Çevresel Sorunlar ve İslamın Çözüm Önerileri
Dinimiz İslam, sonsuz kudret sahibi Allah Teala’nın vahyinin eseri, son ve en mükemmel dindir. Her bir meselenin çözümü onda mevcuttur. Hele hele insanlık âlemini olumsuz yönde etkileyen çevresel problemlerin önlenmesinde, ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerle mutlak tezini ortaya koyarak, ahlaki yapımızı şekillendirmeye çalışır.
Şayet barındığımız dünyanın yarınlarında kaliteli yaşam istiyorsak, çevresel temizliğe önem vermeli, daha az çöp üretmeli ve bilinçli tüketici olmalıyız. Atıkların geri dönüşümünü ve tekrar kullanımını denemeliyiz. Terk edilen her atık çöp değildir. Geri dönüşümle kazanılan her atık maddenin, millî ekonomiye katkı sağlayacağını ve doğal kaynaklarımızı koruyacağını unutmamalıyız. Bununla beraber çöplerin uygun yollarla bertaraf edilmesini ve düzenli depolanmasını da teşvik etmeliyiz.
Aksi hâlde küresel ısınma ve iklim değişiklikleri gezegenimizi yaşanmaz hâle getirir. Nice bozguncu, isyankâr ve hudut tanımaz kavimlerin dünyevi afetlerle helak olup yerle yeksan olduklarını Kur’an’daki kıssalardan öğreniyoruz.
Hızlı iletişim, sınırlandırılamayan teknoloji, kuralsız kentleşme, denetlenemeyen enerji ve aşırı tüketim, çevre kirliliğinin en önemli nedenlerindendir. Buna karşı bizler, baş döndürücü bir hızla ilerleyen sanayileşmeyle birlikte, insanın ve ekosistemdeki diğer canlıların yaşadığı olumsuzlukları göz ardı etmeyip, insanlık ailesinin sorumlu bireyleri olarak; canlılar âlemi için daha kaliteli ve sürdürülebilir çevre şartlarını oluşturmanın azminde olmalıyız. Aksi hâlde üzerinde barındığımız dünya gezegeni; gayri ben bu kadar gam ve kederi çekemem dercesine alarm sirenlerini çalmaya başlar. Çevre Bakanlığının verilerine göre bir yılda, ülkemizde yaklaşık olarak 24 milyon ton, dünyada ise 1 milyar tondan fazla katı atık ortaya çıkmaktadır. Yedekte bekleyen başka bir dünya olmadığına göre, çevresel risklere karşı akılcı yollarla mücadele ederek yaşam kalitemizi yükseltmenin çarelerini aramalıyız.
Bütün bu menfi gidişata rağmen dinimiz İslam, ilahî mesajlarını sunarak bizi çaresiz bırakmıyor ve “Çare sizsiniz.” diyor. Böylece yükün ağır kısmının biz Müslümanların omuzlarında olduğunu belirtiyor. Göklerin, yerin ve dağların yüklenemediği ilahî emaneti, insan omuzlamıştır. O hâlde bu büyük mesuliyetin bir gereği olarak, ekolojik kirliliğe karşı nelerin yapılabileceğini ortaya koymaya çalışalım.
İsraf ahlaki bir marazdır.
Savurganlığın ve israfın kısmen önlenmesi demek, kirliliğin yanında ekolojik sorunların da azalması demektir. Hoyratça tüketilen gıda maddelerinden tutun da bir defa kullan ve sonra at anlayışı ile oluşan yığın yığın atıklar, israfın en açık örneğini teşkil etmektedir. Ahlaki bir zaaf olarak değerlendirilen israfın, ayet-i kerimelerle yasaklandığını görürüz. “Yiyiniz içiniz fakat asla israf etmeyiniz.” (Araf, 7/31.) Kişinin ihtiyacından fazla tüketmesine, genel manada israf denir. Müsrif ve savurgan ise temel ihtiyaçlarını karşılarken ölçüsüz davranan, kuralsız yaşamayı tercih edendir. Kişinin kanaat sahibi olması, israfın önlenmesinde en etkili ahlaki haslettir. Zira kanaat tükenmeyen bir hazinedir.
“Ölçülü harcayıp iktisat eden asla fakir olmaz.” (El-Camiussağir, 7939.) Kur’an-ı Kerim, sosyal bünyede ağır tahribatlar meydana getiren müsrifleri “şeytanın kardeşleri” diye nitelendirir. (İsra, 17/27.) TÜİK verilerine göre; bir ton kullanılmış beyaz kâğıt geri kazanıldığı takdirde 16 adet çam ağacı kesilmekten kurtarılmış oluyor.
