dünya hayatı, oyun içinde oyun açan sanal bir dünyayla çepeçevre kuşatılmış durumdadır. Öyle ki bu yeni oyun ve eğlence marifetiyle kötülüklerin hızı ve etkisi de artmış durumdadır. Teknolojinin ve sosyal bilişim ağlarının her türlü çirkinliği fütursuzca neşretmede kullanılması, insanların şeref ve haysiyetlerinin görmezden gelinmesi, mahremiyetin hiçe sayılması, kişisel, ailevi ve toplumsal tahribatlara yol açmaktadır. Sorumsuzca, sonu düşünülmeden söylenen sözler, nice gerilimlere, huzursuzluklara, buhranlara neden olmaktadır. Gayr-i ahlakî ve gayr-i vicdanî paylaşımlara itibar edenlerin de vebal altında oldukları burada hatırlanmalıdır. Hâlbuki sahih bilgiye erişmek, bir arzu ve ihtiyaçtan öte, dinimizin emridir. “Ey iman edenler! Güvenilir olmayan birisi size bir haber getirdiği zaman, onu araştırınız, araştırmadan almayınız. Aksi takdirde, cahilce ve bilgisizce nice toplumlara kötülükler yaparsınız ve sonunda pişman olursunuz” (Hucurat 49/6) ayeti her türlü ortamdan edinilen bilgiyi süzerek kabullenme gereğine işaret eder.

Sosyal medya kullanımında bilinçli olmaları konusunda yeterince eğitmediğimiz gençlerimiz ve çocuklarımız, zarardan korunmak için atmaları gereken adımları bilmeden riskli koridorlarda yürümektedir. Onları her geçen gün hakikat dünyasından koparıp sanal dünyaya mahkûm eden bu gidişat karşısında uyanmaya ve uyarmaya her şeyden çok ihtiyacımız olduğu açıktır. Ailenin vazgeçilmez temelleri olan muhabbet, merhamet, sevgi, sadakat ve mahremiyet gibi değerleri korumanın sosyal medyayı bilinçli kullanmakla yakından alakası bulunmaktadır. Yavrularımız ilkokuldan itibaren bir bilinç olarak merhamet ve mahremiyet eğitiminden geçmelidir. Bu hususta yetişkinler olarak hepimize büyük sorumluluklar düştüğü unutulmamalıdır.

Özgürlükler ve imkânlar arttıkça insanın kendini denetleme becerisini ve öz disiplinini artıracak eğitimler daha da önem kazanmaktadır. Bugün insanımızda yüksek bir bilinç oluşturmak için sadece fayda-zarar, iyi-kötü, hayır-şer anlatımının yetmediğini; hayatın manasını ve var oluşun gayesini idrak etmiş nesiller yetiştirmemiz gerektiğini fark etmeliyiz. İslam, her şart ve ortamda ahlaki esasları şiar edinmemizi, imkânlarımızı ahlaki ve vicdani sınırlara uygun bir biçimde kullanmamızı ister. İnsan olarak, Müslüman olarak hepimize düşen görev, imajın ve görselliğin cazibesine kendimizi kaptırmadan; manayı maddeye, bâkî olanı fâniye, hakikati yalana esir etmeden yaşayabilmektir. İletişimin de bir ahlakı olduğunu bilmek; sanal olan bir dünyanın içinde dahi haktan, hakikatten ve gerçeklikten ayrılmamak; empati, saygı, nezaket ve hoşgörüden ödün vermemek son derece önemlidir. Gençlerimize bırakacağımız en değerli miras eğitim ise, bu eğitimin bir parçası da ayakları hakikat dünyasına basan, sanal ortamlarda yitip gitmeyen, özgüven ve iç disiplin sahibi, üstün karakterli Müslümanlar yetiştirme eğitimi olmak zorundadır. Hakiki çözüm de ancak budur.

