Bir Sene Daha Rüzgâr Gibi Geçti
Hatalarımızı da tespit etmeliyiz, onları bir daha hiç yapmamaya veya çok daha az yapmaya şartlanmalıyız. Yeni yıl böyle kutlanır.
Ömür takvimimizden bir yaprak daha düşmek üzere... Bırakın seneleri, nefeslerimiz sayılı, öyle bir hayat yaşıyoruz ki; her an bir nefes daha azalıyor...
Geçirdiğimiz yılda iyi ve yararlı işler yaptıysak onları bu yeni yılda artırmaya çalışmalıyız, "Nasıl daha başarılı olabilirim, nasıl daha çok güzelliklere imza atabilirim" düşüncesi bizde hâkim olmalıdır.
Hatalarımızı da tespit etmeliyiz, onları bir daha hiç yapmamaya veya çok daha az yapmaya şartlanmalıyız. Yeni yıl böyle kutlanır. Yoksa, içki içmek, çam devirmek, evleri "Noel Ağacı" ile süslemek çılgınlıktan başka bir şey değildir... Her yıl, aralık ayının son haftasında, bizimle aynı adı taşıyan birçok insanın, çocuklarının ellerinden tutarak, çarşıda pazarda çam ağacı aradığını, "Noel Baba"lı kartpostallar satın aldığını, irili ufaklı hediye paketleri hazırladığını üzülerek görüyoruz.
Son haftada hindi satışlarının büyük marketlerde hangi boyutlara vardığını herkes biliyor. Hele içki tüketimi...
Her milletin kendilerine mahsus âdet ve ananeleri vardır. Dînî vazifeleri mevcuttur. Kendi inançlarının vecibelerini bırakıp, kendi örf ve âdetlerini terk eder, başka milletlerin âdet ve ananelerine uyarsa kendisine olan güvenini kaybeder. Taklidine çalıştığı insanları "kutsal" kabul eder. Bu da toplumda telafisi mümkün olmayan yaraların açılmasına sebep olur. O millet, artık yok olmuş demektir. Kendisine güveni olmayan bir pehlivan, bir çocukla güreşirse kaybeder.
Bir adam çocuğuna dese ki: "Bak yavrum şu çocuk nasıl giyiniyorsa sen de öyle giyin. Nasıl oturuyorsa öyle otur, nasıl yemek yiyorsa sen de öyle ye. Hatta dikkat et, çatalı hangi eline, bıçağı hangi eline alıyorsa sen de aynen öyle yap!.." Bunları duyan çocuk şöyle düşünmez mi?: Biz yemek yemesini bile bilmiyormuşuz, babam da bilmiyor, bilseydi, babam o çocuğu değil de kendisini örnek gösterirdi...
Şimdi söyleyin Allah aşkına! Bu çocukta kendine güven diye bir şey kalır mı? Daima kendisini bir "hiç" olarak görür ve ömür boyu taklitçilikten, kendisine güvensizlikten başka bir şey yapamaz. Bu da, bir milletin örf ve âdetleriyle beraber erimesi ve yok olması demektir.
Bir madde, bir sıvının içinde erimiş ve kaybolmuşsa, meselâ; şeker veya tuz suda erimiş ve yok olmuşsa, onu bazı kimyevi müdahalelerle tekrar çıkarmak mümkündür. Fakat bir millet erimişse, onu, hiçbir kimyevi müdahale tekrar ortaya çıkaramaz!..
Bir millet için bundan daha büyük bir zarar, daha korkunç bir tehlike olabilir mi?..
Bu haftaki yazımızı bir hadis-i şerif meali ile bitirelim:
"Bir kavme benzemek isteyen ondan olur!"