* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Allahın Verdiğine Razı Olmayan Kimse  (Okunma sayısı 99 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 2153
Allahın Verdiğine Razı Olmayan Kimse
« : Nisan 02, 2023, 09:04:24 ÖÖ »


Allahın Verdiğine Razı Olmayan Kimse

Sevgili kızım, sakın haset olma, kıskançlık gösterme. Çünkü bu insanı yer bitirir.

Başkasının, kendinden üstün olan herşeyini kıskanan, yani ondaki üstünlüğün, yalnız kendinde olmasını isteyen insana, kıskanc denir.

Bu hâl, insanlığın en kötü huylarından biridir. Kıskanç insan, ömrü boyunca rahatsız insandır. Böyle insanlar, kendinden aşağı olan insanı görmez de, kendinden yüksek ve varlıklı insanın her şeyini görür ve onu kıskanır.

Kıskanç insan, Allahü teâlânın kendisine verdiği şeylere râzı olmayan insan demektir. Allahü teâlânın verdiğine râzı olmayan insandan Allahü teâlâ da râzı olmaz. Allahü teâlânın bir insandan râzı olmaması ise, felaketlerin en büyüğüdür. Artık o insan, dünyada da, âhırette de hüsran içindedir. Yani zarardadır.

Bunun için, kendisinde kıskançlık ve haset duygusu olduğunu görenler yavaş yavaş bu huylarından sıyrılmalıdır. Bu pek mümkindir. İnsanlar, kendilerini istedikleri kadar islâh edebilir. Kıskançlıktan kurtulanlar rahat ve huzura kavuşur.

Bu iş, zenginlik ve fakirlik işi değildir. Bu iş, kalbin zenginliği ve fakirliği işidir. Nice fakirler vardır ki, bir lokma ekmeği kazandığı zaman, Allahü teâlâya Şükreder ve zenginlerin hâlini düşünmez bile.

Kıskanç insan, başka bir insanın kendinden iyi giyinmesini, iyi yaşamasını hazmedemez. Yani onun boyunu, posunu, güzelliğini, çalışkanlığını, başarısını kıskanır. Daha kötüsü, onun başına gelen fenalıklara sevinir. İşte bu hâl, kıskançlığın en kötü derecesidir.

Böyle insandan Allahü teâlânın yardımı kesilebilir. Daha da mahrum olurlar. İyi kalbli ve herkesin iyiliğini isteyen insan, Allahü teâlânın himâyesinde demektir.

Büyük Peygamberimizin çok güzel bir hadis-i şerifi var: “Bir müslüman, kendisine istediği bir iyiliği, başka bir müslüman için istemezse ve bir müslüman, kendisine gelecek bir kötülüğü, istemediği hâlde, o kötülüğü başka bir müslüman için isterse, onun îmanı tam değildir” buyurmuştur. Yâni, Peygamberimiz yalnız kendisini düşünenleri beğenmiyor.

Başka müslümanları düşünenleri beğeniyor ve öyle yapmalarını istiyor. Düşünün bir kere; bütün dünya, Peygamberimizin bu emirlerini yapmış olsa, dünyada kavga, gürültü kalır mı?

Allahü teâlâ iyilik edenleri çok sever

Bir insanın başka bir insana, iyilik etmesi Allahü teâlânın en çok sevdiği bir hâldir. İyilik çeşidli olur. Para ile olur, vücûd yardımı ile, fikir yardımı ile ve muhtelif yollarla olur. İnsanın elinden hiçbir yardım gelmezse, Allahü teâlânın kuluna, güler yüz gösterirse, onun bile sevabı vardır.

Allahü teâlâ, “Benim kullarıma yardım edene, ben fazlasiyle yardım ederim” buyuruyor. Elinden yardım geldiği hâlde, yardımı esirgeyen insan, Allahü teâlânın indinde sevgili bir kul olabilir mi? İnsanların kalbini kırmak ise, Allahü teâlânın gadabını üzerine çekmek demektir. Bundan çok kaçınmalıdır. İnsan kalbi, Allahü teâlânın sevgisinin tecelli ettiği bir yerdir. Oraya dokunmak, çok tehlikelidir. Hele o kalbde, Allahü teâlânın korkusu ve Allahü teâlânın sevgisi varsa, onu incitmekten, son derece kaçınmalıdır.