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2334
Ynt: Sanal Dünyada ve Değişen toplumsal – Bireysel İlişkiler
« Yanıtla #1 : Şubat 04, 2020, 09:12:45 ÖS »
Sanal Dünyada ve Değişen toplumsal – Bireysel İlişkiler

Kültür ve toplum arasındaki ilişkiler her zaman için sosyal bilimlerin ilgi çekici konuları arasında yer alagelmiştir. Kültür, insanoğlunun hayatını kolaylaştırmak için geliştirdiği ürünlerin toplamını ifade etmede kullanılır. Kültürü oluşturan birçok kavramdan söz edilse de aslında en can alıcı kavram “iletişim” kavramıdır. Çoğumuzun sadece karşı ile haberleşme anlamında anladığı iletişim aslında “kültürel ve sosyal gerçekliğin” en etkin oluşturucusudur. İnsan, gerçekliğin inşasını ancak karşılıklı etkileşimli davranışlar vasıtası ile yapar. Başkaları ile etkileşime girmez ve iletişim kurmazsa varlığını sürdüremez ve insan hayatı için bir rahim görevi gören toplum ya da kültür dediğimiz olgunun varlığı mümkün olmaz. İbn Haldun’un Mukaddime’nin daha başında insanın toplumsallığının zaruri oluşundan bahsetmesi bu nedenledir. İnsanın hemcinsleri ile iletişime geçmesinin sırf bir ihtiyaç karşılamanın ötesinde varoluşsal bir anlamı vardır. Dolayısıyla iletişim, sadece karşı ile kurulan bir aracı işleve değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel gerçekliği oluşturan, onu düzenleyen ve yeniden üreten bir işlevselliğe de sahiptir.

Yazımızın başında ağır ontolojik bir değerlendirme yapma niyetinde değiliz. Burada amacımız iletişim olgusunun insanoğlunun ilk dönemlerinden itibaren bir “gerçeklik oluşturma” işlevine dikkat çekmektir. Bunu da bir “kültür” oluşturmakla yapar. Ancak burada şu soruya cevap aramak gerekir. Şayet içinde yaşadığımız dünyayı yani sosyal gerçekliği oluşturma iletişime bağlı ise, “iletişimin şekli değiştikçe toplumun kültürü ve dolayısıyla sosyal gerçekliği de değişime uğramaz mı?” bu soruya cevap şüphesiz “evet” olacaktır. Nitekim insanoğlunun tarihî sürecinde iletişim teknolojisi farklılaştıkça kültürler de farklılaşmıştır. Örneğin yazı öncesi ilk dönemler sözlü kültür olarak anılmaktadır çünkü yazı daha kullanılamamaktadır ve kültür sözlü iletişim üzerine bina edildiği için de bu isimle anılmıştır. Daha sonra yazının icadı ile yazılı iletişime geçilmiş ve yazılı kültür ortaya çıkmıştır. Yazılı iletişimin icadı ile ortaya çıkan dönem tarım ve sanayi toplumu olarak adlandırılan uzun bir dönemi içerisine alır. Bir iletişim aracı olarak yazı, eskisinden farklı ve yeni bir kültür ve sosyal gerçeklik oluşturmuştur. İletişim bilimciler ve sosyologlar günümüzde yeni ve farklı bir iletişim evresine geçildiğini ifade etmektedirler ki buna telekomünikasyon ve medya iletişimi ismi verilmektedir. İletişimin ileri teknolojik ve elektronik aygıtlar eli ile eskisinden oldukça farklı bir hâl almaya başlaması ilk endüstri toplumunda olsa da modernliğin geç dönemlerine doğru daha kitlesel ve sanal bir karakter kazanmaya başlamıştır. İletişim araçlarının teknolojik gelişiminin geldiği noktada kültür iletişim araçları vasıtası ile olabildiğince “kitleselleşmekte” ve bir “endüstri” halini almaktadır. Artık ileri teknolojinin etkisinde gelişen yeni iletişim tarzları, eskisinden (yazılı kültürden) farklı bir “kültür” ortaya çıkarmaktadır. Bu kültür ya da biraz önce ifade ettiğimiz şekilde söyleyecek olursak “sosyal gerçeklik”, yazıdan ziyade “görsel” bir kültürdür. Bu kültürde yazı gittikçe önemini kaybedecek, görsellik, görüntü önem kazanacak ve ön plana geçecektir. Ayrıca bu kültür, ilk başlarda endüstrinin seksenli yıllardan sonra da yüksek teknolojinin imkânlarını kullanarak gittikçe “kitleselleşen ve küreselleşebilen” bir kültürdür.