Ne yazık ki ülkemizde 1 milyon ton kâğıtla gereksiz yazışma yapılmaktadır. Üstelik bir büro elemanı, yılda 81 kilo yüksek vasıflı kâğıdı çöpe attığını yapılan araştırmalardan biliyoruz. Çevre Bakanlığının 2010 yılına ait verilerine göre, ülkemiz topraklarının üçte ikisinin su ve rüzgâr erozyonunun etkisi altında kalarak her geçen yıl 1 cm. kalınlığında ve yaklaşık olarak Kıbrıs adası büyüklüğünde verimli toprak örtüsü yok olup gitmektedir. Lakin 1 cm. kalınlığındaki toprağı tekrar kazanalım dersek, üzerinden bir kaç yüzyılın geçmesi gerekir.
Her zerresi Allah’ı tespih ve takdis eden varlığı koruma ve kollama görevimiz vardır. Anasır-ı Erbaa (dört temel unsur) su, hava, toprak ve ateş (enerji) dünya gezegeninin vazgeçilmez ana maddeleridir. Temel unsurların ahenkli bir şekilde oranlarının korunması elzemdir. Suyun, havanın, toprağın ve enerjinin kalitesi, insan hayatının kalitesi demektir. Her alanda tüketimi azaltmak suretiyle katı, sıvı ve gaz atıkları da o nispette azalmış olur. Çevre kirliliğine sebep olan etkenler azaldıkça, sınırlı olan doğal kaynaklarımız daha az zarar görür ve sürdürülebilirliği kolaylaşır. Gelecek kuşaklara güzel bir miras bırakmanın yolu da budur.
Ağaçlandırılan sahalar ve ormanlık alanlar temiz hava için zorunludur.
Erozyon ve çölleşmeye karşı ağaçlandırma faaliyetlerine hız vererek ormanlık alanların çoğaltılması, sağlıklı çevre için kaçınılmaz bir yöntemdir. Ormanlar temiz havayı, verimli toprağı ve kaliteli suyu üreterek eko sisteme sunar. Sel felaketlerinin önlenmesi de ağaçlandırma ile sağlanır. Hz. Peygamberimiz; “Kim bir ağaç dikerse, Allah Teala o kimseye ağaçtan hâsıl olacak ürün ve fayda miktarınca sevap verir.” (Ahmet b. Hanbel, Müsned, 5/415.) buyurmaktadır. Dinimiz İslam’ın çevreye, ağaca, temizliğe ve hayvan haklarına vermiş olduğu ehemmiyeti sair dinlerde görmek mümkün değildir. İlmihal kitaplarında, hac esnasında ihramlı olan kimselerin yeşil otu koparmalarına ve küçücük bir böceği ezmelerine müsaade etmeyen fıkhi kurallar vardır.
Müslüman birey gönüllü çevre koruyucusudur
İslam dini sadece çevre korunmasını teşvik etmekle yetinmez, bilakis Müslüman bireylerin çevrenin koruyucusu, kollayıcısı ve takipçisi olmalarını ister. Yüce Rabbimizin bizlere sunduğu sayısız nimetleri koruyup kollama işini, ahlaki değerlerimizin gereği olarak görürüz. Âdeta marufu (iyiliği) emretmekle ve münkeri (kötülüğü) yasaklamakla görevli olan Müslümanlar haddizatında etkili birer çevre korumacısıdırlar.
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim, kirlenmenin maddi cihetini ele alırken, insanın manevi ve ruhi kısmına ait olan kirlenmelere bigâne kalmıyor. Allah Teala fıtrata müdahale edilmesine, tabii dengenin bozulmasına ve fesat ortamlarının yeşermesine kesinlikle müsaade etmiyor: “De ki, murdarın çok olması hoşunuza gitse bile; pis olanla temiz olan eşit olmaz, o hâlde ey gerçek akıl sahipleri; çirkin olan haramlar hususunda Allah Teala’dan korkun ki bu sayede belki kurtuluşa erersiniz.” (Maide, 5/100.)
İslam ahlakına sahip olan Müslümanın çevresi, en tabii ve en güzel çevredir. Ahlaki değerlerimizi ön planda tutarak yaşamlarımızı sürdürdüğümüz müddetçe, maddi ve manevi hiçbir çevresel sorun, çözümsüz kalmayacaktır. Tabii dengenin muhafaza edilmesinde asıl özne insandır. İnsan kirlenirse kâinat kirlenir. Zira onun bünyesinde koskoca bir evren dürülüp dercedilmiştir. Âlemde Âdem, eşref-i mahlukat olarak tasavvur olunur. Nihayet her şey insan için insan da Allah için varlığını sürdürmeli ve şöyle dua etmeli; “Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver.” (Bakara, 2/201.)