Allahü teâlânın kullarına iyilik etmeye, güler yüz, tatlı dil ve güzel huy ile onlara kolaylık göstermeye çalışmalıdır. Bu, Allahü teâlânın rızasını kazanmanıza ve âhırette yüksek derecelere kavuşmaya sebep our. Hadis-i şerifterde,“İnsanlar Allahü teâlânın ıyâlidir, kullarıdır. Kullarına iyilik edenleri çok sever” buyuruldu.

Müslümanların ihtiyaçlarını karşılamanın ve onları sevindirmenin ve güzel huylu ve yumuşak ve sabrlı olmanın fazîletini ve sevaplarını bildiren hadis-i şerifler çoktur.

Bunlardan birkaçını yazıyorum: “Müslüman, müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez. Onu sıkıntıda bırakmaz. Kardeşine yardım edene, Allahü teâlâ yardım eder. Kardeşinin sıkıntısını giderenin, Allahü teâlâ kıyâmet günü sıkıntısını giderir. Bir müslümanı sevindireni, Allahü teâlâ kıyâmet günü sevindirir”, “Din kardeşine yardım edenin yardımcısı, Allahü teâlâdır”,”Allahü teâlâ, bazı kullarını insanların ihtiyaçlarını karşılamak için yaratmıştır. Derdli olanlar, bunlara sığınırlar. Bunlar kıyâmet gününün azâbından emîndirler”, “Allahü teâlâ, bazı kullarına çok nîmetler vermiş, bunları derdli kullarına derman için sebep yapmıştır. Bu nîmetleri muhtaç olanlara vermezlerse, ellerinden alıp, başkalarına verir”, “Bir din kardeşinin ihtiyacını karşılayan kimseye Allahü teâlâ, yetmişbeş bin melek gönderir. Sabahdan akşama kadar onun için duâ ederler. Akşam ise, sabaha kadar duâ ederler. Her adımı için bir günahı, affolur ve bir derece yükseltilir”, “Bir mümin kardeşinin ihtiyacını karşılamak için giden kimseye, her adımı için yetmiş sevap verilir ve yetmiş günahı affolunur. Onu sıkıntıdan kurtarınca, anadan doğmuş gibi günahlarından kurtarılır. Bu yardımı yaparken ölürse, hesapsız olarak Cennete girer”, “Amellerin, ibâdetlerin eftali, en kıymetlisi, bir mümini sevindirmek veya elbise vermek veya aç ise doyurmak veya herhangi bir ihtiyacını karşılamaktır”

Anne hakkı, bir insan için en önemli haktır

Sevgili kızım, dünyada bir insan için, anne hakkından daha önemli bir hak yoktur.

Düşünmeli ki anne, çocuğunu dokuz ay karnında taşıyor. Onu kendi kanıyla besliyor.

Büyük bir ızdırab, büyük bir heyecanla onu dünyaya getiriyor. Bebek iken, onun için aylarca uykusuz kalıyor. Kendi sütü ile besliyor. Sonra, onun her yaştaki yaramazlıklarını çekiyor.

Bu zahmetler para ile, menfaat ile olur işler değildir. Bu zahmetlere anne, ancak Allahü teâlânın verdiği şefkat duygusuyla tehammül edebiliyor. Bu büyük zahmet karşısında, çocuğun annesine neler borçlu olduğu meydandadır. Çok zaman çocuk, annesinin hakkını ödeyecek zamanı ve imkânı bulamıyor. Annesine isyânkâr olan bir çocuk, artık bir âsî, bir eşkiyâdan farksız bir insan demektir.