“Medya kültürü” adı verilen ve yeni iletişim teknolojilerine dayalı oluşan bu kültür, internet ve üçüncü boyut teknolojilerin gelişmesi ile günümüzde “Sanal kültür” adını almaktadır. Sanal kültür adı altında oluşan bu yeni sosyal gerçeklik, kültürün bir “endüstri” hâlini almasını ve “her zaman ve her yerde bulunmasını” ifade etmektedir.

Modernitenin klasik zaman ve mekân algıları geçerliliğini yitirmekte ve daha farklı bir zaman ve uzam algısı etrafında şekillenen bir sosyal gerçeklik oluşmaktadır. Bu bağlamın, konunun daha iyi açılması anlamında açılması gerekmektedir. Burada üç ifade veya kavramlaştırım önem kazanmaktadır: “Medya kültürü ve medyatikleşme”; “Sanal kültür veya sanallaş(tır)ma” ve son olarak “bu yeni kültürün her zaman ve her yerde bulunması”. Bu üç husus önemlidir. Çünkü bunlar bireysel ve toplumsal hayatımızda köklü dönüşüm ve değişimler getiren bu yeni kültürün üç boyutunu-niteliğini ifade etmektedir. Burada birinci ve üçüncü kavramları yer darlığı nedeniyle bir arada dolayısıyla iki kısımda değerlendirmeye çalışacağız.

1. “Medyatikleşme”, “kültürün medyatikleşmesi” anlamına geliyor. Bu kültürün eski döneme göre oldukça değiştiğini ve “kültürün dolayımlanması”nı yani küresel ölçekte sürekli ve yaygın biçimde dolaşmasını ifade etmektedir. Bu dünyada inançlar, tutumlar değer üzerine değil sembolik biçimlere ve bunların dünyadaki üretimi ve dolaşımına odaklanmaktadır. Özellikle milenyumla birlikte daha yaygın bir dolayımlanmadan bahsedilebilir. Medyatikleşme ya da dolayımlanma sadece eğlence ve haberleşmede değil “inanç, kültür ve geleneklerde” de kendisini göstermektedir. Herhangi bir inanç ve kültür çıktığı yerden medya ile başka yerlere kolayca iletilebilmekte, daha önce sadece belli bir mekân ve toplulukta gerçeklik ve anlam ifade eden inanç ve gelenekler artık birçok farklı hatta küresel ilginin muhatabı olabilmektedir. Bu medya iletişimi sayesinde mümkün olmaktadır. Dolayımlanma anlamın bir metinden bir başkasına, bir söylemden bir diğerine, bir etkinlikten bir başkasına hareket etmesini ifade etmektedir.
Medyatikleşme bu bağlamda “medyatikleşen kültürler ve dünyalar” ortaya çıkarmaktadır. Yeni iletişim teknolojileri ve medya medyatikleşen kültürleri oluşturmaktadır. Bu kavram, “teknolojik gelişmeler sayesinde medyatikleşmiş dünyaların çok geniş bir alana ulaşabilmesi ve komplike bir hâl alması nedeniyle bu şekilde adlandırılmaktadır. ‘Medyatikleşen dünyalar’ kavramı, küçük yaşam dünyası olarak medyatikleşen sosyal dünyaları kapsamaktadır. Tek tek medya kültürlerinin bakış açısından medyatikleşen dünyaların çeşitliliklerinin özellikleri anlaşılır hale gelir. Burada medyatikleşme biçimleri, bir medyatikleşen dünyadan diğerine değişkenlik gösterir. Bazı ailelerin medyatikleşen dünyalarını tipik olarak televizyon, cep telefonu, e-posta, sanal sohbet odaları, sosyal ağlar ve bilgisayar oyunları oluştururken, başka aileler için bu dünyalar, televizyon, radyo, gazete ve sinema şeklinde tanımlanabilir. Eğer medya kültürlerinin çok farklı medyatikleşen dünyalar içinde somutlaştığını göz önüne alırsak, o zaman medyatikleşen kültürlere dair genel eğilimleri tanımlamanın da ne kadar zor olduğu kolayca anlaşılacaktır. Ancak bu tarz zorluklar bir yana, medyalaşan yani medyanın etkisini üzerlerinde taşıyan ve kültür ve değerleri, tutumları dolayımlamada yardımcı olan bu dünyaların mevcudiyeti ve yeni ve farklı işlevsellikleri sosyal bilimsel açıdan çok ilgi çekicidir ve ileriki dönemlerde araştırmayı hak etmektedir. Çünkü medyatikleşmiş dünyaların yaygınlaşmasıyla birlikte, medyanın nüfuz ettiği alan ve kişi sayısı da artmaktadır. Medyatikleşen dünyalarda etkin olan iletişimsel ağlar ve bu ağların nüfus ettiği sosyal ağlar hayatımızın her metrekaresini kaplamaktadır.

