Belâ ve Musîbetlere Sabır
“Men arafe” (‘Nefsini bilen Rabbini bilir’) hadîsinin sırrına mazhar olanlara O’ndan gelen her cefâ, gül bahçesinde gül koklamak gibidir. Allah belâyı, mihneti, sıkıntıyı sevdiği kullarına verir.
Bostancının biri Hz. Mûsâ’nın (as) yolunu kesmiş. “Benden Rabbime selâm söyle” demiş. Kelîmullâh olan Mûsâ Peygamber huzûrullâha bu kulun selâmını iletmiş ve kendisine “Benden de o kuluma selâm söyle yâ Mûsâ!” hitâbı erişmiş. Hz. Mûsâ bostancıyı aramaya başlamış. Uzun bir aramadan sonra bostancının derede aslan tarafından parçalanmış bedenini bulmuş. Aslan, bostancının her bir parçasını bir yana ayırmış. Bunu gören Hz. Mûsâ dayanamamış: “Yâ Rabbi, hem benim dostuma selâm gönder diyorsun hem de dostunu aslanlara yediriyorsun?” demiş. “Dostum benden öyle bir makam istedi ki ona ancak böyle fedâ-yı cân eyleyerek ulaşabilirdi yâ Mûsâ!” buyurmuş Cenâb-ı Hakk -azze ve celle- Hazretleri…
Hadîs-i şerifte: “İnsanlar içinde en şiddetli belâlara önce peygamberler, daha sonra ise -alâ merâtibihim- onlara benzeyen evliyâ-i kirâm ve meşâyih-i izam mâruz kalır.” buyurulmuştur.
Niye? Allâh’a görür gibi inandıkları, herşeyi Allah’tan bildikleri, Allâh’a şikâyette bulunmadıkları için! Zahmet mü’min içindir de rahmet herkes içindir. “er-Rızku alallâh”, Cenâb-ı Hakk’ın sıfatıdır. Kâfire de, dinsize de, îmansıza da, münâfığa da, mü’mine de rızkını Allah verir. Çünkü onların hepsini Allah Teâlâ halketmiştir. Ancak âhirette durum farklıdır. “er-Rahmân”, “er-Rahîm” ism-i şeriflerinin sırrı tam olarak tecellî edecektir.
Kendisine itâat eden, namazlarını kılan, oruçlarını tutan, hacc farîzasını îfâ eden, zekâtını veren, Allâh’a boyun büküp de seherlerde kalkan, dizleri üzere çöküp “Estağfirullâh! Estağfirullâh! Estağfirullâh!” diye gözlerinden yaşlar dökenlere, nimetlerine şükredip îmanları kuvvetlensin diye Kendisinden gelen her türlü zahmetlere katlananlara “Buyurun siz cennetime” diyecek Rabbimiz…
Dünyâda gününü gün eden, keyif çatanlar da diyecekler ki: “Bizlere yok mu? Yâ Rabbi!” Onlara “Size yok. Siz Bana inanmadınız, peygamberlerime inanmadınız, kitaplarıma inanmadınız, âhirete inanmadınız. Dinsiz idiniz, îmansız idiniz, kâfir idiniz. Beni bırakıp gözümde hiç kıymeti olmayan dünyâya tâlip oldunuz. Benim zikrimden yüz çevirenin âkıbeti işte budur!” denilecek.
Kardeşlerim, birbirimize çokça duâ edelim. Hakk’tan gelene “Kahrın da hoş, lütfun da hoş yâ Allah!” diyelim, tevekkül edip boyun bükelim. Rabbimiz Müslüman olarak gezdirip de kâfir olarak canımızı aldırmasın. Îmân, İslâm ve ihsân üzere çene kapamayı bizlere nasîb etsin. (Âmîn)
Hamd olsun Âlemlerin Rabbi olan Allâh’a.