Birliğe Çağrı
İslâm'a hâkimiyet hakkı vermeyen bugünün dünyası, bütün cepheleriyle beşerî ideolojiler çöplüğüne dönüştü. Modern uygarlık, artık hiçbir temel insanlık sorunlarına cevap veremiyor. Etnik çatışmalara ve savaşlara da çözüm bulamıyor. Bugün modern Batı medeniyetinin, bütün çirkinliklerini bir perde gibi örten ekonomik güçleri onları terk etmeye başladı. Zenginlikleri ile beraber her şeylerini de kaybetmeye başladılar.
Evet, gururlu batı insanı da dâhil tüm insanlık düştüğü bataklıktan çıkmak için bir kurtuluş ipi aramakta. Bu kurtuluş ipi, şüphesiz, Yüce yaratıcının insanlığa 1400 yıl öncesinden uzattığı İslam ipinden başkası değil.
Evet, zaman İnşallah İslam'ın yeni bir şahlanışına tanıklık zamanıdır. Yeryüzündeki gelişmeler bu kutlu gelişin habercileridir. Yaklaşık iki asır, Müslümanların İslam'ı garip bırakmaları ve dolayısıyla İslam'ın sağladığı vahdetten uzaklaşmaları, sadece Müslüman ülkeleri değil bütün dünyayı zulmün kuşatmasına sebep olmuştu. İslam'ın yeniden hızla yükselen bir değer olması ve Müslüman ülkeler arasında birlik, beraberlik filizlerinin yeşerdiğinin görülmesi, çok güzel gelişmelerdir. İnşallah bu hayırlı süreç, yeryüzünde yaşayan herkese huzur, barış, adalet ve refah getirecektir.
Şimdiye kadar Müslüman ülkelerin dıştaki ve içteki zilletlerinin en önemli sebeplerinden biri, İslâm âleminin vahdetten uzak görüntüsüydü. Çok değerli Dışişleri Bakanımız, Sayın Davudoğlu'nun çabalarıyla komşularımızdan başlayan barış süreci, sadece İslam ülkelerinin değil, zamanla Allah'ın mükerrrem varlıkları olan tüm insanlığın, birbirini anlayarak, severek ve hoş görerek kucaklaşması ile sonuçlanacak görünmekte.
Evet, artık birleşme ve kenetlenme zamanı. Ülkemizde ve tüm dünyada yaşanan haksızlık, adaletsizlik, zulüm gibi bütün insanlık dışı olayları engellemek, bertaraf etmek ve bütün insanlığı kucaklayan bir adalet, barış, huzur ortamı oluşturmak istiyorsak, dünyayı gözyaşı ve kana bulayan "kötüler ittifakı" karşısında, onlardan daha güçlü bir şekilde, barışa, adalete susamış insanlardan "iyiler ittifakı" oluşturmak zorundayız. Bu isteğimiz bugünün şartlarında zor olabilir ama imkânsız değildir. Mesela Filistin'de yaşanan zulüm; müslim, gayri müslim fark etmeden, içinde insanlıktan biraz kırıntı bulunan bütün insanları İsrail'e karşı kinlendiriyor, Filistin'e dünyanın dört bir tarafından yardım elleri uzanıyor. Dünya gerçekten küçüldü. Küreselleşme denilen olgu sebebiyle, yeryüzündeki acı, tatlı gelişmelerden tüm insanlık etkileniyor. O nedenledir ki, dünyanın herhangi bir köşesinde yaşanan acılar da mutluluklar da yalnız yaşanmıyor.
Tek bir millet olmaya doğru yol alan dünyanın, geleceğinin barış, adalet gibi güzel değerler üzerinde şekillenmesinde Türkiye'nin etkin rolü kaçınılmaz görülüyor. Bunun için öncelikli olarak kendi birlik ve beraberliğimizi sağlamamız gerektiği gayet açık.
Türkiye, gerek etnik kökenleri itibariyle gerekse dini kökenleri itibariyle çok farklı kimlikleri içinde barındıran bir ülke. Bu sebepten tam bir mozaik görünümünde… Malumunuz mozaik değişik renkteki mermer parçalarının çimento yapıştırıcı vasıtasıyla birleşmesinden oluşmuş, güzel görünümlü sağlam bir yapı malzemesi.
Kimliklerimizden kopmadan, bizleri birbirimize çimento gibi yapıştıracak ortak değerlerimizi tespit edebilir ve o ortak noktalardan yola çıkarak çok güçlü bir millet oluşturabiliriz.
Ortak değerlerimizi değil de sadece kimliklerimize vurgu yapan ve onları öne çıkarmaya çalışan her türlü siyasi veya ideolojik hareket, beraberliğimizin en büyük düşmanıdır. Dikkatli olmalı ve o tür yapılardan aslandan kaçar gibi kaçmalıyız. Bu zamanda en tehlikeli bölücülük, hiç şüphesiz etnik kimlik üzerinden yapılandır. O sebeple ırkçı her düşünceden ve siyasi hareketten uzak kalmak, memleketin selameti açısından çok önemlidir.
Daha sonra mezhebî ayrılıkların vurgulandığı yapılara karşı dikkatli olmak gerekir. Bu günlerde bu kimlikler üzerinden yeni bir bölücülük fitnesi başlatılabilir. Milletçe dikkatli olmamız gerekiyor.