2. “Sanallaştırma”, üzerinde durulması gereken bir diğer yeni olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanallaştırma, bir fiziksel kaynağı birden fazla mantıksal işleme “bölerek” fiziksel kaynağı daha verimli hâle getirme anlamına geliyor.

Örneğin bilgisayar bir yazılım ile bölünerek birden fazla kullanıcıya aynı anda hizmet eder hâle getiriliyor. Ya da bir imaj bölünerek veya iki boyutluluktan çıkarılarak olduğundan farklı bir yerde veya durumda gösterilebiliyor.
Sanallaştırma haberleşmeden eğitime, siyasetten eğlenceye hatta son zamanlarda sosyal hayatın birçok alanında nüfuz etmeye ve bireysel ve toplumsal hayatımızda köklü değişiklikler yapmaya başlamış durumdadır.

Günümüzde özellikle “sosyal kurumların sanallaşması” ile karşı karşıya gelmekteyiz ki bunun en önemli nedeni şüphesiz medyatikleşmenin yaygın etkisidir. Burada bir diyalektik ilişki olduğuna dikkat çekmek gerekmektedir.

Örneğin medyatikleşme birçok yerel kültürel değerin küresel ölçekte dolayımlanmasına neden olarak sanallaştırma ile birlikte tersine genel ve hatta kamusal kurumların domestikasyonuna da sebep olabilmektedir. Başka bir deyişle sosyal kurumların sanallaşması, bu kurumların domestikasyonu ile yan yana gitmektedir. Örneğin, ev ve aile diğer kurumların etrafında cirit attığı bir odağa dönüşebilmektedir. Birçok sosyal kurum sanallaştırma sürecinde ev merkezli bir nitelik kazanmaktadır. Gazete, radyo ve TV siyaseti veya başka bir kültürel ifadeyi-anlamı evin içine kadar getirebilmektedir. Ev ofisler işi ailenin ayağına getirmektedir. Bu sayede sanayi toplumunda arası açılan ev ve iş-fabrika, yeni süreçte tekrar yakınlaşmaktadır. Buna göre özellikle bazı dezavantajlı grupların (örneğin, kadınlar, engelliler vb.) açısından çalışmak daha kolay bir hâl almış olacaktır. İnternet ise “kamusal” ve “özel” alanları ev rahatlığında bir araya getirmeyi mümkün kılmaktadır. Bütün bunlar ev ve ailenin zenginliği anlamına gelmektedir. Aynı zamanda bunlar ev ve aileyi de değiştirmektedir. Birey fiziksel olarak evde olsa da zihinsel olarak bütün kurumlara ayak uydurabilecek konumda olmaktadır.