Bu çocuğun büyüdükten sonra, annesini dinlememesi, onu üzmesi, ona eziyyet etmesi, insanı çileden çıkardığı gibi, Allahü teâlânın gadabını, cezâsını kendi üzerine çekmiş olmaz mı? Ne yazık ki pek çok çocuklar, gençliğin verdiği hoyratlık ve kadr bilimemezlik yüzünden, annelerinin haklarını çiğniyorlar. Onları üzüyorlar, böyle anneler bâzan zor durumda kalarak, çocuğu için Allahü teâlâdan bed duâ ederse, bu duâ kabûl olunabilir.

O zaman çocuk, dünyada iken bile, cezâsını çeker. Âhıretteki cezâsı ise, tasavvur edilemiyecek derecede acıdır. Biraz idrâklı ve anlayışlı olan bir çocuk, annesinin hakkını düşünebilir ve onun dediklerini seve seve yapar. Onun gönlünü kazanmaya dikkat eder.

Eğer çocuk, annesinin kalbini kırmış ise, hemen afftilemeli, bir daha onu gücendirmemeli. İkinci veya üçüncü defa annesinin kalbini kırmış ise, tekrar afftilemeli, artık bir daha gönlünü kırmamaya dikkat etmelidir. Anne hakkı üzerinde olarak âhırete gidenlerin âkıbeti çok acıdır.

Anneye hürmet ve hizmet, babadan önce gelir. Biri, Efendimize suâl etti ki:”Ya Resulallah, insanlar içinde iyilik etmeme en layık olan kimdir?” Annendir.”” Sonra?”” Annendir.” “Daha sonra?” “Babandır.” buyurdu. Peygamber Efendimiz, “İnsanlar içinde en büyük hak sahibi, erkeğin üzerine annesi, kadının üzerine de kocasıdır.”buyurdu.

Anne, kâfir bile olsa ona iyilik etmelidir! Bir kimse “Ya Resulallah, annem müşriktir. Ona iyilik etmem caiz midir?” diye sorunca, “Evet annene iyilik ve ihsanda bulun!” buyurdu.

Cihada gitmek için gelen başka birisine de, “Annenin yanından ayrılma! Cennet onun ayağı altındadır.”

 En zor imtihan iffeti koruma imtihanıdır

Sevgili kızım, bir genç kız için iffet, namuskârlık çok önemlidir. Allahü teâlâ, insan neslini devam ettirmek için, erkek ve kadınları birbirlerine karşı câzib kılmıştır. Aynı zamanda, bu kuvvetli duygu karşısında, insanları dünyada çetin bir imtihana tâbi tutmuştur.

Dünyadaki kısa ömrümüz içinde, en zor imtihan iffet imtihanıdır. Bu imtihanda kazanan bir insan, dünya ve âhıretin kahramânıdır. İnsanların kemâli (yâni kusursuz olması) veya insanın düşüklüğü, daha ziyâde iffet işinde belli olur. Allahü teâlâ, Kur'an-ı kerimin birçok yerinde, iffetini muhâfaza edenlere, büyük mükâfâtlar vaat etmiş ve müjdeler vermiştir. İffetini muhâfaza etmeyenlere de, Cehennem azâbını göstermiştir.

İnsan günahlarının belki de yüzde doksanı, iffet mevzû'u içindedir. İffetsiz insan, Allahü teâlânın indinde günahkâr olduğu gibi, insan topluluğu içinde de, günahkâr ve şerefsizdir.

Erkeklik ve dişilik duyguları insanlarda da, hayvânda da vardır. Hayvânlarda utanma hissi olmadığı için, onlar, bu duygularını gizlemezler. İnsanlar ise, (hayâ) şeref ve haysiyyet duygularına sahip oldukları için, erkeklik ve dişilik hislerine karşı çeşidli ve meşru yolları ararlar.

Bir insanın ve bir âilenin şerefi ve îtibar, bu duygu karşısındaki tutumu ile ölçülür. Zengin ve çok güzel bir kadın, eğer iffetsiz ise, toplumda değeri yoktur. İtibarı kırıktır. Cemiyet nazârında, o bir kötü kadındır. Fakir ve afîf bir kadın ise, her yerde, her zaman îtibarlıdır. Hurmete lâyıktır.