Daha sonra da cemaatler arası ayrılıkları rahmet noktasında tutmaya ve kantarın topuzunu kaçırmamaya dikkat etmeliyiz. Şeytanın her halde en çok üzerinde çalıştığı fitne alanı bu olmalı. Zira cahil müslümanlar, "Bütün mü'minler kardeştirler" ayetini unutarak, kendi cemaatlerine mensup mü'minleri kardeş sayma hatasına çabuk düşebiliyor ve diğer cemaatlere mensup mü'min kardeşlerine, düşmana bakar gibi bir tavır içine girebiliyorlar.
Hâlbuki cemaat farklılığını, metot farklılığı olarak görmek gerekir. Metot Farklılığı ise sorun değildir. İslâmî hareketin her sahada çalışanlara ihtiyacı var. İslâm, tek başına bir entelektüel hareket ya da halk hareketi değildir. Tek başına siyasî bir toplum da değildir. Bu tür farklılıklar, bu grupların birbirini red ve mahkûm etmemesi halinde, kültürün zenginliğini gösterir. Başarıya giden yolu kısaltır. Allah hepimizi ayrı ayrı özelliklerde yarattığından, farklı mesleklere ve yeteneklere sahibiz. Farklı deneyimlere, izlenimlere, kültürlere sahibiz. Bu, dinimizi formalara ayrılarak kategorize edilmiş bir din anlayışı haline getirmemeli, fili ayrı yerlerinden tutan cemaatler, sadece kendi tuttukları yerin fil olduğu iddiasına kapılmamalıdır. Bu konuda önemli ölçü; aynı Allah'a, Peygamber'e, Kitap'a iman edenlerin, kaynakları, niyet ve yöntemleri meşrû olduğu sürece birbirlerinin varlıklarını ve meşrûiyetlerini kabul etmeleridir. Tabii, dinin temel meselelerinden, taviz vermemek kaydıyla.
Ümmet ve cemaat anlayışı, hiç ihtilâf ve farklılığın olmadığı despotik ve robot üreten bir yaklaşım değildir. İnsanların olduğu her yerde, kesinlikle ihtilâflar da olacaktır. İslâm'ın aslî meselelerinde müslümanlar ihtilâf edemez. Müslümanlar arasında vuku bulacak olan ihtilâflardan, makul ve normal karşılamamız gereken ihtilâflar, İlâhî vahyin müslümanlara seçme muhayyerliği, tasarruf yetkisi, içtihad, yorum ve tercih hakkı verdiği meselelerdeki ihtilâflardır. Nitekim hak mezhep olarak telakki ettiğimiz ehl-i sünnet mezheplerini ortaya çıkaran bu ihtilaflardır.
Yarattığı insanın ne olduğunu ve bizlerin söz konusu meselelerde hangi ihtilâflara düşeceğimizi hakkıyla bilen Yüce Rabbimiz, hiç kuşkusuz ki, bu gibi ihtilâflarla bizleri sınamakta, denemektedir. Bu ihtilâflar karşısındaki kulluk mükellefiyetimiz, bu ihtilâfları birer fitne ve fesat sebebi durumuna getirmemek hususundadır.
Günümüzdeki ihtilâfların kaynağı, temelde nefsîdir. Grup taassubunun da aslında hevâlardan kaynaklandığını belirtmek gerekir.
Bir Allah'a inanan müslümanlar, her şeyde ‘bir'lemeyi öğrenmeli. Tevhidin bir tanımı da, her şeyi birbiriyle irtibatlandırmak ve her şeyin, bir olan Allah'la irtibatlı olduğunu kavramak değil mi? O zaman önce kendimizle başlamalı, iç dinamiklerimizle birleşmeli, fıtratımızla ve inancımızla kopan bağımızı yeniden sağlamlaştırmalıyız. Sonra da aynı dinin insanları olan tüm ümmetle birleşmeyi ideallerimizin başına almalıyız. Bütün bunlar için de, Rabbimizle irtibatımızı kuvvetlendirmek işin başında gelmeli elbette…
Bugün için İslâm toplumunun yeniden inşasında atılması gereken en önemli ve öncelikli adımlardan biri, kişilikli, bilinçli, kâmil bireyler yetiştirmek olmalı. Zira sağlıklı bir toplumsal bünye, erdemli bireylerden oluşur. Ön yargılardan arınmamış söylemleri, objektif ve adaletli bakışı yakalayamayan yaklaşımları terketmeyen hastalıklı kişilerle sağlıklı toplum teşkil edilemez. Sağlıklı bir cemaat için bireylerin benliklerini arındırmaları gerekir. Sağlıklı, tutarlı bir kişilik bilincine sahip olanlar, sağlıklı bir cemaat bilinci oluştururlar. Sağlıklı bir ümmet oluşumuna ise ancak sağlıklı bir cemaat bilinciyle ulaşılabilir.
Gerçekten zor bir zaman olan ahir zamanın insanlarıyız. Ve ahir zaman, Hazreti Peygamberin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hadislerinde ifade ettiği zorlukların, fitnelerin çok yoğun yaşanacağı, hak ile batılı ayırmakta insanların çok zorlanacağı bir zaman. Ama inanıyoruz ki, bu karanlık günler, hadislerde açıkça belirtilen dünya geneline yayılacak barış, adalet ve huzur günlerinin, imsak zamanıdır.
O sebeple bu zamanda en iyi Müslüman, fitnelere sebebiyet vermeyen, ayrılıkları körüklemeyen, ihtilafları değil ortak noktaları gündeme getirerek müslümanların birliği için çalışan müslümandır.
Zira hem tüm İslam ülkelerinin, hem de dünya üzerinde yaşayan tüm halkların geleceklerinin güzel olması, Müslümanların birlik olmalarına bağlıdır.