Ancak diğer taraftan “sanallaştırma”, ailenin bazı kabiliyetlerini yitirme anlamında olumsuz bazı işlevlere de sahiptir. Kurumların sanallaşması ailenin bazı işlevlerini kaybetmesini getirebilir. İş ya da eğitimin sanal ortamda evde icra edilmesi aile bireylerinin atomizasyonuna neden olabilecektir. Başka bir deyişle aile, fertlerini bir araya getirme işlevini tam yerine getiremeyecektir. Bu diyalektik, medyatikleşme olgusunda da söz konusudur. Medyatikleşme veya kültürlerin dolayımlanması bir taraftan inanç ve geleneklerin farklı toplumlara ulaştırılmasına imkân sağlarken; diğer taraftan bireylerin çok sayıda farklı inanç ve kültürlerle sürekli muhatap olmasını sağlayacaktır. Çünkü eski geleneksel kültürel yapıda birey sadece kendi değerleri çerçevesinde ve kendi inancını merkeze koyan bir dünyada yaşamakta idi. Bu da birey için, kendi yerel kimliğinin veya inancının sağladığı dünyada güvenli ve huzurlu bir yaşam anlamına geliyordu. Ancak medya kültürünün hâkim olduğu postmodern yeni toplumsal durumda ise bireyler, kendi inanç ve değerlerinden farklı inanç ve kültürle karşılaşmakta ve zaman zaman bunun gerilimi de haliyle yaşamaktadır. Günümüzde çok kültürlülük, çok inançlılık, çok kültürlü din eğitimi vb. kavramların sık kullanılması medyanın postmodern çoğulcu anlayışa yakın olması ile alakalıdır. Küreselleşme olgusu da bu durumu beslemektedir.

Postmodernitenin modernliğin akılcılık, üniter ulusal birlik, tek kültürel yapı, tek din vb. gibi belirleyici kavramlarına karşı mitik düşünce, çoğulculuk, çok kültürlülük-inançlılık, etnisitelere önem verme, küreselleşme gibi kavramları ön plana çıkarırken medyanın mantalitesinden ve yarattığı sanal durumdan yararlandığını akıldan çıkarmamak gerekir. Sonuç olarak medya bireysel ve toplumsal hayatımızda olumlu ve olumsuz yönleri ile belirleyici olmaya devam etmektedir. Ulaşılan yeni teknolojik gelişmeler ve iletişim araçları ile gelecekte bu belirleyiciliğin devam edeceğini ve hayatımızda daha başka değişimlere de neden olacağını söylemek yanlış olmayacaktır.

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2334
Ynt: Sanal Dünyada Değişen Alışkanlıklar
« Yanıtla #2 : Şubat 04, 2020, 09:18:22 ÖS »
Sanal Dünyada Değişen Alışkanlıklar

İnternetin, ilk icadıyla hayatımızda yer etmesi, bir alışkanlığa dönüşmesi çok uzun zaman almamıştır. İnternetin yaygınlaşması sadece belli bir yaş ya da ilgi grubu ile sınırlı kalmamış, yediden yetmişe her yaş ve kesimdeki insan interneti yoğun bir şekilde kullanmaya başlamıştır. Bazı kullanım alışkanlıkları, bağımlılık düzeyine, dolayısıyla tedavi gerektirecek boyutlara ulaşmıştır.

İnsanları internete cezbeden şey nedir acaba? Neden insanlar aynı masa etrafına oturup ellerinde cep telefonları ile internette, sosyal medyada tabiri caizse sörf yaparlar? İnternet ve sosyal medya nasıl oluyor da insanları, önemli olan işlerini, görevlerini yapmaktan alıkoyar?