Bu söylediklerimiz, normal ve temiz bir cemiyetin iffet ölçüleridir. İffet kâidelerini ayaklar altına almış azgın bir hayvân sürüsü gibi, yalnız hayvânî hisleri peşinde koşan insan toplulukları, bu sözlerle alay ederler. Onlar için konuşulacak sözümüz yoktur. Yalnız onlara “Allahü teâlâ islâh etsin” diyebiliriz.

Dünyadaki pek çok rezâletler, cinâyetler, kavgalar, kıskançlıklar, hülâsa bütün fenalıklar, iffetsizlik yüzünden meydana gelmektedir.

İnsanların pek çoğu, iffetsizliğin fenalıklarını bildikleri hâlde, kendilerini bu fena yollara sapmaktan alıkoyamazlar. Bu kuvvetli duygu karşısında, insanları zabt edecek, onları selâmet yoluna çıkaracak çâreler nelerdir?

Bu, terbiye ve ahlâk mes'elesidir. Din, ahlâk demektir demiştik. Bu mühim mevzû'da da yine din terbiyesi birinci plânda rol oynamaktadır. Allahü teâlâdan korkmasını öğrenmiş, hakîkaten Allahü teâlâdan korkan bir insan iffetsiz olamaz.

Sevgili kızım, herkesten zarar gelebilir

Kızım! Belki babanın ömrü, seni korumaya kifâyet etmeyecektir. Annen, belki seni her yerde, her zaman tâkîb edemiyecektir. Bu takdîrde, sen sahipsiz, tehlikeler karşısında âciz bir mahlûk olarak, ahlâksızların elinde bir oyuncak mı olacaksın? Allahü teâlâ, seni bu âkıbetten muhâfaza etsin! Âmîn. Seni evvelâ Allahü teâlânın büyüklüğüne ve Onun himâyesine emânet ederim. Ondan sonra da, yine Allahü teâlânın sana verdiği aklını kullanarak, bu tehlikelere düşmemeye çalışmanı sana tavsiye ederim.

Kızım, öyle bir zamanda, öyle bir mekânda yaşıyacaksın ki, herkesten, her yerde sana zarar gelebilir. Bu zarar, senin parana, puluna değil, iffet, şeref ve haysiyyetinedir. Paraya olan zarar telâfî edilebilir. Mânevi zarâr, yerine konamaz.

Böyle bir zarara uğramamak için Allahın emrettiği gibi yaşamalısın. Bunun için çocuklarımıza Allahü teâlânın korkusunu öğretmeye çalışmak bizim için en başta gelen vazîfe olmalıdır.

Allahü teâlâdan korkmak için, Allahü teâlâyı iyi bilimek lâzımdır. Allahü teâlâyı bilimek için, onun büyüklüğünü ve sıfatlarını öğrenmek mecbûriyetindeyiz. Allahü teâlâyı hiç düşünmeyen bir topluluk için, Allahü teâlânın korkusuna sahip olmak kolay değildir.

Allahü teâlâdan korkmak da, bir bilgi, bir çalışma ve bir gayret işidir. Durup dururken, Allahü teâlânın korkusu meydana gelmez. Bu korkuyu, Allahü teâlâ dilediği kuluna kolaylıkla da verir. Allahü teâlâdan korkmak, bir insan için iyi alâmettir.

Bilhâssa büyük şehirlerde iffet işi tehlikeli bir istikâmettedir. Bir genç kızın, kendi başına yalnız kendi aklı ve idrâki ile iffetini muhâfaza etmesi, cidden güçtür. O genç kız, (eğer biraz da güzelse), hâtıra ve hayâle gelmeyen tehlikelerle çevrilimiş demektir.

Bu tehlike, mektepte, yollarda, otobüste, komşularda, hattâ evinin içinde yakasını bırakmaz. Hele o kızcağız kadınlık duygusuna karşı koymasını bilimeyecek derecede zayıf ahlâklı ise, o zaman tehlike iki misli artmış demektir.