İnternet bir teknoloji ürünü olarak insanlığın birçok alanda ihtiyaçlarını karşılayan işlerini kolaylaştıran çok önemli araçtır. Ucuz ve anlık iletişim imkânı sunmasıyla tercih edilen bir araç olmasının yanında, insanların ihtiyaç duyduğu her şeyin internette olması, internet kullanımını hızla yaygınlaştırmıştır. Acaba internet hayatımızdaki hangi alışkanlıklarımızı nasıl değiştirmiştir?

Herkesin internette bir sanal kimliği bulunmaktadır. Sanal kimliğine ekli arkadaşları, dedikodular, haberler her şeyi bu kimliği ile gece gündüz izleyebilmektedir. Mutlu olduğumuz her haber bu kimliğimizle sanal âlemde oluşturulan sosyal ortamımızla paylaşırız. Doğum günlerimiz Facebook üzerinden kutlanır, birbirimize gif denilen hediyeler göndeririz.

Bayramlarımızı buradan tebrik ederiz. Bir davete mi katıldık, yediğimiz yemekleri, baktığımız manzarayı giydiğimiz kıyafeti her şeyimizi buradan elektronik arkadaşlarımızla paylaşır onların beğenisini alırız. Birisi bizim paylaşımlarımızı beğendiğinde mutlu oluruz. Sık sık paylaşımlarımıza bakar beğenenlerin kaç kişi olduğunu, kimlerin beğenip kimlerin beğenmediğini takip ederiz. Yapılan yorumlara anında cevap vererek bu ortamda sosyalleşiriz. Sevinçli olaylarımızı olduğu gibi acı, mutsuz haberlerimizi de buradan paylaşırız. Cenazelerimiz için başsağlığını sosyal ortamdan alır, üzüntülerimizi paylaşır, taziyelerimizi iletiriz. Bütün başarı ve başarısızlıklarımız “zaman tünelimize” kaydolur. Günlük yaşantımızda karşılaştığımız her şey zaman tüneli akışımız içerisinde yerini alır. Aynı Kiramen Kâtibin meleklerinin insanların iyi veya kötü bütün davranışlarını yazdığı gibi yaptığımız her şey zaman tüneline eklenir. Böylece sosyal medya mecrasında yıllar sonra da dönüp bakabileceğimiz sanki bir amel defteri oluşur.

Sabah kalktığımızda Facebook’umuzu açar biz uyurken neler olduğunu takip ederiz. Beğenilecek haberleri beğenir, yorumlarımızı yaparız. Gazete mi okuyacağız. İnternet üzerinde online gazeteleri açar manşetleri, detayları inceleriz. Günün değerlendirmesini yaparız. Maillerimizi açıp o gün için işimiz veya beklediğimiz mektupların gelip gelmediğine bakarız.

Eskiden aile fertlerinden uzakta olanlara mektuplar yazardık. Büyük bir duygu yükü ve hasretle mektuplarımızı tamamlar, postaneye gider adresine postalardık. Mektuplarımızın ulaşmasının ardından karşıdan yazılacak mektup için postacıyı beklerdik. Mektup geldiğinde heyecanla mektubu açar ve hasretle satırlarını okurduk. Tabii şimdi o duygular kalmadı, sıradanlaştı. İstediğimiz kişi ile internet üzerinden görüntülü konuşabiliyor, anlık mesajlaşma programları ile sanki yanımızdaymış gibi sohbet edebiliyoruz. Günlük yaşamını Facebook aracılığıyla anlık takip ediyoruz. Tabii ki bunun sonucu olarak eskiden kullanılan kartpostallar, mektuplar birçok geleneksel iletişim araçları tarihe karışmış oldu. İnternet sayesinde dünyanın neresi olursa olsun her türlü yazı, dosya, resim, video daha birçok şey aynı saniye içerisinde muhatabına ulaştırılabilmektedir.

İşyerimize vardığımızda, bilgisayarımızı açar açmaz mail kutumuzu, Facebook hesabımızı ve yakinen takip ettiğimiz haber sitelerini inceleriz. Çayımızı yudumlarken ülkemizde, dünyada olan olayların hepsini gözden geçiririz. Bir taraftan da Whatsapp’tan gönderilen mesajlara cevap yazarız. Karşı masadaki veya yan odadaki arkadaşımızla konuşmamız mı lazım, yerimizden kalkmamıza artık gerek kalmadı. Whatsapp üzerinden sohbete başlar, konuşulacakları konuşur ve sonra işimize geri döneriz. Öğle yemeği veya iş çıkışı bir yerlerde birileriyle mi buluşacağız, anında kurulan Whatsapp grubundan gerekli konsorsiyum sağlanarak gerekli planlamalar yapılır.

Akşam eve giderken evin ihtiyaçları evin hanımından Whatsapp üzerinden alınır. Unutulan bir şey kalmasın diye. Eve geldiğimizde ailecek yemek yendikten sonra herkes eline bir cihaz alır. Cep telefonu, bilgisayar veya tabletten internette sörf başlar. Ailecek çay içilirken herkes farklı mecralarda dolaşır. Farklı sosyal gruplara katılır, çıkar.

Facebook, İnstagram vb. sosyal medya araçları baştan aşağı bir şey kaçırılmayacak gibi irdelenir. Paylaşımlar hakkında yorumlar yapılır, beğenilecek paylaşımlar beğenilir. Ailecek keyifli   bir gece böylece geçirilmiş olur.

Bazen arkadaşlarımızla yüz yüze buluşma ihtiyacı hisseder nihayetinde bir yerde dostlar olarak bir araya geliriz.

Selamlaşma, sarılmadan sonra herkes masanın üzerindeki cep telefonlarını eline alır. Arada arkadaşlar şu telefonları bırakalım uyarıları ile tekrar masaya dönen grup üyeleri sık sık internet üzerinden sosyal mecralara dalmaktan kendisini alamaz.

Bazen anılarımız depreşir ve eski hatıralarımızı yad etmek isteriz. Facebooklar açılır. “Bak geçen sene şuraya gitmiştik, ay ne güzelmiş”, “geçen sene kızımız ne kadar küçükmüş” …Doğal olarak cebimizde, çantamızda taşıdığımız cihazlar artık hem video kamera hem de fotoğraf makinesi işlevlerini üstlendikleri için evimizde bakacağımız bir albümümüz bulunmaz. Her şey artık bilgisayarlarda elektronik ortamlarda saklanır hâle gelmiştir.

Böyle bir tasvir zannediyorum ki birçok kişi tarafında normal karşılanacaktır. Artık teknolojik araçlar, sosyal medya herkesin yaşam biçimi hâline gelmiş, hayatının bir parçasına dönüşmüştür. Teknoloji elbette yararlıdır, ancak her şeyin bir ölçüsü ve sınırı olmalıdır. Artık sanal âlemde yüzlerce takipçisi olan yalnız insanlara dönüşüyoruz.

Gerçek sosyal ilişkilerimiz sanal sosyal ilişkilerimiz yüzünden yok olup gidiyor. Kimliklerimiz gitgide artıyor. Sanal kimliklerimiz sayesinde farklı farklı bireyler olarak ortaya çıkıyoruz. Teknoloji artık bizim aracımız olmaktan çıkıp bizi esir almaya doğru yöneliyor. İşte bu bağlamda teknolojinin iyi yönlerinin yanında kötü taraflarına da bakmamız gerekiyor.

Herkes için internette bir şeyler vardır. Okuma yazmayı yeni öğrenen çocuklar dahi internette kendisine göre bir şey bulabilmektedir. Küçük çocukların internet oyunlarına bağlanması, yasal hesap açma yaşı 18 olmasına rağmen daha 10’undan 12’sinden itibaren Facebook, İnstegram, Twitter vb. sosyal medya araçlarında hesaplar açmaları, küçücük çocukların ellerinde akıllı olarak tabir edilen telefonların bulunması internet konusunda hangi düzeyde olduğumuza ışık tutacaktır.