İşte bunun içindir ki, genç kızın beş dakikasını bile kontrolsüz,korumasız bırakmak aslâ uygun değildir. Ev içinde anne kontrolu, ev dışında baba kontrolu onları, koruyucu melek gibi tâkîb etmelidir.

Kızım, şerefli yaşamak cidden çok zordur

Sevgili kızım, cemiyet içinde öyle haşarât (öyle ahlâksızlar) vardır ki, bunların içinde genç kadın ve genç kız için şerefi ile yaşamak cidden güç olur. Bunun güçlüğü, yalnız başkalarından değil, bizzat kendi varlığından gelmektedir. Eğer sen de, kadınlık duygusunun te'sîri altında kalır ve kendine hâkim olamazsan, iffetsizliğin ve ahlâksızlığın çukuruna düşersin. Bu çukura düşenlerden kurtulabilen azdır.

Sen kadınlık duyguna karşı haysiyyetli ve meşru yolları aramalısın! Sen de, herkes gibi, evlenebilirsin. Ahlâkın güzel olduktan sonra evlenmemek için, hiçbir sebep yok demektir. Evlenmeden evvel, birçok kızların yaptığı gibi, flört yapmaya aslâ heves etme! Bu tecrîbe mutlak tehlikelidir. Esasen flört yapılan insanla evlenmek, çok zaman saadeti getirmez.

İffeti muhâfaza için, ikinci bir çâre, genç erkek ve genç kızı zamanında evlendirmektir. Üçüncü çâre, iffeti zedeliyecek her yerden uzaklaşmak yoludur. Meselâ kız ve erkek toplulukları, onlarla berâber gezintiler, danslar, plâja gitmek, ahlâksız ve zayıf insanlarla arkadaşlık etmek vesâire gibi genç kız veya kadını baştan çıkarma yollarının her çeşidinden uzak durmak, tehlikeden uzaklaşmak demektir.

Gençliğin hakkı veya eğlence ismi altındaki bu gibi davranışlar, genç kızı veya kadını elde etmek için birer tuzaktır. Bunun tuzak olduğuna inanmayan bir genç kız, tuzağın içine düştükten sonra, aklı başına gelir. Fakat iş işten geçmiştir.

Yukarıda saydığımız eğlence veya tuzağın zâhirî güzelliğine ve câzibesine kapılan kızlar, erkeklerin elinde yavaş yavaş veya çabucak birer oyuncak hâline gelir. En kendine güvenen bir kız bile, onların karşısında sonuna kadar mukâvemet edemez. Yakışıklı bir erkeğin aldatıcı tebessümü karşısında, mağlup olabilir. Artık o kız, tuzağa düşmüş demektir. Hele bunu kız kendisi de istemiş ise, artık tehlikenin içine girmiştir. O tuzaktan kurtulan pek azdır veya yoktur.

Hâlbuki, o tuzak dediğimiz eğlence yerlerine gitmemek daha kolay bir iştir. (Göz görmeyince, gönül tehammül eder) diye bir atasözü vardır. Oraya gitmeyen bir genç kız, oranın câzibesinden ve tehlikesinden kurtulmuş olur. Giderse, kurtulmak da kolay değildir. Bunu nasihat olsun diye söylemiyoruz. Tecrübelere güvenerek söylüyoruz.

İffet, bir genç kızın veya kadının, değeri milyonlar eden, bir mücevheridir. Bu mücevheri ele geçirmek için, Allahü teâlâdan korkmayan her erkek bütün şeytanlığını kullanır. Ele geçirdikten sonra, maksadına erişmiştir. Artık o, mücevherlikten çıkmış, âdî bir taş olmuştur. Sokağa atılıverir. Bu alışverişte, erkek, bir nâmus hırsızıdır. Kadın ise, mücevherini çaldırmış, bir zavallıdır.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Aralık 21, 2024, 04:50:26 ÖS]