İnsanların davranış ilkelerinden hareketle bağımlılık oluşturacak nitelikte hazırlanan oyunlar çocuklar için tehlike saçmaktadır. Tıbbi açıdan “tedavi gerektirecek” düzeyde, oyunlara bağımlılık geliştiren çocuk ve yetişkinler bulunmaktadır. Bunun dışında her yaştan birçok kişinin bağımlılık düzeyinde sosyal medya kullanıcısı olduğu görülmektedir.

Günlük internet kullanımı üzerine yapılan araştırmalarda günlük olarak, kişi başına 3-5 saatten daha fazla internete bağlı kalındığı konusunda bulgulara varılmıştır. Dolayısıyla internet kullanım saatinin artması, insanların daha önce yaşantısında zaman ayırdığı bazı alışkanlıklarında değişiklik yapmasını gerektirecektir. Ders çalışmak, mesaisinin gerektirdiği işleri yapmak vb. profesyonel işlerini azaltarak sosyal medyaya zaman ayrıldığı gibi, boş zaman vakitlerini değerlendirme alışkanlıkları da bu süreçte değişime uğramıştır. Kitap okumanın, aile içi sohbetlerin yerini internet almaya başlamıştır.

Aile fertlerinin internet ve sosyal medya alışkanlığı çocukların hayatlarını da olumsuz olarak etkilemektedir. Çocuklar, ya teknoloji bağımlısı olmaya doğru itilmekte ya da ilgi ve sevgi yoksunu olarak yetişmektedir. Bu durum sağlıksız bireylerin yetişmesine, gelecek nesillerin bazı sosyal uyumsuzluklar ile donanmasına, başka bir ifade ile sorunlu bir geleceğin yetişmesine yol açacaktır.

Gençlerimiz sosyalliği farklı bir boyutta yaşamaktadır. Bir masa etrafına oturan bireyler ellerinde mobil telefonlar ile internette sosyal ağlarda sosyalleşirken yüz yüze, canlı ve sıcak ilişkilerden uzaklaşmaktadır. Topluluk içerisinde yalnız, bir cihaz ile sohbet eden, dertlerini paylaşan, gülen, ağlayan vb. bireyler çevremizde hızla artmaktadır.

Sonuç olarak, teknolojinin esiri olmayalım. Teknoloji bizi değil, biz teknolojiyi yönetelim. Şunu unutmayalım ki değişen alışkanlıklarımız bizlerin köklerini geçmişimizden alıp götürmektedir. Geçmişi ile bağları kopan, yalnızlaşan ve hastalıklı hâle gelen bir insan yığınına dönüşmemek için teknolojiyi doğru bir şekilde kullanmayı öğrenmeliyiz.

 


* BENZER KONULAR

Rahîm Ve Rahmân Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:28:55 ÖÖ]


Davranışlarımız Kaydediliyor Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:22:46 ÖÖ]


Biliniz Cesedin Öyle Bir Et Parcası Vardır Ki Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:18:08 ÖÖ]


Melek Girmeyen Evler Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:04:30 ÖÖ]


Doğru Çalışma Methodu Gönderen: türkiyem
[Bugün, 10:59:59 ÖÖ]


Başınızı Çevirip Gitmeyin Gönderen: türkiyem
[Bugün, 10:39:23 ÖÖ]


Ozan Birgül 320 kbps - 2 kısım Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:15:33 ÖÖ]


Ozan Birgül - İlahiler 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:04:09 ÖÖ]


Dualarımız Neden Kabul Olmuyor Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:10:43 ÖÖ]


Birlikte Hizmet Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:59:59 ÖÖ]


Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırlı Adamlara İhtiyacımız Var Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:31 ÖÖ]


Mücahitler Kazandığınızı Kaybetmeyiniz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:32 ÖÖ]


İnsanlardan Övgü Beklemek Ateşle Oynamak Gibidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:24:29 ÖÖ]


Zamanın Kıymetini Bilmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:13 ÖÖ]


Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]